Bu, sıradan bir başarı hikâyesi değil; her adımda emek, birlik ve disiplin var. Fatih Tekke’nin liderliğinde, Trabzonspor her türlü zorluğa rağmen tırnaklarıyla kazandı. Takımda kimseye ayrıcalık tanımayan Tekke, herkesin eşit şans bulmasını sağladı. Sonuçta, yedek kulübesinde bekleyen Ozan Tufan ve Serdar Saatçi gibi isimler, sahada gösterdikleri performansla takımın kurtarıcıları oldular.

Sakatlıktan dönen Folcarelli, fizik tedavi merkezinden değil, adeta enerji deposundan çıkmış gibi sahaya döndü. Onana ise kalede bir liderlik örneği sergileyerek, takımın direncini ve güvenini arttırdı. Onuachu ve Arif ise beklenmedik bir şekilde stoperde görev alarak, takımın oyun yapısını güçlendirdi. Trabzonspor’da artık pozisyonlar tartışılmıyor, herkes “Hocam, nereye lazım?” diyerek sahada yerini alıyor.

Özellikle Onana'nın olmadığı pozisyonda, üç oyuncunun birden kaleye etten duvar örmesi, Trabzonspor'un ne kadar güçlü bir takım ruhuna sahip olduğunu gösteriyor. Yıllardır böyle mücadele görmemiştik. Büyük resme baktığımızda ise, Trabzonspor’un olgun futbolu, Pina’nın atılmasına kadar tıkır tıkır işledi. Son 10 maçtır yenilmeyen bu takım, tek mağlubiyetini Fenerbahçe karşısında aldı ve o maçta da hakem hataları hâlâ hafızalarda.

Geçen sezon deplasmanda galibiyet almak neredeyse imkansızken, bu sezon deplasmanda 8 maçın 6’sını kazanan bir Trabzonspor’dan bahsediyoruz. Bu takımda bir isim var ki, o da Ernest Muçi. Son 3 maçta attığı 5 golle adeta mucizesini konuşturdu. Trabzonspor’un en etkili dönemlerinden biri şu anda yaşanıyor.

Ve tüm bu başarıları, Trabzon’un kendi evladı, Fatih Tekke gerçekleştiriyor. Onun futbol felsefesi, kulübesiz, eksiklerle ve krizlerle dolu bu süreçte dahi saygıyı hak ediyor. Şehre yeniden umut oldu, her adımında Trabzonspor’u daha ileriye taşıdı.

Sonuç olarak, bu tablo, bu mücadele ve bu birlik, şampiyonluk belirtisinden başka bir şey değil. Trabzonspor’un tek yapması gereken şey açık: Bu hikâyeyi birlikte yazmak. Birlik ve beraberlik, bu şehri yeniden ayağa kaldıracak.