İstediklerimizi yapmak için ne olmasını beklediğimizi düşünüyorum günlerdir. Yani hayatımızı nasıl yaşamak istediğimize gerçekten biz mi karar veriyoruz? 

Aslında özgür bireyleriz ama belirli sınırlar arasında özgürüz. Yani bir köpeğin bahçeli bir evde yaşadığında özgür olduğu kadar özgürüz aslında. Çünkü yapmak istediklerimizde hep bir toplum baskısı var. Mesela sen iç çamaşırlarınla gezmek istiyorsundur ama bunu yapamazsın. Toplum içinde yaşarken belirli kurallara uyman gerekir. Aslında hayatımızda her an seçimler yaparak özgürlüğümüzü bir şekilde yaşıyoruz bize öğretildiği gibi. Yani işe gitmek ya da gitmemek bir seçim ve bu konuda özgürsün. Özgürlük zaten istediklerini yapman ve sonuçlarına da katlanmanı gerektirir. Büyümek de aynı şekilde. Yaptığın seçimlerin sonuçlarına katlanmayı öğrenmelisin. Özgür yaşamak isteyen biri kurallara karşı gelir, ama o da belirli ölçüde. Hepimiz düşünebilen hayvanlarız sonuçta değil mi? Yani içimizde bir vahşilik var aslında. Ben öfkelendiğim birini gidip öldürebilirim. Bu benim seçimim. Ama sonucunda yıllarımı hapiste geçirmeyi göze almış olmam gerekir. 

Her hangi bir şeye karar verirken sonucunu da düşünmek gerekir ki beynimiz bunun için var. Anlık öfkeler ya da anlık zevkler için yaşarsak bir hayvandan farkımız kalmayacaktır. Bunları böyle söylüyorum ama tabi ki benim de kendimi kontrol edemediğim zamanlar oluyor elbet. Ama ben kendi kendimi yiyorum öfkelendiğimde. Pişman olacağım ya da pişman olduğum şeyler de yapıyorum elbette. Sonuçlarına katlanmayı öğrendim artık. Yapılan her hata yeni bir şeyler öğreterek bizi biraz daha büyütüyor. Hatasız insan olmaz, hata yaparak öğreniyoruz zaten birçok şeyi. Çocukken bile soba sıcaktır elleme dediklerinde yine de inatla elinizi sürmeye çalışmadınız mı? Elinizi değdiğinizde yandığında bir daha dokunmamak gerektiğini anlamadınız mı? İşte aslında hayat bu şekilde ilerliyor. Bizden büyükler ne derse desin bizler yaşayarak öğrenmeyi seçiyoruz. 

Aslında annelerimize babalarımıza göre daha şanslıyız bizler. Onlardan çok daha fazla hayat tecrübemiz var aslında. Hayata bir tık daha erken atıldık. En azından benim için öyle. Annem benim 36 yaşına kadar çalışma hayatını bilmedi. Tüm hayatı evde bizimle ilgilenmekle geçti. 36 yaşından sonra çalışma hayatına atıldı, hayatı aslında o zaman görmeye başladı. Bense 18 yaşımdan beri hayat mücadelesini biliyorum. Ama mesela annem hala daha endişeleniyor, hala uyarıyor beni. Güzel de oluyor şikâyetçi değilim ama bütün bunları ben zaten biliyorum. Ama biliyorsunuz ki annelerimiz için bizler asla büyümüyoruz. Her zaman çocuk kalıyoruz. 

İnsan belli yaştan sonra kendi kararlarını kendi vermek istiyor mesela. Yani en basit olarak eve geç gelmek, uyandığında saatlerce yataktan çıkmamak gibi. Basit şeyleri bile istiyor. Ama aile ile yaşarken biliyorsunuz ki belirli sorumluluklar olduğu için bu ufak şeyleri bile yapamıyoruz. Şehir dışından bir iş teklifi gelse tek başına olsan risk alıp gidebilecekken, ailen ile yaşıyorsan kırk tane sorun çıkar. Benim yaşım artık aldı başını gidiyor. Hayatıma birini alsam bile özgür şekilde görüşemedikten sonra bu yaşta o bile saçma geliyor bana. Benim gibi düşünenler olduğunu da biliyorum. Ailelerimizin endişesini de anlıyorum. İşte asıl sorun da burada başlıyor. Bu empati yeteneğim yüzünden hayat benim için çok zor hale geliyor. Herkesi anlıyorum çünkü. Doğayı, hayvanları, aileleri, arkadaşları… Sonra dönüp bakıyorum ki beni anlayan kimse yok ama. Öyle alıştırmışım ki insanları hep anlamaya, hep orta yol bulmaya ve onların dediklerini yapmaya, ipin ucu kaçmış gitmiş. 

Yani anlayacağınız sizler bir bahçedeki köpek kadar özgürseniz, ben bir evin içindeki köpek kadar özgürüm. Bunun sebebi de kendimin zamanında çizdiği sınırlar. Ben kendi sınırlarımın esiri olmuş durumdayım. Bunu sizler yapmayın. Tabi ki istekleriniz uğruna herkesi karşınıza alın demiyorum ama bir tık daha fazla kendinizi düşünün. Hepimiz bu hayata bir kere geliyoruz. Ve geçen bir saniyeyi bile geri alamazken neden her şeyi erteleyelim? 

Bunları defalarca söylüyorum ki belki benim de kafama girer diye. Belki bende evin içinden bahçeye çıkabilirim. Ve belki hepimizin bir gün bahçeden dışarıya çıkma şansımız da olur. 

Güzel hayallere…

Özgürleşmeye…

Umutla ve sevgiyle…