“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” 

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy iki mısrada ne çok şey anlatmış İstiklal Marşı’nda. Umudu, cesareti, son kalesini istiklalimizin ve hilale yaren olmuş yıldızın al renkteki namusunu sığdırmış iki cümleye. 

Gurur duyuyor insan; Mehmet Akif’in ustalığıyla gurur duyuyor. Dahası, onun her kelimesini en ince ayrıntısına kadar anlayan ne de güzel bir milletimiz var diye övünüyor insan.

Bilmeyenlerin, anlamayanların ve bunlardan imtina edenlerin kafalarına yerleştirmeleri için de korkusuzca devam eden bir milletten bahsediyoruz. 

Lafügüzaf edenler genellikle fikir ve değerlerini soyut örneklerle desteklemeye çalışırlar ama bizim milletimiz öyle değil.

Hakikaten, ‘Topla, tüfekle gelseler ne fark eder?’ dedi.

Öylesine bir irade ortaya koydular ki, cennet kokusuna kendisini ulaştıracağına inandığı şehadet inancıyla barut kokusuna karşı koydu. 

Ellerinde, o al sancaktan başka ne vardı ki? Meğer ne çok şeyleri varmış; ellerinde değil ama yüreklerinde... 

Anlatsak sığar mı sayfalara? Duyuyorum ‘Hayır’ dediğinizi. Ne gerek var ki yeniden yazmaya; kim Ersoy’dan daha güzel nakışlayabilir ki? 

Evet! Türkiye’nin milli mücadele verdiği 15 Temmuz gecesinden bahsediyorum. Demokrasinin tek kılıcının ‘halk’ olduğunu tüm dünyaya gösteren o geceden. 

Bir milletin, istiklalini ve iradesini topyekûn nasıl müdafaa edebileceğine şahit olduk. Bağımsızlığının hür sesi olan İstiklal Marşı’nı iliklerine kadar yaşayan bir milletin, imanla yoğrulmuş yürekleri vardı havuz başlarında; 7’den 70’e hepsi anlı şanlı. 

Nizamiye kapıları; hepimizin bir gün bir akrabasına vatani görevi uğruna kısa süreliğine veda ettiği nizamiye kapıları, bu kez demokrasisi ve vatanı uğruna hiç çekinmeden canını feda edenleri karşılıyordu. 

Mümkün mü üzülmeyip, gözyaşı dökmemek? Lakin, gurur da sarmış her yanımızı. Neden gururlandığımızı anlamayanlar da var? 

Kazanmışız. Geleceğimizi, istiklalimizi, istikbalimizi, çocuğumuzun geleceğini, kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi kazanmışız biz. ‘251 Demokrasi Şehidi’ olarak tanımlamamız da bundandır. 

İhanetin hesaplayamadığı tek şey de işte bu ‘Ruh’tur. 

Her türlü hukuku hesap edenler, bu milletin birbirine sıkı sıkıya sardığı ve her fırsatta pekiştirdiği kardeşlik hukukunu hesap edemediler. 

Kim bilir, belki de dikkate değer görmediler. Asırlardır yaptığımızı yaptık ve bir kez daha bozguna uğrattık. 

Milletimiz korkmadı, tereddüt etmedi, gaflete düşmedi ve ihanete yönelenlere ‘Dur!’ dedi. 

Darbeler, bir milletin geleceğini başka bir milletin çıkarları uğruna ipotek altına alan kanlı isyanlardır. 

Türk Milleti, 15 Temmuz 2016’da kendi geleceğini kendinden başka hiç kimsenin etkileyemeyeceğini, iradesini prangalayacak ne atomik ne de ütopik başka bir gücün olmadığını önce içerdeki hainlere sonra da dışardaki mihraklara göstermiştir. 

Bizim bu aziz milletimizden beklediğimiz, çok sevdiğim ve birlik olmanın vatan için ne kadar önemli olduğunu anlatan vatan şairimiz Mehmet Akif’in şu iki mısrasında saklı: 

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

Gerisi en başta söylediğimiz gibi; lafügüzaftır.