Fırtınaların koptuğu bir yılı geride bıraktık. Siyasette inanılmaz olaylar yaşandı. Ulusal bayramlarda, Ata’sına sokakları dolduran milyonlar, Ata’sına koşan Cumhuriyet aşıkları, Gezi eylemleriyle uyanan bir gençliğin sesini tüm dünyaya duyurması, acımasızca öldürülen, gözleri kör edilen, hastaneleri dolduran birlerce yaralı, gaza,tazyikli ve ilaçlı suya, jopa, plastik mermiye meydan okuyan yürekli insanlar ve yolsuzluk operasyonuyla sarsılan bir hükümet!...

Siyasette yılın özetiydi bu…

Ya Trabzonspor… Canımız kadar sevdiğimizi söylediğimiz bu koca camiada neler yaşandı.

Sadri Şener başkanlığındaki kulüp borç çıkmazının içine sürüklenirken, Şenol Güneş ve Tolunay Kafkas ile de sahada başımız boynumuzdan kopmuş gibi hep eğik durmasıyla hatırlanacak 6 aylık süreç… Ve sonraki 6 ay sürprizlerle, kıyımlarla, değişimlerle dolu bir dönem… Mayıs sonunda kongre yapılmış, İbrahim Hacıosmanoğlu başkan seçilmişti. Nasıl olmuştu da, ‘Asla bu kulübe başkanlık yapamaz denilen Sayın Hacıosmanoğlu, o koltuğun sahibi olabilmişti.

Aslında kongrede hiç kimse İbrahim Hacıosmanoğlu’na şans vermiyordu. ‘Sportif Direktörümüz Fatih Sultan Tekke’dir’ dediğinde, “Yazık oldu, Fatih Tekke seçim malzemesi yapıldı ve kazanamayacak bir başkan adayının egosuyla tükendi” yorumları yapıldı. ‘Ancak öyle ittifaklar kurdu, öyle işbirlikleri geliştirdi ki, seçimi lehine çevirmeyi bildi. Hayrettin Hacısalihoğlu’ndan İbrahim Usta’ya, Serdar Bali’den Eyüp Aşık’a, Haluk Ulusoy’a kadar nice insanı yanına çekti.

 

KIYMA MAKİNESİ GİBİ ÇALIŞTI

Seçimden önce, ‘Kulübü siyasete alet edenlere teslim etmeyeceğiz, asla siyaset yapmayacağız’ ifadeleri  büyük alkış aldı. Bu söylemi ona prim kazandırdı… Hacıosmanoğlu büyük sürpriz yaptı ve seçimin galibi oldu. İlk iş yönetimde tasfiyelere başlamak oldu. Daha ilk günlerde Osman İlyas ve İrfan Coşkun krizi patladı. Bu isimlerin istifası sağlandı. Fatih Tekke büyük umutlarla başladığı görevinde aslında, ‘el kaldır, indir’ yapacağını anladığı için görevi hemen bıraktı. Ünal Karaman, Sportif Direktörlük görevine büyük umutlarla ve sözde yetkilerle başladı. Mustafa Akçay takımın başına getirildi. Artık hedef öze dönüş politikasıydı. 1461’den alınan 5 futbolcunun yanında, Trabzon kökenli Batuhan Karadeniz ve Aykut Demir de buna göstergeydi.

Ama sonra, Başbakanın mitinglerinde boy göstermeler; ‘Başbakanımızı beğenmeyen, eleştiren vatan haindir’ gibi akla zarar açıklamaları başladı. Ve siyaseti arkasına alarak ekonomiyi rayına oturtmayı planladı. Ve siyaset işin içine girince kulübün altına dinamit koyuldu. Daha ilk etapta Bosingwa ve Malouda gibi içi geçmiş, futbol dünyasından silinmeye yüz tutmuş iki oyuncuyla sözleşme yapıldı. İstanbul medyasının hiçbir öngörüsü olmayan, en küçük bir felsefi derinliği bulunmayan yazar-çizer ve yorumcusu, ‘Vaaavvv’ demesi taraftarı da mest etmişti. Malouda’ya yıllık 2,5 milyon Euro garanti para verildi. Bosingwa’nın da alacağı ücret 2 milyon 300 bin Euro’ydu.Takım Avrupa’da süper gidiyor ama ligde emeklemekten öte bir başarı gösteremiyordu.

