Her mağlubiyet en azından yaşı 30 üzerinde olanların gözünde bir mazi slayt gösterisi oluşturur..

İçerde cehenneme dönen Avni Aker'in atmosferi,dışarıda haddini bilerek oynayan tüm takımlar gelir aklımıza..

İstanbul'da tribünlerin yarısını çok rahat doldurup deplasman olmaktan çıkaran taraftarlarımız gelir aklımıza..

Hele hele evimizde oynadığımız maçlar vardır ki yılda belki bir hafta yenilirdik..O da hakem etkisi,şans golü,kırmızı kart felan olursa..

Şimdilerde evinden çıkıp iki adımlık yola takımını desteklemeye gitmiyor taraftar.

Cebinde kombinesi,dolabında forması var ama kaybetme olasılığımız yüksek diyor...

Ümitsizlikle bıkmışlığın acı sendromlarını yaşıyor evinde oturup acı çekerken.. 

İnternetten seyrettiğimiz nostalji videolarını bilirsiniz..

Liverpool galibiyeti ile başlayan inter maçıyla biten efsane maçlar..

Lyon deplasmanında Hami'nin ikinci golünden sonra oynaması hep aklımdadır.. 

Aston Villa maçında küçük Orhan'ın çatala attığı gol sonrası acaba kaç kişinin tansiyonu düşmüştür diye hep düşünmüşümdür.. 

Hep özleriz.. 

Hep o günlere dönme hayalleri kurarız.. 

Şampiyonluğu kovalayan değil,uzak ara öndeyken ikincilik için yarışanları görmek isteriz..

Spikerlerin biz gol attıkça kesilen soluklarını hatırlarmısınız... 

O muhteşem çığlıklar ve babamın zıplayıp koltuğu kırması hiç çıkmadı aklıdan..

Unutmak istemediğimiz o günler ara sıra kısa kısa karşımıza geliyor..

Biraz Galatasaray maçında gördük bu sene..

Hemen ardından kabuslar..

Dün gece de göründü efsane..

Kendimi niye olduğu çok açık Avni Aker'de hissettim..

Hügo'nun attığı o muhteşem gol aldı götürdü beni.

Mest etti..

Sevinçten mi bağırmaktan mı bilmem ama gözüm karardı.

Sarılacak,beni tutacak adam aradım..

Çok vardı, birine sarıldım..

Teşekkürler Hügo... 

Bizi o eski günlere götürdüğün için..