Libya Tezkeresi’nin meclisten 325 kabul oyu ile geçmesinin sonrasında, Türk kamuoyu neredeyse her olayda olduğu gibi bu konuda da ikiye bölündü. Bir taraf hükümetin yanında saf tutarken, diğer taraf da Türk askerinin Libya’da ne işi var diye veryansın ediyor. Gerçekte nedir bu Libya hadisesi?

Libya sorunu ile ilgili olarak Türkiye’nin takınmış olduğu tutum aslında sadece Libya ile ilgili değil. Daha çok Doğu Akdeniz sorunun bir yansıması. Bildiğiniz üzere Türkiye ile Libya 27 Kasım 2019 tarihinde “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” imzaladı. Ancak Doğu Akdeniz’de neler olduğunu anlayabilmek için biraz daha gerilere gitmekte fayda var.

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon sebebiyle farklı ülkelerin had iddiası ile gün yüzüne çıkmış olan kriz 2003’ten beri devam ettiğini söylemeliyim. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), AB’nin de desteğini alarak 17 Şubat 2003 tarihinde, Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu anlaşma gibi bir anlaşmayı imzaladı. Daha sonra GKRY 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ile 17 Aralık 2010 tarihinde de İsrail ile anlaşma imzaladı. Türkiye bu konuda geç kaldı. Hatta Mısır ve İsrail, GKRY yerine Türkiye ile masaya oturmuş olsaydı daha geniş bir alana sahip olabileceklerdi. Tabi bu anlaşmaların hepsi Türkiye’nin aleyhine. Daha açık bir ifade ile Türkiye Doğu Akdeniz’de sıkıştırılmış, hapsedilmiş oluyor. 

Sevilla haritasına göre Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sahip olduğu alan 41.000km2. Libya Antlaşması sonrasında ise Türkiye ilan ettiği Türk Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin alanı ise 189.000km2. Cumhurbaşkanı’nın “Akdeniz’deki Sevr’i parçaladık” söyleminin hareket noktası bu. 148.000km2’lik bir alan eklenmiş oluyor. Ne demek 148.000km2? Daha net anlaşılması açısından Türkiye’nin kara yüzölçümünün %20’si. Bölgedeki hidrokarbon rezervlerinin olması daha da önemli hale getiriyor. 

  

Peki bu anlaşmaların uluslararası hukukta bağlayıcılıkları var mı? Cevap net. Yok. Sadece emsal olması sebebi ile önemli. Hukuki zeminde mesnet oluşturabilir. Yani ilerleyen dönemde kıta sahanlığı anlaşmalarına uygun davranarak Libya ile anlaştım demek için yapıldı.

İkinci harita incelendiğinde ise çıkar çatışmaları daha net belli oluyor. Türkiye’nin ilan etmiş olduğu münhasır ekonomik bölge, GKRY’nin 1,4,5,6,7 numaralı ruhsat sahalarının bir bölümünü kapsıyor. Çok uluslu şirketler bu bölgede arama faaliyetleri yapmak isterken Türk Deniz Kuvvetleri izin vermiyor. Bölgede bu anlamda anlaşmazlıklar hat safhada.

Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “GKRY hariç tüm ülkelerle bu konuda anlaşmaya hazırız.” Cümlesini Roma’da söyledi. Aslında bu cümle geç kalındığının bir itirafı. Çok daha önce 2000 yılların başında bölge ülkeleri ile masaya oturulması gerekiyordu. Ancak geçmişi değiştiremeyeceğimize göre mevcut durumda nasıl hareket etmeliyiz sorusunu kendimize sormamız gerekiyor.

Hepimizin bildiği üzere Libya’da iç savaş devam ediyor. İki ana taraf var. Sarraj’a bağlı Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ve General Hafter’e bağlı güçler. UBH halen başkentin kontrolünü elinde tutuyor. Sarraj’a bağlı UBH, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınmış olan bir hükümet. Türkiye anlaşmayı UBH ile imzaladı. Yani BM tarafından tanınmış olan hükümet ile. Dolayısıyla bu anlamda meşru bir hükümet ile masaya oturulduğu söylenebilir. Fakat UBH ülkenin çok büyük bir bölümüne hükmedemiyor. Hafter ise ülkenin %60-70’ı kontrolü altında. Tabi bu veriler yüzölçümü olarak. Malum Libya’da çöller fazla. Tek bir bölgenin el değiştirmesi ile bu dengeler değişebilir. Fakat Sarraj sıkıntıda. Hafter Libya’da egemenliği sağlarsa Türkiye’nin UBH ile yapmış olduğu anlaşma anlamsız olacak.

Libya’ya gidecek olan Türk askerinin lojistiğinin nasıl sağlanacağı veya olası başarısızlık durumunda ortaya çıkacak olan sorunlar bu yazının konusu değil. Dolayısıyla sonuçlardan ziyade mevcut durumda tezkere elzem miydi sorusunu cevaplamayı amaçlıyor. Hafter başkent Trablus’u kuşatmış durumda, Trablus düşer ise Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu anlaşmayı yok sayılacağı aşikar. Bu bağlamda, mevcut durumda Türkiye’nin UBH hükümetine destek olması Doğu Akdeniz’deki çıkarları için elzemdir.