Türkiye’nin kalbinin attığı yer Çağlayan. Devası bir adliye binası. Yapımını Trabzonlu bir iş adamı üstlenmiş. Süleyman Varlıbaş.

Adliye binasına giriş mükemmel.


Devasa bir avlu sizi karşılıyor. Bina içinden, binanın kaç kat olduğunu görebiliyorsunuz. Taban ile tavan arasındaki devası uzaklık sizi etkiyor.


Ve avluya girdiğinizde, adaleti temsil eden iki heykel. Onlarda devası. Ucube değil ama(!). Gözü kapalı, eli kılıçlı ama kılıçlarının ucu yere batmış durumda adaleti temsil eden iki kadın.. Vücut  hatları tamamen belli oluyor(!)




Avrupa’nın bu en  büyük adliye sarayı son derece modern. Davanın görüleceği salonu bulmak için yön levhalarını iyi okumanız gerekiyor. Şike davası ünlendiği için adliye koridorlarının içinde ve dışında; Aziz Yıldırım davası nerede görülüyor dediğinizde tam adres veriliyor. Kolay buluyorsunuz.

Devasa bina ile ilgili daha detay bilgiyi burada bulabilirsiniz..

-Tıklayın ve okuyun-

Türkiye’nin ve UEFA’nın gözünü diktiği mahkemeyi izlemek gerçekten çok güç. Ya tutuksuz sanık ya da tanık olacaksınız ki, rahatlıkla salona girebilesiniz. Bir de stajyer avukatların bu anlamda rahatlığı var. Adliyede staj yapan genç avukatlar meraklıysa bu işe, rahatça salona girebiliyor davaya izleyebiliyorlar.

Kulüplerin yönetimleri de davayı izleyebiliyor. Gazeteci olarak  davayı izlemek çok zor. Eğer gazeteci olarak davayı izleyeceğim diyorsanız, yandınız..

Önce basın kartınızı istiyorlar. Sonra Çağlayan adliyesinin verdiği tanıtım kartını. Olmadı davayı izlemekle ilgili mahkemeden aldığınız izin kâğıdını. Tüm bunlar için duruşmadan en az 15 gün önce mahkemeye başvurmanız gerekiyor.

Tabi, salona korsan yöntemlerle de girebiliyorsunuz.

Mesela benim girdiğim gibi.

Yukarıda izah ettiğim gibi, yüzlerce davanın görüldüğü, binlerce kişinin de dava ile ilgisi olduğu için kullandığı kapıya yöneldik. 5 kontrol noktası var. Ve önünde kuyruk. Tıpkı havalimanındaki son güvenlik noktasındakine benzer uygulama. Ceket çıkıyor. Kemer de. Cüzdan bozuk para, metal ne varsa koy sepete. Sonra geç cihazdan. Ben de öyle yaptım.. Trabzonspor’un avukatları ve yöneticileri ve tanıklar ile kontrol kapısından girdik. Ceplerimizi boşalttık. İlk kontrol kapısından sonra merdivenlere yöneldik. Bereket bizim mahkeme 2. katta. Az merdiven tırmandık.

Mahkeme salonuna giriş koridorunun başında ikinci bir kontrol. Hem de turnikeli. Avukatların girişi ayrı. Biz, izleyicilere ait bölüme yöneldik. Güvenlik görevlisi saat 1.30’da girebileceğimizi söyledi. Göz göze geldiğimiz görevli sen kimsin dedi.. Tanık dedim. Tanık, bu mahkemede çok var.

Hele, Çarşamba günkü mahkemede yığınla vardı. Sırf Giresun’dan 17 kişi gelmişti. Demek ki, güvenlik görevlisi, tanık diyenlerden tanık olduklarına dair bir belge istemiyor artık ona da gına gelmiş gibi. Tanık dedik ya kendimize, içeri girmeyi beklerken, birden Trabzonspor heyeti göründü. Önce Sadri Şener, yanında iki koruması(Ki hiç tanımıyorum) yanında yüklü miktarda para aldığı söylenen Profesör Avukatı. Yanında Nevzat Şakar, yanında Çoşkun Çebi. Yanında Zeki Mazlum. Yanında Şükrü Kuleyin. Yanında Av. Nusret Yılmaz, Av Hakan Orhan, tanımadığım üç kişi.

Heybetli yürüyüşleri ile mahkeme salonunun giriş koridorundaki güvenlik kapısına yöneldiler. Bende hamle yaptım. Kalabalığa kaynak oldum(!). Hani maç kuyruklarındaki açıkgözler var ya. Onun gibi bir şeydi benimki..

Güvenliği aştık ve işte salon..

Biz salona girerken arkadan bir ses..”Bizi niye almıyorsunuz. Biz adam değil miyiz? Bunlar girdi(Bizi kastediyor olmalı) biz niye giremiyoruz diye bağırıyor. Ben ve bizim ekip hiç oralı değiliz. Arkamıza bile bakmıyoruz ve mahkeme salonunun içine giriyorum…

Mahkeme salonundan ilk izlenimim şu..

