Anksiyete, tek bir dışsal uyaranla sınırlı olmayan, fobilerdeki gibi sürekli ve yaygın kaçınma davranışları ile birlikte görülmeyen, kolay giderilemeyen bunaltı, sıkıntı ve endişe duygusudur. Bu duygu, hafif bir tedirginlik duygusundan panik derecesine varan yoğunlukta yaşanabilir. Anksiyete bozukluklarında, hastaların gerçek bir tehlike olmadığı durumlarda bunaltı, sıkıntı yaşadıkları görülmektedir. Kişiler, anksiyete ‘yi sanki kötü bir haber alacakmış, kötü bir olay olacakmış gibi nedensiz bir sıkıntı, endişe duygusu olarak algılarlar ve tanımlarlar.

İki tip anksiyeteden söz etmek mümkündür: Birinci tip ankstiyetede en önemli problem, hemen her ortamda, beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan ve tekrarlayan panik nöbetleridir. Panik nöbetleri sırasında rahatsız edecek derecede yoğun fiziksel duyumlar ortaya çıkar. Bu duyumlar kişiden kişiye değişmekle birlikte, nefesin tıkanıyor gibi olması, çarpıntı, göğüs ağrısı, halsizlik, elin ayağın titremesi, ateş basması ya da ürperme, terleme, elin ayağın uyuşması, baş dönmesi, baygınlık hissi gibi duyumlar yaşanabilir. Bu yoğun ve sıkıntı veren duyumlar nedeniyle hastalar gerçek bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını düşünürler ve bu duyumları hemen gelmekte olan fiziksel ya da ruhsal bir felaketin habercisi olarak yorumlarlar. Örneğin, bayılacaklarını, kalp krizi geçirip öleceklerini, kontrollerini kaybedip çıldıracaklarını düşünebilirler.

Anksiyetenin ikinci tipinde ise, en önemli problem, panik nöbetlerinin geleceği beklentisi ile bağlantılı olmayıp, değişik yaşantılara bağlı olarak hissedilen, gerçekçi olmayan, yoğun bunaltı, korku ve endişedir: Bu tür yaygın anksiyete de pek çok fiziksel belirti hissedilebilir. Örneğin, kaslarda gerginlik, titreme, ürperme, yerinde duramama, nefesin tıkanıyor gibi olması, çarpıntı, ağız kuruluğu, terleme, mide bulantısı, ishal, sık idrar yapma, konsantrasyon güçlüğü irritabilite gibi değişik fiziksel duyumlar ve belirtiler yaşanabilir. Bu tip anksiyeteye eşlik eden düşünceler kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte, baş edemeyeceği, diğer insanlar tarafından olumsuz değerlendirileceği inancı ya da bedensel işlevlerle ilgili endişeler sıklıkla görülmektedir.

Bilişsel bakış açısını savunan uzmanlara göre gerçek tehlike olmaması gözlemcilerin yorumudur. Hastaların algıları bundan farklıdır. Bu tür hastalarla görüşüldüğünde anksiyete yaşadıkları durumlar için hastaların tehlike algıladıklarına işaret eden düşünce ve imajlara sahip oldukları dikkat çekmektedir. Ortamı ve kendilerini yanlış algılamaları sonucunda da anksiyete yaşadıkları düşünülmektedir. Bu düşünce ile hareket eden bilişsel davranışçı terapistler anksiyete bozukluklarında hastalara tehlike algılarını tanımlamalarında, değerlendirmelerinde ve bu algılarını değiştirmelerinde yardımcı olmayı amaçlarlar. Ayrıca, tehlike algılarını sürdürmelerine yol açan davranışlarının da durdurulması ve değiştirilmesini hedeflerler.

Uzman Psikolog Nesrin Naimi