Orhan Ak için ilk ciddi sınavdı.

Başarısız oldu.

Ama, bu maçın kulübeden kazanılması gibi bir pozisyona odaklanmak çok akılcı değil.

Takımın, oyun kaptanları maça ağırlığını koyup, saha içindeki teknik ada(mış) gibi oyuna ağırlığını koymaları gerekiyordu.

Hele, Yusuf Yazıcı.

O ne hal be çocuk.

O ne mesleğine soğukluk

O ne vurdumduymazlık.

Böyle mi olmalıydın.

Bu maçın oyun lideri sensin.

Bu maçın oyun kaptanı sendin.

Bu maçı koparacak da sendin.

Kendini aşarak, 5 yıldızlık olacaktın.

Tam tersi oldun.

Yazık.

Kendine günah işliyorsun.

Takımına da güç katmıyorsun.

Gelelim bir başka isme.

Visca

Sen de rölantideki motor gibiydin.

Ne gaza basabildin.

Ne de vites çoğaltabildin.

Maç bitsin de gitsek havasındaydın.

Yusuf’a mı özendin?

Yusuf mu sana özendi?

Anlamadık gitti.

Ve Orhan Hoca’ya da seslenelim.

Bak hoca, gel şu dönüşümü devrimi yap.

Alt yapıdan birden ikiden üçten beşten fazla oyuncu ile çık sahaya.

Onlar inan, maça yürekleri ile ağırlıklarını koyar.

Sen de, kafanda ki taktiği daha iyi sahaya yansıtırsın.

Yorgun bitkin ve ruhsuz kadro ile bir adım ileri gidemezsin.