Bu köşemde 15 Temmuz'dan sonraki yazılarımda dikkat çektiğim, uyardığım hatalı hareketler aylar
sonra da olsa düzeltildi.
Yine bunlardan biri daha 5 ay sonra dikkate alınarak, hatadan vazgeçildi ve yurtdışındaki birçok
mağdur insan rahat bir nefes alacak..
Yurtdışında yaşayan bir vatandaşımızın pasaportunu elinden almak, o kişi için açık hapishanede
yaşamaya başlaması gibidir.
Ekim 2016'da aceleden ve plansızca oluşturulan FETÖ bağlantılı kişilerin listeleri ile yurtdışında
yaşayan binlerce kişinin pasaportu iptal edildi (Aileden bir kişiden yola çıkarak tüm ailenin eş ve
çocuklarla beraber).
İnsanlar, panik içinde ne yapacaklarını şaşırdılar.
Türkiye'ye seyahatlerinde pasaportları elinden alınıp Türkiye'de kalanlar ve yurtdışında olup da
pasaportlarının ailecek iptal edildiğini öğrenenler, öylece kalakaldılar.
Aylarca Türkiye'de takılı kalan bu kişilerden bazıları yurtdışındaki işlerini kaybettiler. Tek başına
seyahat edenler de ailelerinden uzak, mahzun bir şekilde beklemeye başladılar.
Kimisinin Türkiye’de hanımı ile çocuğu kaldı, kimisinin kocası.
Bu arada etrafındakilerin başına böyle şeylerin geldiğini duyanlar “Acaba benim pasaportumda
iptal edilmiş midir?” endişesiyle Türkiye'ye seyahatten çekinir oldular. Bu durum THY için de iyi
olmadı.
Hükümet bu konuda çok aceleci ve yanlış adımlar attı.
Ekim 2016'da, Finlandiya'da pasaportları iptal edilen ve mağdur olanların çoğunun yanlış yöntemle
listeleme yapılarak zor durumda bırakıldıklarını yazdım. Bu listelerin oluşturulmasına neden olan
belgelerin orijinallerini (Finlandiya'da bu belgeler halka açık olduğu için) elde ettim ve inceledim.
Finlandiya’da imzanıza gerek olmadan herhangi bir kişi sizi kimlik numaranızla şirket veya dernek
yönetimine yazar ki Fetöcüler bunu 2014'te de yapmışlar (Belgeledim). Fin kanunları buna izin veriyor. İmzanıza gerek yok. Farkına şirket iflas edince veya pasaportunuza el koyulunca varabilirsiniz.
Sizden habersizce sizi biryelere yazmak yasal deği ama, yapan yapmış.
26 yılı aşkın süredir Finlandiya’dayım.Dernek ve şirket yöneticiliği yaptım.1981 yılında kurulan ve
bir dönem benim de başkanlık yaptığım Türk Derneği’nin resmi kayıtlarında, ilk başkan ve
yöneticilerin adları hâlâ yer almaktaydı 1998 yılına kadar ki ben o zaman Başkan olunca değişiklik yaptım.Yani siz bir derneğin başkanlığını, yöneticiliğini veya üyeliğini bıraksanız da resmi kayıtlardan bunu çıkarmak için başvurmalısınız.Aksi takdirde o dernekle bağlantınız resmiyette devam etmiş görünür.17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’yle bağlantılı bir kurumla ilişkinizi kesseniz bile bunu resmileştirmedikçe o kurumla bağlantınız devam eder.
Büyükelçilik FETÖ listesi yaparken bu durumu dikkate almayınca ortaya mağduriyetler çıktı.
Şimdi 17 -25 Aralık'tan hemen sonra kim gidip ismini resmi kayıtlardan çıkartacak veya kendinden
habersiz derneklere yönetici yapıldığını kontrol edecek?
Büyükelçilik hazıra konmuş. Bulduklarıyla listeler yapmış hemen.
Onlar bu belgeleri almak için oraya gitmeden art niyetli birisi gidip, o kâğıtlara ekleme de
yapabilirdi kopyalarını çekmek için orjinalleri verildiğinde..
Finlandiya’da insana güven esastır. Hile düşünen yakalanana kadar bunu yapar!Yakalanınca
cezasının ağır olduğunu söylemeye gerek yok, hayatı boyunca o yaptığı önüne gelir.
Büyükelçilik liste yaparken, kriptolar ile yağdanlıkların ispiyonları ile ortalık iyice karışmış.
Kendilerini farklı gösterme gayreti içinde olanlar, yutturabildikleri kadar yutturmuşlar.
