Türkiye’nin geçen hafta en çok konuşulan, “Kato Dağı’na Türk bayrağı astılar” haberinin kahramanlarından Abdullah Özer ve yakın arkadaşı, kardeşi meslektaş ve eski bir mesai arkadaşımız Onur Emre Sarısoy ile bu ziyareti konuştuk. Zira herkes merak ediyordu bu ziyaret nereden, nasıl çıktı, ziyaretlerde neler yaşandı diye. Sarısoy diyor ki; “Askeriyle, koruyucusuyla ve yiğitleriyle “Biz geldik” diyor devletin güvenlik kanadı. Biz geldik demekle kalmıyor, inlerine giriyor itlerin de nefes aldırmıyor!” Buyurun o eşsiz ziyarete..

DEVLET “BİZ GELDİK” DEDİ! 
İşte böyle bir iklimin böyle bir havanın böyle bir ortamın içerisine Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak iki kişi Şırnak’ın yolunu tuttuk. Dostlar “Siz gelin biz sizi misafir edeceğiz” derken nasıl bir misafirperverlikle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Abdullah Özer bir yılda dördüncü kez geliyordu Şırnak’a ve yol arkadaşı bendeniz Onur Emre Sarısoy ise ilk defa gidecekti. Ne bir koruma ne bir güvenlik önlemi vardı etrafımızda sadece vatan aşkıyla çarpan yüreklerimiz vardı.

YOL DA YOLCULUK DA KUTSALLAŞTI 
Yola çıkarken dinlediğimiz şarkılar heyecanımıza heyecan katarken ne hızla geldik nasıl geldik biz de bilemiyorduk. Siirt Eruh’tan itibaren kontrol noktalarında nöbet tutan vatan evlatlarını gördükçe gözlerimiz canlanıyor, yolda yolculukta kutsalımız oluyordu. Önce Siirt ve ardından hendekler kurarak vatandaşlarımıza yaşamı zindan etmeye kalkan hainlerin yaşanmaz hale getirdiği Şırnak’a giriş yaptık. Şırnak giriş noktasında kimliklerimiz kontrol edilirken ayaküstü karşılaştığım Şırnaklı koruyucuyla muhabbetimiz de tek bir sözünü size aktarıyorum: “Abi bu yol tehlikeliydi helal olsun size nasıl geldiniz?” Biz bir tehlike göremedik belki de gözlerimizde vatan aşkının perdesi vardı. Şırnak’ın yarısı baştan imar ediliyordu, istikamet Beytüşşebap’tı.

MAHALLE AY YILDIZLI BAYRAKLARLA DONATILDI 
Tümgeneral Aydoğan Aydın paşamız ve beraberindeki yiğitlerimizin şehit düştüğü Şenoba beldesine geldiğimizde gözlerime inanamadı. Kaza ama bu nasıl bir kazaydı? Askeri üsten kalkan helikopterin bu kadar az yükselerek elektrik tellerine çarpması şaşırttığı kadar üzdü. Allah her birine rahmet eylesin, biz hakkımızı helal ettik onlar da helal eder inşallah. Şenoba’dan sonra Taşdelen Mahallesine geldik, Fırat ağabeyin evladı Muhammed’e Trabzonspor formasını giydirdiğimizde gözlerindeki mutluluk “İyi ki geldik” dedirtti. Muhammed’in giydiği bordo mavi formanın aşkıyla yolumuza devam ederken yol üzerinde gördüğümüz vatanımızın geleceği çocuklarımıza ay yıldızlı bayrağımızın olduğu balonları dağıttık. 3-5 çocuk bir anda 50 kişi oldu desek inanır mısınız? Her birinin elinde ay yıldız bayraklı balonlar ve yüzlerinde yarınlara dair umutları vardı. “Bu vatan bizim” diyen adımlarıyla yolculuğumuza devam ettik.

BİZE HER YER TRABZON DEĞİL TÜRKİYE! 
Taşdelen Mahallesi Muhtarı Fikret Kaya ağabey karşıladı bizi, mahallenin muhtarı kadar ağabeyi olan ve koruyuculuk göreviyle vatana ve millete hizmet eden Fikret abi sanki bizleri yıllardır tanıyordu. Evine girdik hani o şark köşesi dedikleri yerde misafir edildik. Bir yerde Albayraklı tablolar bir yerde Osmanlı bayraklı tablo ve bir yerde Bordo Mavi Trabzonspor logolu tablolar. Fikret ağabey Şırnak’ta “Bize her yer Trabzon değil Bize her yer Türkiye” derken nacizane Trabzonspor formasını hediye ettik. Ne de yakıştı o forma ona, o formanın arkasındaki yazı yeter hainlere itlere ve kuklalarına! Bize her yer Türkiye, düsturumuz buydu üslubumuz buydu. İlk iftarımızı bu güzel evde bu güzel insanlarla ettik ve sahura kadar bir gidip bir gelen koruyucularla hem futbol hem siyaset hem de ülkemiz için güzel sözler çıktı ağzımızdan. Hepimiz kardeşiz diyorduk ya işte biz burada gördük o kardeşliği de karındaşlığı da. 

