Süleyman Soylu’yu takip ediyor musunuz?

Benim, siyasetten Trabzon ile ilgili beklentilerim, bu şehrin her türlü menfaatleri ile at başı gider.

13 yıldır Ak Parti iktidarda.

Eğer 13 yıl, Trabzon’a bir şey yapılmadı derseniz, koca bir ayıp edersiniz.

13 yıl boyunca Ak Parti’nin ekip başı üç isim, Trabzon’da yönlendirici oldu.

Biri, Faruk Özak.. Siyasetçi değildi, ama partinin 2002 ruhunun tam ortasındaydı. Siyasi acemiliğini, ustalığa dönüştüremedi ama, Trabzon için iyi işlere imza attı. Risk aldı. Hakkını verelim.

Diğeri Erdoğan Bayraktar.

Şansa bakın o da siyasetçi değildi. Müthiş bir teknokrat, müthiş bir fikir, yatırım ve planlamada aksiyonel bir isim. 

Trabzon için büyük bir şanstı. TOK Başkanlığı ve bakanlığı, şehri şaha kaldırmıştı ki, operasyon yedi. 

Siyasetçi olsaydı, bu operasyonu da yemeyecekti.

 O’nun bakanlığında,

Trabzon ayrıcalıklı bir kent oldu.

Bütçeden iyi ödenek aldı.

Belediyeler adeta bayram etti.

Köy yolları diğer alt yapı yatırımları büyük ivme kazandı.

İşini iyi takip etti. 

İstihdam yarattı. Bakanlığında Trabzonlu bürokratların önünü açtı. Diğer bakanlıklarda Trabzonlu üst düzey yöneticilerin pasifize edilmesine izin vermedi.

Tam, Trabzon rampaya girmiş, fırlayacakken 17-15 Aralık darbesi, Trabzon’u da tuz buz etti.

Şehir Bayraktar’ın nimetlerinden faydalanacağı an, bir anda çöktü.
Sonrası, hüsran.

Şimdi, AK Parti’nin bir takım kaptanı var.
Diğer ikisinden farklı.
Hem siyasetçi, hem aksiyon adamı hem de iş bitirici.
O da Süleyman Soylu.

Yani, siyaseti tam göbeğinde yetişti. Teşkilatçılığı da. Aksiyonel, hiç mazeret kabul etmiyor. Geri vitesi yok. Hedefi büyük. İş bitirici zira bürokrasinin hangi dilden anladığını da çok iyi biliyor
Bu üç özelliği ile, Süleyman Soylu, şehir için bir şans.

Ak Parti tek başına iktidar olursa, bu şans  5yıldızlıktır..
Koalisyon bile olsa, Soylu, üç özelliği ile Trabzon’a olan sözlerine yerine getirecek bir yapıya dirence ve de stratejik düşünceye sahiptir.

O nedenle, Soylu Trabzon için, büyük bir fırsat.

İstediği parayı kağıda yazamayan baba ve Kenan İskender..

Bir yiğit adamı kaybettik.

Dev cüsseli ama yufka yürekli bir ağabeydi.

O’nu, o yapan özelliği, Trabzonspor’daki genel kaptanlığıydı( şimdinin futbol direktörü). Tabi bu görevi yaparken tek kuruş almaz, epey de cebinden verirdi.

Döneminde, naklen yayın geliri yoktu.

Sponsorluk nedir bilinmezdi.

Promosyonla kulübe katkı sağlanır mı ondan da kimsenin haberi yoktu.

Tek gelir kaynağı;

Çimentonun torbasından, sinema biletlerinden alınan 5’er kuruştu. Arada, fındıktan ne gelirse kar, çaydan kesinti ise; eyvallah kaymak bal.

Bu bütçe ile transfer masasına otururdu. Futbolcunun menajeri, babası, annesi ya da ağabeyiydi.

Biz de o zaman çömez gazeteci, transfer pazarlıklarını pür dikkat takip ederdik. Bir gün, şöyle bir bilgi kulağımıza geldi.

Adı bizde saklı futbolcunun babası, transferde zorluk çıkarıyordu. İstediği para, takım içinde dengeleri allak bullak edecek cinstendi. Kenan amca, müthiş bir hamle yaptı. Babaya dedi ki, “isteğin parayı ha bu kağıda yaz, vereceğim..” Baba, istediği parayı iki sıfırla eksik yazdı. Yani, yazamadı. Kenan amca hemen kabul etti.

Bunu kenan iskender’e de sonra doğrulatmış, haberi manşete patlatmıştım.

Kenan amca, sen hep aklımızda; yiğit bir adam, adam gibi adam, yufka yürekli  bir dev olarak yaşayacaksın.

Allah rahmet eylesin..

Bir tek  Koray Aydın’a saygı duyuyorum!..

Şike süreci, hukuk ile başladı, guguk ile sonuçlanıyor.

Ergenekon, Balyoz, Kafes vb davlar ile şike aynı torbaya konuyor. Ne alaka? Adından bahsettiklerimizde, belgelerin sahte olduğu, düzmece hazırlandığı ortaya çıktı. Şike belgelerindeki her şey kapı gibi gerçek.

Ama, hani derler ya, adalet örümcek ağına benzer, güçlü olan deler geçer, güçsüz takılır.

Şu süreçte bilin ki, camia olarak tam dik duramadık. Şike patlak verdiğinden bu yana kulübü yönetenler istisnasız teslimiyetçi oldular. Siyasiler de aynı teslimiyetçilikle, işi geçiştirdiler.

Ama bu süreçte bir kişinin hakkını verelim.