Bu durumu deşifre edici yazımı Ekim 2016’da bu köşede yazdım. Bunun üzerine Helsinki'deki
Büyükelçilik “Yakup bize ‘beceriksizler’ dedi” diye Facebook sayfasına yazı koydu. Sonra ne
oldu? Helsinki Büyükelçiliği’nin “Beceriksizliği” merkezden gelen emirle düzeltilecek.
“Bizimkiler, hata yapmazlar!” yöntemiyle, aylarca insanlar mağdur edildiler.
İnsanlar çaresizce sizden yardım bekliyorlar; Türkiye'de başvurdukları makamlar “OHAL
kapsamında cevap veremiyoruz” deyip, kestirip atıyorlar.
Öbür taraftan katillerle beraber aynı kefeye koyulmak da bu insanların gücüne gidiyor.
“İfadeye çağrılsak, gider veririz” diyorlar ama Türkiye'ye gitseler pasaportları ellerinden
alınacak, ifade verecekleri güne kadar mahsur kalacaklar,.
İş, eş, çocuk ve aile! Her şey darmadağın olacak.
Eğer üç gün mazeretsiz işe gitmezsen, yurtdışında işten atılırsın.
Bizimkilerin çoğu kendi işinde çalışıyor.İşe birkaç aylık ara vermek, iflas bayrağını çekmek demek.
İnsanlar Türkiye'ye seyahat etmeye korkuyorlar.
Türkiye’ye para gönderse el konulmayacağının garantisi yok. Yurtdışından Türkiye'ye para akışı
sekteye uğradı ki, yurttaşımız birikimini çoğunlukla ülkesine gönderir.
Her karşılaştığım endişe içinde bekliyordu.
Kaos ortamı vardı. Aileler darmadağınık olmuş. Eşler, çocuklar bir tarafta diğerleri öbür tarafta.
Yaşanan mağduriyeti Ocak 2017 başlarında belgeleriyle beraber Ankara'da yetkililere ulaştırdım.
Olayın bu boyutunu görünce gerekli hassasiyeti gösterdiler. Geçen hafta pasaportları iptal edilenlerden güzel haberler gelmeye başladı. Sevinçlerini anlatmak zor.
Ekim 2016'dan bu yana pasaportuna el konulduğu için, Türkiye'de mahsur kalan bir gurbetçinin, Finli eşi ve küçük çocuğu Finlandiya'da yaşıyor. O artık Finlandiya’daki işini de kaybetmiş bir baba. Suçu Finlandiya’da FETÖ ile bağlantılı bir derneğin üye kayıtlarında isminin bulunması. 17-25 Aralık’tan sonra bu dernekle bir bağının kalmadığını kimseye anlatamıyor.”Üyelik kaydını iptal ettirmediysen FETÖ’cüsün” suçlamasıyla başbaşa.
Geçen Çarşamba “Pasaportunu bir sor, güzel haberlerini bekliyorum!” diye mesaj attım. Perşembe
sabahı sormuş, sevinçle güzel haberi verdi. Pasaportuna yeniden kavuşacak.
Bu kişi yukarıda da açıkladığım gibi ismi bir yerlerde kaldığından mağdur edildi ve öyle acıklı
mektup yazmıştı yetkililere ki, okuyan ağlar. Bu mektubu da yetkililere iletmiştim.
Bu arada işlemler yavaş gittiğinden geç de kaldık. Babası hasta kocasının aynı nedenden dolayı pasaportu iptal edilince, kendi pasaportu da iptal edilen bayan, Türkiye'ye gitmek istiyor aylardır. Pazar günü aradı “Git Büyükelçiliğe sor bakalım, pasaportunun iadesi için bağlı bulunduğun ile yazı gitmiş mi?” dedim. Pazartesi gitmiş sormuş ve hâlâ daha pasaportu iptal gözüküyormuş. “Bulunduğun ilin Emniyet Müdürlüğü'nün pasaport şübesine ara sor, belki yazı gitmiştir de henüz işlem yapmamışlardır” dedim. Hemen aramış. Telefona çıkan bayan görevli “Bizzat gelip sorman gerek, telefonla olmaz” deyip, suratına telefonu kapatmış. “Kimlik numaramı verdim ve başka bilgi de isterse verirdim” diye çaresizlik içinde anlattı. Halbuki başka şehirdekiler telefonla arayana bilgi veriyorlar. “Ne yapayım? Babamın durumu kötü!” dedi. “Birkaç gün daha bekle, pasaportunun iptali kalkar, çünkü sizlerin durumu şu anda güzel haberini aldığımızla aynı. Ve aynı listede kocanızın ismi olduğundan çocuklarla beraber sizin de pasaportlarınız iptal olmuştu!” Ve bu sabah telefon geldi. Kendisi konuşamıyor bayan arkadaşları babasının vefat ettiği haberini verdiler. “Gitse ne olur?” dediler. “Gitsin babasının cenazesine, elimden geleni yaparım!” dedim. “Pasaportunu alınca İç Hatlar'da nasıl uçacak?” diye sorunca; “Herhangi diğer bir kimlikle uçar.” dedim. Şimdi bu yazıyı yazarken Helsinki'den yola çıktı.