Dinleyici sıralarının ilk sırası önceden kapılmış. Kimi çantasını kimi ceketini koymuş. Bunlar tutuklu sanıkların eşleri çocukları. Tutuklu sanıkların eşleri ve çocukları ile yüz yüze görüşmemeleri mahkeme anında çok rahat.



Jandarma da bu konuda hoşgörülü. Her 1,5 saatte bir verilen beş ile on dakikalık arada, ilk sırada oturan sanık yakınları ile tutuklu sanıklar sarmaş dolaş oluyor. Konuşuyor. Kimi eşini öpüyor(Yanaktan) kimi çocuğunu kucağına alıyor. İlginç bir manzara ve duygusallık ağır basıyor o anı izlerken.

Salon dikdörtgen şeklinde.  Sinema salonu gibi. Perdeye doğru bir meyil var. Yani dinleyici olarak basık bir yerde otuyorsunuz. Mahkeme heyetinin oturduğu yer kartal yuvası gibi. Salona hakim. Sanıkları dinleyici yerinden görebilmeniz için ayağa kalkmanız gerekiyor. Herkesin oturduğu koltuk tahta. Uzun süre oturduğunuzda kıçınız uyuşuyor.

Salonda klima yok. Bu çok kötü bir durum. Avrupa’nın en modern adliyesinde en kritik mahkemenin salonunda klima yok. Herkesin elinde bulabildiği bir şey ile yelpaze.

Sanıklar tıpkı sinema salonunda olduğu gibi koltuk düzenine göre oturuyor. Tanık ve sanıkların ayağa kalkarak mahkeme heyetinin huzurun acıktığı bir alan var. O alınan sağı ve solu Avukatlarla dolu. Her sanığın bir avukatı var. Mahkeme başkanı, sorgulayacağı ya da bilgisine başvuracağı kişinin önce avukatının olup olmadığını soruyor. Yoksa, onu es geçiyor. Varsa, sorguya alıyor.

Dikkatimi çeken en önemli konu ise Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci’nin davanın büyük bir bölümünü ayakta yönetmesi. Ekinci  duruşman boyunca çoğu zaman ayakta. Yanındaki diğer üç savcı ve yardımcı ise hep oturuyorlar.

Bir başka ayrıntı. Her 1,5 saatte bir başkan Ekinci beş dakika ara veriyor. Çünkü, ses kayıt cihazları ancak 1,5 saat sürekli kayıt yapabiliyor. Kayıt durunca 5 dakika ara diyor.

VE ÇOK ÖNEMLİ BİR SAPTAMA

devamı 2.sayfada...

Bir başka ayrıntı. Mahkeme Başkanı artık, her sanığı tanıyor. İsmen çağırıyor. Hatta, halini hatırını ve özel durumu ile ilgili sorunu varsa, onu bile soruyor. Espri de yapıyor. Rahat biri. Avukatları ile diyaloğunda ise taviz vermiyor. Sanıkların detay açıklamalarını istemiyor. Sanıkların kendi özelliklerini anlatmalarından da hiç hoşlanmıyor. Örneğin Sivasspor’lu yöneticinin “Ben şu kurumda görev yaptım, şu kadar ödül aldım, yılın şu adamı seçildim, şu konularda proje ürettim” diye söze başladığında hemen susturması gibi.


Fenerbahçe’nin ünlü avukatları başkan Ekinci ile bazan diyaloğa girmiyor değil. O zamanda Ekinci, daha bir sert uslumla tavır koyuyor. Bayan Avukatlara biraz daha hoşgörülü gibi. Zira benim takip ettiğim sürede onların konuşmalarına daha çok zaman ayırdı gibi.

Bir ayrıntı daha; Çapraz sorguda Başkan Ekinci, soruların yorumlanmadan sorulmasını ve cevaplandırılmasını istiyor. Evet ya da hayır. Soruya soru sorularak cevap verilmesini ise yasaklıyor.

Bir ayrıntı daha; Ekinci, arka sıralarda oturan Başkan Sadri Şener’i en ön sıraya çağırırken “Sayın Şener şöyle ön sıraya gelin, sizi göreyim” demesi de hoştu. Bir hatırlatma, Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci’nin, Trabzonspor’un efsane başkanı olarak bilinen Şamil Ekinci ile bir akrabalığı yok. Soyadı benzerliğinden başka..



Tabi, mahkeme anının en dramatik ya da aksiyonu yüksek anı, tape denilen telefon dinlemelerinin hoparlöre verilmesi.

Mehmet Ekinci, soruyu soruyor. Sanık, kabul ediyor etmiyor ya da hatırlamıyorum diyor.. Hemen yanındaki savcıya rica ediyor. O da bir düğmeyi tıklıyor. Ardından tapelerdeki telefon konuşmaları.. Bire bir salonu inletiyor.

