Fatih Terim, Antalya’da, Süper Lig’de çalışan teknik adamlarla bir toplantı yaptı. Ve toplantıdaki talep, ‘Yabancı sayısı aynen kalsın’ şeklindeydi.

Bunu isteyenlerin Türk futbolunun içinde teknik adam olarak geçmesi ne acı?

Hangisiyle konuşursanız konuşun, “Yabancı teknik adamların bizden ne fazlası var. Onların tercih edilmesi yanlış’ derler. Ama iş futbolcuya geldiğinde, ellerindekinin çoğunun yabancı olmasından en küçük rahatsızlık duymazlar.

Bu aslında Türkiye’nin sorunu… Siyasetten, iş dünyasına, spordan sanat alemine kadar hep aynı sıkıntı ama bizim sorunumuz şu anda futbol…

Yabancı hoca ve futbolcu isteyen, futbol topunu görse ‘kabak’ diyecek kadar futboldan uzak, işadamı kimlikli yöneticilerle konuştuğunuzda, ‘Yabancı yönetici asla’ der. Oysa futbolun en zayıf halkası kulüpleri yönetenlerdir. ‘Yabancı hakem’ tartışması olduğunda hakemler ayaklanır. Çünkü onlar kusursuz, kusur sistemdedir.

Teknik adamı girişte tarif ettik zaten…

Futbolcu da, “Biz yabancılardan daha iyiyiz” sözlerini işitirsiniz.

Hepimiz kendi alanımızda en iyisiyiz, hep kötü olan sistemin içindeki diğer yerli paydaşlardır! Aslanda bu bilgiden değil, cehaletten kaynaklanan bir sorundur.

Sorun demek ki insanımızın yapısında!...

Gelelim yine asıl konumuza…

Düşünebiliyormusunuz, teknik adamlar yabancıların sayısının azaltılmasına karşı çıkıyor ve Fatih Terim’den yardım talep ediyorlar. Oysa, “Biz üretelim, ülke futbolu gelişsin. Futbolu bilmeyen işadamlarının hegemonyasındaki kulüplerin daha çok batağa saplanmasına engel olalım.Yabancı sayısını 3’e, 1’e düşürelim” demeleri gerekiyordu. ‘Bilgimizi, birikimimizi, zamanımızı Türk futbolunun gelişimi için seferber edelim. Kendi yıldızlarımızı, kendi sistemimizi yaratalım. Alman, İngiliz, Brezilya Futbol Ekolleri var. Türk futbol ekolünü oluşturalım’ sözlerinin dudaklarından dökülmesini beklerdik.

Ama onlar da kolay yoldan milyonları ceplerine indirmenin en doğru yol olduğunu düşünüyor. Ve biz futbolumuzun gelişmesi adına laf üretiyor, kalem oynatıyoruz. Yazık ki havanda su dövüyoruz!

 

**----

 

TRABZONSPOR’DAKİ

ÇİFTE STANDART!..

 

Malouda, Bosingwa, Colman gibi yabancıların her türlü şımarıklığı, disiplinsizliği, profesyonelliğe yakışmayan davranışa hakları var. Bunu bir kez daha net bir şekilde gördük ama Aykut Akgün gibilerin kafalarını bile kaldırmaları idamlık suç… Barış Memiş’ler ise hala daha samimiyet testine tabii tutulması gereken bir psikolojik vaka!..

İbrahim Hacıosmanoğlu konuştuğunda mangalda kül bırakmazdı. Mustafa Akçay, ilkeli, eşitlikçi, adil bir teknik adamdı. Ama Malouda kafasına göre takılıyor. İstediği zaman tatile çıkıyor, istediğinde geliyor, çalışıyor. Ailesinin her şeyden önemli olduğunu söylüyor. Telefonunu kapattığı için günlerce kimse ona ulaşamıyor. Hiçbir şey olmamış gibi geliyor. Hocası tarafından el bebek, gül bebek gibi karşılanıyor.  Çünkü o Fransız ve yıllık 2,5 milyon Euro gibi yüksek bir bedelle keyif yapıyor. Nerede hocanın adaleti, başkanın delikanlı tavrı!..

Hakkı değil mi?

Bosingwa, kırmızı kart görüyor. 10 gün tatil yapıyor. Geliyor, kafasına göre takılıyor. Sahada sorumluluktan uzak oynuyor. Sonra  takım arkadaşı kendisine pas vermedi, ya da çalışmadaki kuralları beğenmediği için idmanı terk ediyor. Bu teknik adamların dikkatini bile çekmiyor.  Çünkü o da Chelsea kökenli, Portekiz Ulusal takımında oynamış. Trabzonspor’dan her sezon 2 milyon 300 bin Euro’yu cebine indiriyor.

O da eşitler arasında birincidir.