Ne dramlar yaşanıyor. Kocanın dernek üyeliğinden eş ve çocukların da pasaportları iptal.
Bu ve yukarıda hikayesini anlattığım diğer kişi de; bu kadar eziyete rağmen yine sandığa gidip oylarını Recep Tayyip Erdoğan'ın istediği yönde kullanırlar.
İnşallah, sadece Finlandiya değil, diğer ülkelerde aynı durumda bulunanlar da pasaportlarına kavuşacaklar.
Tepedeki aktif FETÖ’cü kesim ise; bu pasaport iptalinin haberini zaten önceden aldığından,
Türkiye'ye seyahat etmediler. Bunlardan pasaport iptaline takılan birkaçı da, bir yolunu bulup, yine
yurtdışına çıkmış ki işlerini yine her zaman olduğu gibi görüyorlar.
Öyle bir kesim mağdur edilmiş ki, AK Parti'ye oy verenler ve verecekler sanki özel olarak
seçilmişler.
Sanki gizli bir el bilinçli bir şekilde yurtdışında bunları tırpanlamış.
Başbakan Yardımcı, Bakan, Meclis Başkanı, Milletvekili, Büyükelçi, Vali, .. 17-25 Aralık’tan önce
hemen herkesin uğradığı FETÖ'nün yurtdışındaki temsilciliklerine vatandaşlar da takılmışlardır.
Bu kişilere yakın olmak, o zamanlar bunların tezgahından geçiyordu.
Helsinki'nin kenar semtindeki uyduruk bir mekanın sanki tapınakmış gibi ziyarete gidilmesini hep
eleştiriyordum. Otelde kalma yerine o mekanda ranzada yatan Bakanın bile haberini alıyorduk ki
maksat milleti oraya çekmekti.
Vatandaş ne yapsın?
Diplomatlar yanına yaklaştırmaz.
Hayatında Bakan, Milletvekili, Vali mi görecek?
Bir de oturup bunlarla aynı tastan yemek yiyecek.
Ama bu mekanda ne ararsan var.
Gitti gariban vatandaşımız ki benim gibi gitmeyenler çok azdır.
Bu vatandaşlara “İmza at şu derneği faaliyete geçirelim” denmiş, “Bir Türk derneği faaliyete
girecek? Katkıda bulunalım” niyetiyle imzalar atılmış.
Sonuçta gariban ne bilsin böyle şeylerin başına geleceğini.
Vatandaş, 17 – 25 Aralık'tan sonra soğumuş bunlardan.
Etraflarında kalan az miktarda kişiye de “Ak Parti ile barış olacak” yalanını söylemişler. 15
Temmuz darbe girişimine kadar bu yalana inananlar, 15 Temmuz'daki FETÖ'nün caniliklerini
görünce, bin pişman oldular. Bu kadarını hiç kimse beklemiyordu.
Hükümet, şu anda haksız bir şekilde mağdur edilen vatandaşlarının bazılarını kucakladı.
İnsanlar sevinç içindeler. Pasaportlarına kavuşmayı bekliyorlar.
İnşallah bu mağduriyet gidermelerin devamı da, gelir.
Sadece Finlandiya değil her ülkede benzer mağdurlar vardı.
Fetö'nün Finlandiya'da devşirdiği çok az kişi var.
Onlarla şu anda kalanlar, onların dışarından Finlandiya'ya getirdikleri.
Millet, din adına hareket etmiş, din ile lakası olmadığını görünce de uzaklaşmış.
Yurtdışındaki din alanındaki boşluğu birileri kullanmaya çalıştı.
15 Temmuz'dan sonra ise çok hatalar yapıldı.
Yurtdışını bilmeyen milletvekilleri Ak Parti'yi ve Hükümet'i bu konuda yönlendirmeye çalıştılar.
