Trabzonspor’un Sadri Şener başkanlığındaki yönetimlerinin belki de en önemli icraatıdır 1461 Trabzon… Ve bu Pilot Takımın kurulmasıyla, altyapıdaki oyuncular artık eskisi gibi heba olmuyor. Trabzonspor, kendi kaynaklarından daha çok oyuncu çıkarıyor ve gerçek kimliğine adım adım yürüyor.

Ancak Şaban Bülbül başkanlığındaki yönetimin görev almasının ardından sözleşme yapılan 3 oyuncu gerçekten mide bulandırıcı dedikoduları beraberinde getirdi. Bu futbolculardan ilk ikisi Ali Rıfat Çakıroğlu, Cemalettin Hacıosmanoğlu’ydu. Soy isimleri başkan ve başkan yardımcısının yakınları olabileceği izlenimi uyandırmıştı. Devre arasında da Olcan’ın kardeşi  Sercan Adın’a sözleşme yapıldı ve A2 takımına gönderildi. Ali Rıfat ve Cemalettin’a imza attırıldı ama takımla idmana bile çıkmadılar. Zaten kadroda da gözükmüyorlar. Olcan’ın kardeşinin de 22 yaşına kadar amatör oynaması ve hiç kimse tarafından keşfedilmemiş olması dikkat çekiciydi.

Nedir bu 3 ismin hikmeti anlamaya çalıştık. Acaba, yönetici ve futbolcu yakınları diye onlara bir patent mi verilmek istendi? Yoksa askerlik sorunları vardı ve süreyi uzatmak için mi böyle bir yola gidildi?

Hangisi olursa olsun, bu uygulama, 1461 Trabzon için bir felakettir. Bu yol olursa, Pilot Takım’ın işlevi değiştirmiş olur ve saygınlığını da kaybeder. Bugün birçok yetenekli oyuncunun hayali olan bu takıma, siz ne olduğu belirsiz isimleri alır, lisans çıkarır, sonra da salıverirseniz, yarın kapınızı bu anlamda daha çok insan çalar. Eğer onlara da aynı muameleyi yapmazsanız, tefe konursunuz.

Unutmayın ki; Bu kulübü kuranlar, sizin at oynatmanız için gecelerini gündüzlerine katmadı, disiplinli bir yapı oluşturmak için az kafa yormadılar. Ve deneme yanılma yöntemiyle de olsa büyük oranda doğruyu bulup, çarkın iyi işlemesine zemini hazırlamadılar. Sizin birilerine ‘kıyak aracı’ olsun diye 1461 Trabzon bugünlere getirilmedi.

Bu şekilde devam ederseniz 1461 Trabzon adeta bir yolgeçen hanı ve çiftliğe döner!

Buna hakkınız yok.

Bu kulüp, Trabzonspor’un altyapısıdır. Yönetici, teknik adam, menajer, profesyonel çalışan ve futbolcu yetiştirir. Bu şekilde birilerine diyet ödeme, ya da kıyak yapma aracı olarak kullanılma anlayışı devam ederse sonu çok hazin olur!  Bunun hesabını asla veremezsiniz!

Ve bu sizin de sonunuz olur!

MUSTAFA HOCA’NIN HATIRLATTIKLARI!..

Bu biraz güncelliği gecikmiş yazı olacak… Aslında geçen hafta kaleme aldım ancak Mustafa Akçay’ın annesinin vefatı nedeniyle yayınlamayı uygun bulmadım. Annesini kaybetmiş bir insanın acısına saygısızlık olur diye düşündüm. Hatırlarsanız, Mustafa Akçay, ikinci yarı öncesinde çıktığı bir TV programında, ‘Avukatlığını yapmıyorum ama camianın başkanımıza sahip çıkması gerekir. O, kulüp için çalışıyor. Bu noktada siyasetle ilişki de kurabilir. Geçmişte de kuruldu, ne sakıncası var’ benzeri ifadeler kullanmıştı.

Sevgili Hocamız, ‘avukatlık yapmıyorum ama…’ derken aslında a bu görevi ifa eder duruma düştüğünün farkına varmamış bana göre. Objektif olmadığını düşünüyorum. Çünkü, camianın başkana sahip çıkmasını isterken, öncelikle düşünmesi gereken bir şey vardı, O da, başkanın camiayı ne kadar kucakladığıydı. Soruyorum buradan; Sayın Hacıosmanoğlu, göreve geldikten sonra camianın değerlerleriyle bir kez olsun bir araya geldi miı? Hatta birçoğunu aşağılamaktan geri durmadı mı? Her şeyi tek başına başarabileceğini düşünen, siyasi iktidarı arkasına alıp, kulübü uçurabileceği gibi bir yanlış davranış biçimi sergilemedi mi?

Kiminle oturup fikir alışverişinde bulundu? Hangi konuda insanların neler düşündüğünü öğrenmek istedi. Bir sinerji oluşturma adına tek adımı var mı? Eğer bunlar olsaydı ve camia ona sırtını dönseydi, Sayın Akçay sonuna kadar haklı olabilirdi. Kaldı ki, camianın, başkana karşı nasıl bir tutum alacağı konusu teknik adamların ilgi alanı dışında olmalıdır. Yoksa, ‘başkanına yağ çekiyor’ şeklinde eleştirilerle karşılaşabilirsiniz!

Siyasete bulaşma konusuna gelince, orada da yine bir önemli yanlış var diye düşünüyorum.

