Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selcen Çelik Uzuner'in yürütücülüğünü üstlendiği, danışmanlığını KTÜ Prof. Dr. Kemal Turhan'ın yaptığı ve araştırmacı olarak da Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muharrem Akcan'ın yer aldığı proje, TÜBİTAK 3501 Kariyer Geliştirme Programınca bir süre önce desteklendi.

Proje Yürütücüsü Doç. Dr. Uzuner, AA muhabirine, arı zehrine dair çalışmaların Antik Mısır'a kadar uzandığının bilindiğini söyledi.
Arı zehrinin Antik Mısır'da botoks için kullanıldığına dair bilgiler bulunduğunu belirten Uzuner, bugüne gelindiğinde ise kozmetik ürünlerin içeriğinden romatizma ağrılara kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığını ifade etti.
Uzuner, arı zehrinin kanser tedavisinde kullanımına ilişkin yıllardır çeşitli araştırmalar yapıldığına da işaret ederek, bu konuda 2017'de bir öğrencisinin yüksek lisans tezi için çalışma başlattıklarını aktardı.
Yaklaşık iki yıl önce tamamlanan tez çalışmasında elde edilen verilerin, geçmiş yıllarda yapılan araştırmalarla örtüştüğüne dikkati çeken Uzuner, böylece arı zehrinin kanser hücrelerini öldürdüğünün yeniden teyit edildiğini belirtti.
Uzuner, arı zehri ile ilgili çalışmalara devam ettiklerini dile getirerek, şu değerlendirmede bulundu:
"Şu an yaptığımız çalışmanın ana odağı, önceki yapılan çalışmalardan daha öteye ulaşmak. Çalışmamızın ana odağında kanserli hücrelerin anastazis mekanizması üzerine yorumu yer alıyor. Tanımlama doğru olacaksa, arı zehri hücrelere enjekte edildiğinde bir şalter görevi görmüş oldu. Zehir, geri dönüşümü olmayan bir şalteri açtı ve kanserli hücrede ölüm hızlı bir şekilde devam etti. Bu durum bize şunu gösterdi, arı zehri kanserli hücrelerde tahribata yol açarken, sağlıklı hücreler üzerinde etkisi ölümcül olmadı."

- "Projemizi, literatürde ilk olması özel kılıyor"
 

Bu duruma, Latincede "ölümden kaçış mekanizması" anlamına da gelen "anastazis" adı verildiğini vurgulayan Uzuner, "Sağlıklı hücreler arı zehriyle muamele sonrasında anastazise girmekteyken, kanserli hücreler girmemektedir. Dolayısıyla bu projede yapacağımız, normal meme hücreleri ile meme kanseri hücreleri arasında bahsi geçen anastazis cevabının nasıl olduğunu, hangi genlerin olduğunu ya da hangi proteinlerin olduğunu anlamaya çalışmak." dedi.
Uzuner, projelerini, literatürde ilk olmasının özel kıldığının altını çizerek, "Biz arı zehrinin, anastazis açısından bir değerlendirmesi üzerine çalışıyoruz. Dolayısıyla bizim çalışmamız, bu konu hakkında bir yenilik teşkil ediyor." diye konuştu.
Projenin, epigenetikle ilgili çalışmalar da içerdiğini belirten Uzuner, şunları kaydetti:
"En basit tabiriyle epigenetik bilimi, DNA'da yer alan A, T, C, G gibi bazların üzerine çeşitli kimyasalların bağlanması ile genlerin çalışma şeklindeki değişiklikleri analiz eder. Halbuki A, T, C, G bazlarının kendi yerlerinin değişimi genetik mutasyonlara sebep olur ve mutasyonlar kolay kolay oluşmaz. Çok sık görmediğimiz bu mutasyonlarla karşılaştığımızda genler ya hiç çalışmıyorlar ya da çok sık çalışıyorlar. Bu çalışmada da etkili olan belli genleri çıkarabilirsek, o genler üzerinde epigenetik bir kontrol var mı, yok mu görmemizi sağlayacak. Bu da araştırmamızın son kısmını oluşturacak."
Uzuner, projeyi belirlenen program dahilinde, TÜBİTAK'ın da desteği ile tamamlayacaklarını sözlerine ekledi.