 

DOKUNULMAZ ÇAKIROĞLU

Bu arada unutmadan Özkan Sümer ve altyapıda birçok isimle ile yollar ayrıldı. Ömer Eyuboğlu ile 5 yıllık anlaşma yapıldı. Ama daha ilk günden bu isim istifa ettiğini açıkladı. Bir yedek yöneticinin de bırakmasından sonra bu kez büyük sükseyle yönetime seçilen Yaşar Aşçıoğlu ayrıldığını belirtti; “Konuşmayacağım. Birileri konuşursa o zaman ben de ağzımı açarım” dedi ve istifası gürültüye gitti.

Ayrıca Ali Kemal Başaran asbaşkanlığı bıraktı ama yerine birisi koyulamadı, yalvar yakar geri döndü. Engin Hacısalihoğlu tesislerin yolunu unuttu. Odasında eşyalarının toplatıldığı bile söylendi. Başkan Yardımcısı Sebahattin Çakıroğlu’nun apoletlerini bırakırken söylediği sözler yenilir yutulur gibi değildi. Başkanı siyaset yapmakla, kulübün çıkarlarını zedelemekle, tek adam olmakla ve daha birçok olumsuzluklarıyla suçladı ve düz yönetici olarak kalacağını belirtti. Bunu söylerken de, “Kulübün menfaatlerini korumak ve ona zarar verilmesini önlemek için kalıyorum’ dedi. Geçtiğimiz günlerde yine bir TV’ye bağlandı ve Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’na demediğini bırakmadı. Belki de söylediklerin tümü doğrudur bunu bilemeyiz. Ama aslında sözleri disiplin suçudur.

Ama ne hikmetse bırakın disipline verilmeyi, Sebahattin Çakıroğlu’na ne Başkan Hacıosmanoğlu, ne de yönetimden bir tek kişi adam gibi yanıt veremedi. Bunun perde arkasını bilemeyiz ama korkularının sebebini anlamakta da güçlük çekmiyor değilim. Çünkü İbrahim Hacıosmanoğlu, Aziz Yıldırım’a, Faruk Özak’a, Nuri Albayrak’a ve daha nicelerine demediğini bırakmamıştı. Sıra Çakıroğlu’na gelince sus-pus!

Bir kez daha soruyorum; Neden acaba?

 

AKÇAY’A ZORUNLU SARILMA!

 

Neyse gelelim asıl konumuza… Öze dönme politikasının hayata geçmesi düşüncesiyle Mustafa Akçay’ın göreve getirilmesinin ardından siyaset ve önemli işadamlarının katkılarıyla yıldız eskileri transfer edilince aslında Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu ve etrafını çevreleyenlerin de gözü kararmıştı. Mustafa Akçay çok yerel kaldığı gibi, yetersizdi de onlara göre…

Vahid Halilhodziç ile Villas-Baos’un isimlerini konuşmaya başlamışlardı bile… Ama 17 Aralık balyozu indi hükümetin ve ona yakın bazı işadamlarının üzerine!. Bu balyoz en çok da Trabzonspor yönetimini sarstı. Çünkü planları suya düşmüştü. Yıldız eskisi transferi yapılamayacaktı. Para musluğu kesilmişti. Artık ne Halilhodzic’e, ne Villas-Baos’a, ne de onlara benzer teknik adamlara para verecek güçleri yoktu. Kasa tamtakırdı. Ve Mustafa Akçay da yaşadığı onca işkenceden sonra istifa etmişti. Yalvar yakar olup, geri döndürdüler.

Burnundan kıl aldırmayan Sayın Hacıosmanoğlu, Akçay gibi ‘yerel’ bir teknik adam için saatlerce dil döktü

Dökmek zorunda da kaldı.

 

BÖYLE DEVAM EDERSE

SONUMUZ KIYAMET!..

