Mimari denilince aklı İtalyan mimarisi gelir,

Herkesin övdüğü, özellikle üniversite eğitiminde mutlaka görülmesi gereken yer olarak sıkça ifade edilen ülkedir, İTALYA...

Güney Avrupa ülkelerinin kültürel ve sosyal yapısının da Türkiye'ye benzediği söylenir.

Tüm bunları araştırmak ve yerinde görmek için bir Avrupa turu yaptım.

Kuzey'den başlayarak, İsveç, Polonya, Avusturya ve İtalya'da bulundum.

İtalya gerçekten pek çok özelliği ile Türkiye'ye benziyor.

Öncelikle trafik kurallarına uyan sayısı bulmak oldukça az, İsveç,Polonya , Avusturya'da siz ayağınızı yaya kaldırımına attığınız anda tüm araçlar duruyor. Otobüsünden arabasına kadar.

İtalya'da ise, kimse durmadığı gibi üstüne size söver gibi bakıyor.

Avrupa'nın pek çok ülkesinde bulunduğum ama hiçbirinde seyyar satıcı görmedim.

İtalya'da durum başkaydı. Hiç yabancılık çekmiyorsunuz.

Her tarafta seyyar satıcı var.



Köprü üzerinde, sokaklarda, metroların içinde. Tıpkı güzel vatanım gibi.

Yolda yürürken, kolunuzdan biri çekiyor. " Do you want a city tour?" diye yarım yamalak bir İngilizceyle size çekiştiriyor. Siz ne kadar hayır deseniz de, az ilerde bir diğeri sizi sık boğaz ediyor.

Anlayacağınız bu tarz ısrarcı davranışlar Türkiye'de olduğu gibi İtalya'da da var.

Yemek yiyelim diyorsunuz. Gidiyorsunuz bir yere. Hemen yanınıza dilenciler geliyor. Para istiyorlar. Biri gidiyor.
Sonra diğeri geliyor. Annesi gidiyor, çocuğu geliyor, çocuk gidiyor, adam geliyor...

Size başımdan geçen ilginç bir olayı anlatayım.

Bir fast food cafe de yemek yiyoruz.

Elimde bir çanta var, içinde de çikolatalar var.

Yanlışlıkla poşet elimden düşüyor yere ve çikolatalar dağılıyor.

Ben de onları toplamaya başlıyorum.

Adamın biri geliyor. Çikolataları toplamaya başlıyor. Doğal olarak bende, adam toplayıp bana verecek bende teşekkür edeceğim diye bekliyorum. Fakat ne oluyor???

Adam arkasına bile bakmadan aldığı çikolatalarla, uzaklaşıyor!!! Ben arkasından baka kalıyorum...

Sonrasında hamburgerlerimizi alıp yemeğe başlıyoruz. 3 tane dilenci arka arkaya biz yerken gelip bizden para istiyor. Ardından bir kadın geliyor. Ne kadar masalarda kalmış, kola ve patates cipsi varsa, hepsini bir güzel topluyor ve yemeye başlıyor.

Anlayacağınız AB üyesi büyük(!) İtalya açlıktan sürünüyor.

Biz neyse diyerek yolumuza devam ediyoruz. Yolculuk süresince, Roma, Venedik ve Milan 'da bulunduk.
Roma bildiğiniz İstanbul'un bir kopyası. Fakat kötü bir kopyası, bir tarafında tarihi binalar, Vatikan var. Tıpkı İstanbul'un Nişantaşı, Beşiktaş ve Beyoğlu semtleri gibi. Diğer tarafı ise, İstanbul'un en köhne gecekondu mahalleleri gibi.

Venedik bildiğiniz sular altında bir kent. Fakat yüzebileceğiniz alanlar yok gibi. Şehir merkezinde ne araba var ne de bisiklet. İnsanlar bir yerden bir yere gemilerle, teknelerle gidiyorlar. Gondolları da unutmamak lazım.
Bu arada gondola gündüz binmek isterseniz 80 Euro. Gece binmek isterseniz 100 Euro.

Şehirde taksi olarak kullanılan tekneler var. Tekne taksiler sizi istediğiniz yere ulaştırıyorlar.


Milan biraz daha şehir havasında, daha yerleşik ve ağır bir yapısı var.

Fakat bu üç ilde de mimari anlamında, geçmişi göz ardı ederseniz, hiçbir şey yok.

Türkiye'de gördüğünüz çarpık mimari İtalya'da da mevcut. Ayrıca dikkatimi çeken bir diğer nokta ise hala binaların tepesinde bulunan antenler. Hala sıra sıra antenler yer alıyor.



Bir Türk, İtalya'ya gittiğinde çok kolay bu ülkeye adapte olabilir. Fakat bir giden bir daha gider mi bilmiyorum. Çünkü marketlerde 500 ml lik bir suya 1 Euro. Açık alanda satılan 500 ml bir şişe su 2 Euro. En ucuz lokanta da bir bardak kolanın ve biranın 7 Euro olduğu, en ucuz pizzanın 9 Euro olduğu bir ülkede. Türkiye şartlarında kazanç sağlayan birinin 4 günden fazla dayanabileceği kuşkuludur.

İtalyan işi dedikleri bu olsa gerek, YA TUTARSA...