Tabii ki Trabzonspor kulübünü yönetenlerin, siyasetle ilişkileri vardır. Kimi siyasetçi bu kulübü kullanmak da istemiştir. Bazı siyasetçilerden destek ve yardım da alınmıştır. Örneğin, İstanbul’daki devasa tesisin arazisini Akif Hamzaçebi Trabzonspor’a önermiştir. İlk önderliği o yapmış, dönemin İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyıp Erdoğan da, ruhsatı vermiştir. Ancak CHP ve MHP’li üyelerin oyları olmazsa, yine de o arsaya bir çivi bile çakılamazdı. Ama Hamzaçebi, CHP ve MHP’li meclis üyeleri hep es geçilmiş, parsayı Sayın Erdoğan toplamıştır.

Yine Akif Hamzaçebi, eski ilişkilerini kullanarak, 1 milyon 750 bin lira değer biçilen Ziyabey Sitesi’nin Maliye tarafından 4,5 milyon liraya almasında önemli katkı yapmış, Trabzonspor kulübünün vergi borçları silinmiştir. Peki Akif Hamzaçebi’ye bir plaket dahi verilmişmidir?

Hayır!..

Yine Koray Aydın’ın İmar ve İskan Bakanlığı döneminde ve Trabzonspor’un kapısına kilit vurulmak üzereyken, Ankara’da yapılan bir gecede müteahhitlerden dönemin parasıyla 750 milyar lira toplanmış, kulübün ekonomisi büyük oranda düzelmişti. O paranın şimdiki değeri en az 5-6 milyon liradır. Peki Koray Aydın için, Trabzonspor yönetimi bırakın siyasi propaganda yapmayı, ona bir plaket bile vermemiştir!

 Trabzonspor kulübüne ekonomik girdi sağlayacak diye bir başbakan için, ‘Dünya lideri, ona muhalefet edenler vatan hainidir’ diyen ve mitinglerine katılan bir başkan ve yönetici görmedik. Kulübün üzerinden siyasi nema elde etmeye karşı da hep bir duruş sergilemişiz, ayrıca eleştirilerimizi de en acımasızca yapmışızdır. Demem o ki Sayın Akçay, Trabzonspor’un başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yanında durma ihtiyacı hissedebilir, ona teşekkür edebilirsiniz. Ancak bir Trabzonspor sevdalısı olarak olaylara sadece şu andaki başkanın değil, bu kulübü kuran, yaşatan ve bugünlere getirenlerin gözleriyle de bakabilmelisiniz diye düşünüyorum.

SAVUNMA GEREKLİDİR AMA KORKU GÖSTERGESİDİR DE!..

Futbolda kuşkusuz oyun iki yönlüdür. Birinci yönü hücum, ikinci yönü savunmadır. Bunun tersi olsaydı, gol yemeyen takıma 3 puan, daha çok gol atan takıma da 1 puan yazılırdı. Trabzonspor Teknik Direktörü Mustafa Akçay, daha önce ‘Takım kadrosunun yapısı gereği savunmada daha çok kalıyoruz’ demişti. Sonra da bir açıklamasında, ‘Ben savunmaya çok önem veririm’ diyerek Jose Morinho ve Manchini’yi örnek gösterme gereği duydu. Ben de şunu söylüyorum ki, hiç kimse Morinho’nun çalıştırdığı, Chelsea’yı, Real Madrid’i, İnter’i izlemek istemiyordu.

Ama Barcelona, bugünün Bayern Münih’i, geçmişin Ajax’ı hem istenen, izlenen ve heyecan veren takımlardır. Brezilya neden futbolseverlerin büyük bölümünün takımıdır bilirsin her halde… Ya da Brezilya Milli takımı neden gönüllerimizdedir hep… Ya 2000’lerin Fransa Milli takımı, bugünün İspanya’sı… Yine Hollanda Milli takımı!...

Neden bu ekipler yenilse bile, maçları milyarlarca insanı TV başına kilitler, maç oynadıkları stadın tribünleri hınca hınç dolar.

Bu noktada şunu ifade edeyim ki; Katı savunma oynatıp, başarılı olabilirsiniz, puanlar alabilir, şampiyonluğa da ulaşabilirsiniz ama asla sevimli olamazsınız. Kaldı ki futbolun meyvesi goldür. Ne kadar yerseniz yiyin, bir fazlasını atmalısınız.

Tabii ki savunmayı da yapacaksınız, gol yememek için önleminizi alacaksınız ancak önceliğiniz gol atmak, rakibe baskı kurmak, oyun üstünlüğü sağlamak, topla daha fazla oynamaktır. Tribünleri hop oturtup, hop kaldırmalısınız!... Sizin düşüncenizde savunma gereklidir ama bana göre bu biraz da korku ve güvensizliğin göstergesidir Sevgili Hıocam!...

Trabzonspor ise korkmaz, korkutur! Biraz da kendine güvenenlerin taraftarı olduğu, futbol oynadığı takımdır Bordo-Mavi renkler…

Fenerbahçe, Galatazaray, Beşiktaş’ı kendi ceza alanına sokmadığında efsaneleşmiştir Trabzonspor! Zaten böyle olduğunda şampiyonluklara ambargo koymuştur!

Yoksa korkan, ürken, savunan, ‘aradan bir yumruk atıp, rakibi belki indiririm’ diyen Trabzonspor ne şampiyon, ne Anadolu’nun lideri, ne de milyonların sevgilisi olabilirdi!

Bilmem anlatabildim mi?