RESİMLERDEN FIRLAMIŞ  BİR KÖYDE MİSAFİRDİK 
İftar gibi sahurumuz da bereketli ve güzel geçerken Trabzon’da görmeye alışkın olduğumuz derenin akışındaki sesler eşliğinde. İlkokulda bize resim derslerinde klişe olarak çizdirdikleri resimlerden fırlamış gibi bir köydü burası ve her gören “Hoş geldin kardeş, hoş geldin ağabey” derken gözlerindeki “İyi ki geldiniz buralar anlatıldığı gibi der” gibiydi. Sabaha Taşdelen’den yola çıktık ve Beytüşşebap’a vardık. Bu güzel ilçede ilk durağımız İlçe Emniyet Müdürlüğü oldu ve gülüşüyle enerji salan Adnan Ünsal müdürümüz bizleri ağırladı, sohbet üstüne sohbet ettik ve buraya geliş niyetimizi de kendisine söyledik. Hay hay dedi fakat sağlık sorunlarından dolayı bize eşlik edemeyecekti. Emniyet Müdüründen sonra bu güzel ilçenin Trabzonlu kaymakamı Murat Şener’i makamında ziyaret ettik. Ziyarette güzel bir haber aldık, milli ve yerli silah diyoruz ya hani! İşte o ne işe yarıyormuş yerinde şahit olduk. Trabzonlu hemşehrilerimiz tarafından yapılan İHA’ların görüntüleme almasıyla o sabahın saatlerinde 4 terörist KATO dağında bombaların hedefi olarak geberip gittiler. Yanlarından çıkan 2 keskin nişancı tüfeği ise ne amaçla KATO’ya gelmeye çalıştıklarını gösteriyordu. Bu arada şunu da özellikle söylemek istiyorum, İsrail’den zamanında alınan İKU denilen aynı amaçlı uçaklar İHA’larımıza göre vasat bir verim sağlıyormuş. Kaymakamımıza da niyetimizi söyledik ve akşam iftarımızı İlçe Emniyet Müdürlüğünde yaptık.

3 SAAT UYKUYLA KATO’YA YOLA ÇIKTIK
Nasipte ne varsa o olur derler ya akşam halı saha maçı varmış, Kaymakamımızın ve polislerimizin aralarında yapacağı ve Abdullah Özer de oynamak istedi. Hani o “Ya deli misiniz gitmeyin oralara güvenli değil” denilen yerde iftar sonrası halı saha maçı da başka bir keyifte oluyor, deneyin göreceksiniz. Maçtan sonra kalacak olduğumuz Öğretmenevine geçiş yaptık. Öğretmenevinin Müdürü Efe Bahadır sağ olsun elimizi sıcak sudan soğuk suya sokmadı ve sahuru da orada yaptık. Sahurdan sonra saat 04:00 gibi uyuyup sabah 07:00’de kalkarak Kato dağının yolunu tuttuk. Bekle KATO biz geliyoruz derken yolculukta gördüğümüz manzara cennetti ve bu cenneti cehenneme çevirmeye kalkanlara karşı mücadele edenleri görünce “Hakları ödenmez” dedik. KATO heybetiyle tam karşımızdaydı ve bir anda karşımıza ne çıkacağını bilmeden yolculuğa devam ediyorduk. Yolda kontrol yapan yiğitlerimizi görünce bir selam verdik o vatan millet şarkılarımızla ve yolculuğa devam ettik. KATO sen neymişsin dedim görünce ve araçla yolculuğumuz belli bir noktada bitti.

KATO’DAN TRABZON’A SELAM GETİRDİK 
Araçtan indiğimizde Albayrağımızı Abdullah Özer ve araç gereçleri ben aldım, ben önden giderken aşağıya doğru inen koruyucu Ayhan “Hoş geldin kardeş” diyerek sarıldı bana ve sonrasında Abdullah Özer’le ve ardından araca giderek geri kalan malzemeleri aldı. 25/15 metre büyüklüğünde ve Şenoba’da helikopter kazasında hayatını kaybeden KATO dağındaki operasyonlarda büyük emeği olan 13 şehidimizin fotoğrafının olduğu Albayrak’ımızı asma işlemi yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Astıktan sonra ki o manzara o görüntü o duyguları ürperten dalgalanışı bir başkaydı, gidin görün ve siz de asın demekten başka bir şey diyemiyorum. Bayrağımızı astıktan sonra oradaki taburun komutanı Binbaşımızla da koruyucularımızla da fotoğraf çekildik. Onlara hediyemiz Trabzon ekmeği oldu ve bayrak asma sürecinde koruyucularla ettiğim sohbet hem şaşırttı hem de helal olsun dedirtti. KATO dağına bugüne kadar askerimizin girmediğini biliyor muydunuz? KATO dağının terör örgütü PKK için ülkemizdeki Kandil olduğunu biliyor muydunuz? Bunları bildikten sonra şunu da bilin KATO dağı turizme açılacak ve her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bizim yaptığımız gibi istediği zaman oraya gidecek. İtler mağaralardaki inlerinde kıskıvrak yakalanıyor, karşı koyan ise cehennemi boyluyor! Bu arada askerlerimizin de koruyucularımızın da Trabzon’a selamları var.

/ ONUR EMRE SARISOY