O da Koray Aydın.

Koray Aydın, şikede temizlik operasyonunda  TBMM’sinde kanun değişikliğine partisinin grup kararına rağmen “hayır” oyu verdi.

Yiğitçe çıktı, bu şikeyi temizleme hareketidir dedi. Partisi, evet oyu verirken o kalktı, hayır diye bağırdı.

 Böyle bir dik duruş sergiledi. O gün, orada bulunan diğer Trabzonlu tüm siyasiler kanuna değişikliğine evet oyu kullandı.  Bugün yoklar,hepsi öyle ya da böyle tasfiye oldu. Koray
Aydın anlının akı ile yine mecliste.

Benim şike sürecinde mücadele azmi açısından siyasi kulvarda hep hakkını teslim edeceğim bir kişi var o da Koray Aydın’dır.

Süreç bir çok teslimiyet  ve teslimiyetçi ile bu güne geldi.

Herkes kalıbına göre teslim bayrağı çekti.

Ama, evdeki hesap çarşıda tutmayacak.

Trabzonspor; diri, inançlı kararlı bir taraftar kitlesi var. Bu kitlenin direnci, bir gün kupayı Trabzonspor ‘un müzesine getirecek. Bundan adım gibi eminim…

Bir oyun da bize nasip olsun Ali Savaş!..

80’li yıllarda ANAP’ın tek başına iktidar olduğu dönemde, biz çalıştığımız kurumda ANAP’a mesafeli olduğumuz bilindiğinden;

Sürgün yedik. Sırf düşüncemizden ötürü, ailemizden koptuk, şehir dışında çalışmaya zorlandık.

O dönem, ANAP’ın içinde yer alan bazı dostlarımız, iyi yerlere geldi. Çalıştığım kurumda sağlam koltuk aldılar. Biz sürgünde, eziyet çekerken onlar, iyi keyif çattı. Kıyak maaş, mesai, tazminat hepsi cebine doldu. Sonra devran değişti, ANAP eridi.

CHP’nin Trabzon milletvekilleri aday tanıtım toplantısına katıldığımda, yukarıda anlattığım dönemlerin kıyak koltukçusu biri,  her ne olmuşsa bugün CHP saflarında. Pişmiş pişmiş yüzüme baktı. Kraldan fazla kralcı şunu dedi.

“Ya Ali Savaş bir oyun da CHP’ye nasip olsun..”

İşte toplumumuzun siyasi ahlakı.

Kendi, ANAP iktidarında bir eli balda bir eli kaymakta, yaşarken biz, Sosyal Demokrat olduğumuz için sürülmüştük. Şimdi, kiracısı olduğu tarlada bize CHP’ye oyun nasip olsun
diyor.

Allah seni bildiği gibi yapsın..!

Emin Çölaşan özentili sakalı gazeteciye..

Lafı hiç evirip çevirmeyeceğim. 
Birkaç gün önce, Karadeniz Gazetesi’nin köşe yazarlarından A.Kemal Güner, bir çok arkadaşımın değerlendirmesi ile “Beni hedefe koyan” bir yazı kaleme almış.

Yazıda adım belirtilmiyor.
Ama ima ediliyor.

Bir gazeteci, birine karşı bir şey diyecekse, adını sanını vermeli. Öyle sağdan  soldan Kudret Şandıra gibi kıvırtmamalı.

Motorunu soğutmalı.
Zurnanın zırt dediği yerde, o da tırt demeden kalemine cesaret yüklemeli.

A.Kemal Güner’in sosyal medya dedikoducusu diyerek kaleme aldığı birkaç satır iftirasında bazı dostlar, sana dokundurmadır dedikten sonra, biraz bekledim, birkaç sağ duyulu arkadaşıma o yazıyı okuttum, evet seni ima etmiş deyince, ben de şimdi isim vererek yazıyorum.

Bak A.Kemal Güner, eğer o yazında beni kast etmemişsen, sözlerimi geri alıyorum, etmişsen bu satırları olmayan yüreğine, kayış atan beynine, dönek kişiliğine, kaypak düşüncene, hain tavrına;  paslı bir çivi gibi çakıyorum.

Bak; A.Kemal Güner, sikletim değilsin.
Sen de bende kader arkadaşlığı yaptığımız yıllardan birbirimizi tanırız. Ailelerimiz de çocuklarımız da. 
Biz kimsenin ekmeği ile oynamadık. 
Oynayanlara karşı usturaya yumruk attık. 
Ama sen çok erken teslim olmuşsun. Eski günlerini unutmuşsun. Geçmiş silinmiyor A. Kemal Güner, bugün dümeninde olduğu ekmek teknene neler yaptığın; mahkeme kayıtlarında var.

Sakalının bile sorun olduğu dönemlerde, VİP düzeyindeki toplantılarda seni nasıl savunduğunu biliyorsun.
Ama sen benzer  toplantılarda harcadın en yakın dostlarını.
Bunları açmamayım.
Sağa sola sataşma. Kendini tatmin için de ortaya yazma.
Kime ne diyorsan; yarası olan gocunur deme, kuyruk acısı olanlar diye bir dönem kucağından inmediğin dostlarına ihanet etme. 
Adını ver öyle seslen.
Benim sana seslendiğim gibi.
Hadi Asım Baba!
İsim ver öyle yaz.
Nerede dedikodu yapmışız. Nerede sanal alemde öyle böyle demişiz. Nerede ekmeğinle oynamışız. Nerede.. Nerede..?
Yaz da bilelim bizim de diyecek lafımız olsun.