 

Siyasette halkın önemli bölümü artık ülke gündemini belirleyip, gerçek demokrasiyi yerleştirebilme adına adım adım ilerlerken, Trabzonspor ise çelişkilerle dolu, gelenin gideni arattığı bir süreci yaşıyor olması bizim açımızdan hayal kırıklığından başka bir şey değildi. Bir yılda gördüğümüz bir şey var ki, Trabzonspor tarihinin en tutarsız, ilkesiz ve sürekli değişken tavırlarıyla hayal kırıklığı yaratan iki ayrı yönetimi görme acısını yaşamıştır.

Sadri Şener kendisine tanınan büyük kredileri bitirerek görevi devrederken, ne yazık ki yeni başkan ve yönetim de hayal kırıklığını derin duygusal yıkımlara bırakarak sözde görevi sürdürüyor. Ama bugüne kadar yaptıklarıyla da ipleriyle kuyuya inilmeyeceğini her eylem ve söylemleriyle gösteriyorlar.

Görülen bir gerçek daha var ki, Trabzonspor’un yakın bir gelecekte ne inebileceği bir kuyu bulabilecek, ne de güvenerek sarılabileceği birilerinin ipine sahip olacak. Sonuç olarak Trabzonspor sevgisi kalmamış, midesiyle-cebinin arasında sıkışmış, intikam duygularıyla hareket eden, ‘küçük olsun, benim olsun’ diyenlerin ahtapot gibi sardığı koca bir camia adım adın hiçliğe doğru yol alıyor.

Acı gerçek bu!

Tek teselli, bu kulübü ahtapotun kollarından kurtarmak isteyen iyi niyetlilerin hala daha var olmasıdır.

Umarız 2014’te onların yolu açılır!

Yoksa sonumuz kıyamet!

 

**---

 

EN BÜYÜK YATIRIM TRANSFER!

 

Bir kulüp için en önemli yatırım, ne sponsor, ne naklen yayın, ne stadyum gelirleri, ne isim hakkı, ne de ürün satışıdır. En önemli yatırımı transferdir.  Çünkü yanlış bir transfer bir takımın sonuç almasını engeller, ekonomisini felç eder, prestijini sarsar, takımı hedefinden saptırır.  Kötü oynayan, başarısız olan bir takımın ne maçınıza taraftar gelmek ister, ne sponsorlar kapınızı çalar. Naklen yayın gelirleriniz azalır, isim hakkına kimse önem vermez, taraftar satıştaki ürünlerden uzak durur. Sonuç iflastır.

Ama doğru bir transferle birlikte sonuç alınır, takım iyi oynar, lig ve Avrupa’da tepelerde yer alır. Bu durumda her oyuncunun değeri artar. Satmak isterseniz, gerçek değerinin 2-3 katına en yakınınıza bile okutabilirsiniz. Ayrıca sponsorlar kapınızı aşındırır, taraftar başarılı futbolcuların formalarını alabilmek için mağazalarınızda kuyruklar oluşturur, kombine bilet satışları patlar, patlamasa da kaliteli takımı izlemek isteyen taraftarlar stadyumun kapısında sabahlar, naklen yayın gelirleri doruğa vurur. Ve şampiyon olup, tarihe geçersiniz.

Doğru transfer futbol dünyasında eskiden ismi geçen ama artık emeklilik günlerini yaşayan, üretkenlikten, aidiyet duygusunu kaybetmişlere yüksek ücretler vermek değildir. Hatta bu asla ve asla kabul edilmemesi, terk edilmesi, uzak durulması gereken bir alışveriş biçimidir.

Trabzonspor’un doğrusu, aidiyet duygusu yüksek olacak, Bordo-Mavi formayı giymenin ‘gurur’ olduğunu düşünecek, gerektiğinde tekmeye kafa uzatmaktan imtina etmeyecek, yetenekli, kendini geliştirmeye adamış, yarınlarında önemli ve değerli olabilme savaşı veren, para kazanmayı, kariyer gelişiminin önüne koymayan oyuncuların transferidir.

Şimdi bir ara transfer dönemindeyiz. İsme geçen yabancılara bakıyoruz. Yıldız eskileri havada uçuşuyor. Eğer tercih gerçekten o ismi geçenler olursa, Trabzonspor’u bir felaket bekliyor demektir.

Bu durumda transfer yapmamak, yapmaktan çok daha faydalı bir eylemdir.

Yönetenlere bir kez daha duyurulur!!!

Ekspres gazetesi
Adnan Sungur