Colman, geldiği günden beri sorundur ama 6 sezona yakındır forma giyer. Her devre arasına erken gidip, geç döner, ne hikmetse teknik adamlar da, yönetenler de, bu Arjantin köylüsünün şark kurnazlarına mahsus beyin içi faaliyetlerini bir türlü keşfedemezler.  Onun kaptırdığı toplarla kaç gol yediğimizin, ne kadar tehlike atlattığımızın sayısı, verdiği doğru pas sayısını aşmıştır… Kimilerine göre acayip yeteneklidir ama bir kez olsun Arjantin !6 ulusal takımı dahil, hiçbir kategoride milli olamamıştır. Onun yeteneklerini sadece Trabzonspor’u çalıştıran deha teknik adamlarımız biliyor, Maradona’yı, Messi’yi keşfedenler, Colman’ın sihirli özelliklerini henüz görememişler!

Trabzonspor’u yönetenler için o da Güney Amerika’dan gelmiştir.

Babasının hayrına Trabzon’un kahrını çekmektedir ve o nedenle her türlü tavizi hak etmelidir değil mii?

Ah, ahh…

Colman’ın, Bosingwa’nın, Malouda’nın isimleri, Barış Memiş, Aykut Akgün, Zeki Yavru, Göksu Ahlas falan olacaktı ki, siz görecektiniz gümbürtüyü. Ne felsefeler, ne beylik sözler duyardık şimdi… Profesyonellikten nasiplerini almamalarından tutun da, psikolojik vaka olduklarına, gece alemlerinden başlayın, gündüz gezmelerine kadar ne kadar kusurları olduklarına inandırılmıştık çoktan!..

Yazık ki Trabzon yabancı cenneti, evladını boğan bir anlayışın kenti!...

Haksızmıyım Sayın Hacıosmanoğlu, Sevgili Akçay!

 

**---

 

1461’İN VİZYONU

 

Trabzonspor’un pilot takımı 1461 Trabzon bu aralar kötü gidiyor ya… Daha doğrusu, aldığı sonuçlar ile birlikte alt sıralara endişesine neden oluyor ya… ‘Eyvah küme düşerse ne olacak?’ diye felaket tellallığı yapanlara bir çift sözümüz var.

1461 Trabzon’un ana işlevi, Trabzonspor’a teknik direktör, menajer, futbolcu, yönetici yetiştirmektir. Hatta doktor, malzemeci, masör ve profesyonel her türlü çalışan ismin staj yeri değil mi?… Yani vizyonu, misyonu, yeteneği uygun olanlar burada yetişecek sonra da Trabzonspor’a çıkış yapacak değil mi?

Evet; 1461 Trabzon geçen sezon çıktığı PTT 1. Ligi’nde iyi bir yer edindi, gurur duyulacak sonuçlar aldı, Kupada Galatasaray ve Fenerbahçe’yi devirdi.  Ama asıl olan edindiği yer, ya da aldığı sonuçlar değil. Sercan ve Eren’i Çaykur Rizespor’a sattırıp, kulübün kasasına tam 4 milyon 500 bin lira girmesini sağladı. Emrullah Kokoç ve Abdullah Karmil’in Ankaraspor’a satışından da en az 500-600 bin lira geldi. Mustafa Akçay gibi bir teknik adamı vitrine çıkardı. Serkan Ünver’i, Trabzonspor’a menajer yaptı. Suat Şen, Coşkun Kantekin, Mehmet Köroğlu, Yavuz Şanver gibi yöneticiler kazandı Trabzon…

Ve Mustafa Yumlu, Zeki Yavru, Zeki Ayvaz, Yusuf Kurtuluş, Fatih Öztürk Kadir Keleş, Abdulkadir Özdemir, Caner Osmanpaşa, Mustafa Akbaş ve  Gökhan Alsan gibi 10 Trabzon kökenli oyuncuyu Trabzonspor’a verdi. Barış’lar, Göksu’lar, Batuhan’lar da sırada bekliyor.

Yani demem o ki, 1461 Trabzon, Trabzonspor’un can damarı, hayat ağacı oldu. Altın yumurtlayan tavuk misali… Onun oyuncu olarak kazandırdıklarının değeri yarın 10 milyon Euro’larla bile ölçülemeyecek göreceksiniz.

Şimdi küme düşme endişesi yaşıyor.

Olabilir!

Küme düşebilir, yeniden çıkar ve yoluna devam eder. Yönetici, teknik adam, futbolcu, profesyonel çalışan yetiştiren verimli toprak olarak Trabzonspor’un can damarı olur. Kimse küme düşmesinden endişe duymasın. O şartlarda bile nasıl ayağa kalkması gerektiğinin analizi iyi yapılırsa, buradan çok daha sağlıklı bir yapı ortaya çıkar.

Bir kez daha söylüyorum ki; 1461 Trabzon küme de düşse bana göre çoktan şampiyonluk apoletini takmıştır omuzlarına…

Bunu herkesin de böyle bilmesi ve ne olursa olsun bu altın yumurtlayan takıma sırtını dönmemesi gerekir.

Umarım Trabzonspor’un son yıllardaki onca yanlışının içinde belki de tek doğrusu olan 1461 Trabzon, yanlış ellerde heba olmaz!

Olursa, 1461 Trabzon’a değil, Trabzonspor’a yazık olur!

Kuzeyekspres