Ekinci bu konuşmalar esnasında bazı sansürler de yapıyor. Hani koca koca ünlü namuslu vip adamlar olarak tanıdık Fenerli yöneticiler var ya. Aman Allahım ne küfürlü konuşuyorlar. Ekinci bunları dinletirken ses kısıyor ya da atlıyor ama nafile, arada duymamanın imkânı yok. Tüm bunları Ekinci de biz de dinlerken gülüyoruz.

Çapraz sorgu, ABD filimler ve  TV dizilerindeki mahkeme sahnelerini bilirsiniz. Savcı avukat sürekli soru soruyor. Aynen ona benziyor. Ama burada mahkeme başkanı bazın müdahale edebiliyor. Çapraz sorguda sizin avukatınız da suçladığınızın avukatı da siz de suçladığınız kişi de size soru sorabiliyor. Bu da bir anda kendinizi ABD’deki mahkemedeymiş sanıyorsunuz

Mahkemeye verilen aralarda, tutuklu sanıklar ayrı bir yere tutuksuz sanıklar ile dinleyiciler ve tanıklar aynı ortamda olabiliyorlar. Bu aralarda daha çok insanlar mahkeme havasından uzaklaşmak isterken avukatlar bir sonraki tanık ve sanığa nasıl soru sorulması yönünde tartışıyor.

Ve gazeteciler. Onlar nasıl mahkemeyi izliyor.

Şöyle.

Ajanslar klavyeyi çok iyi kullananları görevlendirmişler. Onlar zabit katibi gibi, ne duyuyorlarsa yazıp merkeze atıyorlar. Merkez oradan aldıklarını haberleştiriyor. Yani haber salondan yazılmıyor.

FB TV ve sitesi mahkemeyi takip ediyor ve FB’nin lehine gelişmeleri haberleştiriyor. Ajansların görevlendirdikleri de daha çok Fener sempatizanı, merkezde notları alanlar da öyle.
Trabzonspor’un adına davayı izleyen kimse yok. Ne gazeteci ne arşivci. Fenerbahçe’nin bu anlamda arşivcisi de var. Özel kara kalem çizen adamı da. Niye bu böyle dedim. Fenerbahçe tarihi için dediler. Tarihi duruşmayı arşivliyoruz. Fotoğrafa çekmek yasak. Ama çaktırmadan çekebiliyorsunuz. Ben çektim. İlginç görüntülerim var. Yayınlarsam hapis cezası alabilirim. Ben de bunları arşivime aldım. Telefonla konuşabiliyorsunuz. Sessizce bir sıkıntı yok.

Mahkeme anında Trabzonsporlu bir gazeteci olarak şu ruhaliteye de kapılmadım değil.
Bir ara hemen yanıma Ali Koç oturdu. Ona demek istedim ki..”Değer miydi bu..” Şike yapmakla suçlanan birkaç futbolcu da yanıma geldi. Onlara da aynı şeyi söylemek isterdim.

Ve hele hele artık şike yaptıkları kesinleşen insanları savunan ünlü avukatlar. Çoğunu, TV’lerde hak hukuk adalet savunurken görüyorsunuz. Artık hiç birine inanmıyorum. Siz de inanmayın. 


Bunlardan biri Prof Ercan Şen. Fener’in avukatı. Ara esasında dedim ki..”Avukat olabilirsiniz ama biz bir aydınsın. Bu davada Fener’in suçu yok diye avukatlık yapmanız aydınlığınıza düşen bir kara leke” Adam bozuldu. Korktum, şimdi hareket edildi diye suç duyurusunda bulunacak diye. Ama sadece güldü.

Son söz.

Trabzonspor şike davasını tam organizeli takip edemiyor.

Davanın iddianamesindeki deliller çok sağlam.


Bu da Trabzonspor’un işini kolaylaştırıyor.


Davayı izlemeden Fener bu işi yırtar diyenlerdendim.


Belki Federasyonda yırtar ama mahkemede değil..


İnanın değil


Ve iyi ke deliller bu denli sağlam. Yoksa işimiz haraptı.


Trabzonspor’a gelince..


Temiziz. Sıkıntı  yok.


Bu arada bir ufak ayrıntı, İstanbul yerel medyasından davayı takip edecekseniz Radikal’ı okuyon. Ya da internet sitesini takip edin. Radikal adına davayı takip eden gazeteci gazeteciliğinin hakkını veriyor.. Tam tarafsız..


Ve bir saptama.


İstanbul yerel medyasının Trabzonspor muhabirleri, Trabzonspor’un da nasıl İstanbul’da maçı olduğunda görevli olarak o maç için İstanbul’a geliyor. Maç yorumunu yapıyor. Trabzonspor tarafından haberler takibi yapıyor da, Trabzonspor’un ve başkanının mahkemede sorgulandığı sorgulama yaptığı yere niye gelmiyor, gelemiyor diyebilirsiniz.


Şunun için.


Bağlı bulundukları yayın kuruluşu onlar için mahkeme görevi çıkarmıyor. Çıkarmadıkları için de izleyemiyorlar..