Trabzon’da son günlerde sokak hayvanları meselesi yeniden masaya yatırıldı. Kent Konseyi ve hayvanseverler, Ortahisar Belediyesi’yle birlikte anlamlı bir adım atıyor: Sokak köpeklerini mahalle mahalle kısırlaştırma projesi başlıyor.

İyi, güzel de… Proje Ortahisar Belediye Meclisi’nde konuşulurken ortaya öyle bir tartışma çıktı ki, hem düşündürdü hem de güldürdü:
“Erkekleri mi kısırlaştıralım, dişileri mi?”

İlk bakışta gülümseten bu soru, aslında işin özüne dokunuyor. Çünkü mesele sadece veterinerlik değil, aynı zamanda toplumsal bir bakış açısı.

TRAHAYKO Başkanı Lütfiye Tüzün’ün açıklaması da tam bu noktada dikkat çekici:
“Erkek köpek her an çiftleşebiliyor. Yani ortalıkta dolaşan her ‘erkek’ aslında potansiyel bir yavru sebebi.”

Ama ne yazık ki toplumda hâlâ şöyle bir algı var:
“Erkek doğurmuyor, o kalsın.”

Yani doğrudan sonuç odaklıyız. Dişiler doğuruyor diye tüm yük onların üstüne yıkılıyor. Oysa doğuran bir dişiden önce, ortalığı boş bırakmayan bir erkek var.

Şöyle düşünelim: Dişi köpek yılda bir ya da iki kez doğurabilir, sınırlı yani. Ama erkek köpek? Her an her yerde!
Dolayısıyla "iş yükünü yarıya düşürelim" diye düşünüyorsak, işin matematiği aslında erkekleri kısırlaştırmaktan geçiyor.

Bu tartışma bize neyi gösteriyor biliyor musunuz?
Sokak hayvanları meselesi sadece barınak meselesi değil. Bu, biraz da farkındalık, biraz da zihin değişikliği meselesi.
Hayvanlara karşı görevimizi yerine getirirken, onları üreme makinesi gibi değil, can taşıyan varlıklar gibi görmemiz lazım.

Trabzon 10 bin köpekten oluşan bir popülasyonla baş etmeye çalışıyor. Ve bu yalnızca barınak kapasitesiyle çözülebilecek bir mesele değil. Çözüm, sahada, mahallede, bilinçte...

Erkek mi kısırlaştırılsın, dişi mi?
Bence hangisi daha etkili olacaksa, o. Ama en önemlisi şu:
“Sahipli” deyip kayıtsız, “sahipsiz” deyip çaresiz bırakmayalım.

Köpeği olan da sorumlu, olmayan da. Bu şehirde birlikte yaşıyoruz, o yüzden çözüm de birlikte üretilecek.