Bazı milletvekilleri yurtdışındaki vatandaşlarımıza “Şu telefon, faks numarası ile maillere,
FETÖ’cüleri ihbar ediniz” dediklerinde, bunun yanlış olduğunu söyledim ve yazdım. Çünkü,
FETÖ’cüler “Ne kadar çok mağdur o kadar çok taraftar” taktiğini uyguladılar.Kendilerinden
uzaklaşanları ihbar ederek mağduriyete uğratmalarının önüne geçecek bir mekanizma yoktu. Ayrıca
AB ülkelerinin çoğunda, ülkede yaşayan bir kişiyi başka bir ülkeye rapor etmek 6 yıla kadar bir hapis cezasını gerektirir.Yapılması gereken şey, vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde, elden verdikleri makbuzsuz kara paraya giren yardımlar dahil, diğer konularda polise gidip FETÖ hakkında ihbarda bulunmalarıydı. FETÖ’nün gerçek yüzünü vatandaşlarımız yaşadıkları ülkede böylece ortaya koyabilirlerdi. Finlandiya'da bu tavsiyeme uyanlar oldu. Bu arada FETÖ’nün Helsinki Belediyesi'ne de onbinlerce Avro kira borcunu ödemediklerini notlarımıza ekleyelim.
***
Hükümet, yurtdışı tecrübesi olmayanlara yurtdışını emanet etmiş.
Hatalı hareketleriyle sanki elinde benzin bidonu varmış gibi yurtdışındaki yurttaşlarımızı yakmak için dolaşan milletvekillerini bile gördük.
Almanya'daki yurttaşlarımız, Alman bankalarındaki paralarını çekecekler, böylece Alman
ekonomisini sarsıp, Almanya'ya ders verecekler!
Bunu fikir olarak beyan edip eylem bekleyen bir AK Parti Milletvekili!
Alman vatandaşı olanı veya Almanya'da yaşayanları, Almanya'ya karşı eyleme davet.
Bir İranlı Milletvekili, Türkiye vatandaşı veya Türkiye’de oturma izni alan İranlılara bu teklifi yapsa ne düşünürdünüz?
Almanya batarken, orada yaşayan yurttaşlarımıza ne olacak? Onlar da Almanya ile beraber
batacaklar.
Alman Hükümeti de bu dahiyane fikrin yerine getirilmesini öylece seyredecek.
Bundan sonuç alınır mı?
Alınmaz.
Daha kötüsü karşı tarafı sana karşı daha sıkı tedbirler almaya yöneltir.
Öyle de oldu.
Arkasından da Diyanet'in imamlardan rapor istenmesi patlak verdi ki, bu da tamamıyla amatörce bir
hareket.
Önce inkâr, sonra kabul en sonunda siyasileri ikna için “Yok Şura için istedik” lafları.
38 ülkedeki imamlarına “Bulunduğunuz ülkeden FETÖ/PYD raporu gönder” demişsin. Bu resmi yazı ve imamların gönderdikleri raporlar dış ülkelerin eline de, geçmiş.
İlkokul mezunu bile bu resmi yazıyla istenenin ne anlama geldiğini anlar.
Sonuçta, yurtdışında DİTİB hedefte ve imamlar teker teker geri çekiliyorlar.
Almanya dahil diğer ülkeler ise; işi daha sıkı tutmaya başladılar.
FETÖ'nün eline bizimkiler koz verdiler. Onlar da bu devletleri el altında kışkırtıyorlar.
15 Temmuz öncesine göre şu anda yurtdışındaki Türk Diasporası darmadağın olmuş durumda.
Kayıt-dışı para ile AB ülkelerinin kanunlarını her zaman çiğneyen FETÖ, kolayca kıskaca alınacakken, şimdi bu durumu lehine kullandı.
Halbuki çok kolay bir şekilde bunlar bulundukları ülkelerde devre dışı bırakılabilirlerdi.
***
Ben aylar önce “Yurtdışında Fetö nerde?” diye sordum ve “Diyanet Dernekleri, UETD (Avrupalı
Türk Demokratlar Birliği), YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı), MÜSİAD ve Büyükelçiliklerde” diye de cevabını yazdım.
MUSİAD ve AK Parti'nin yurtdışındaki örgütlenmesi UETD, yazımdan aylar sonra aralarındaki FETÖ’cülere karşı bir savaş başlattılar. Atmakla bitmiyorlar.
Diyanet Dernekleri'nde ise FETÖ’cüler daha rahatlar. FETÖ temizliği tamamiyle bu derneklerde başlamadı.
YTB’nda ise değişimler yapılıyor. Yönetim değişikliğiyle FETÖ ile mücadele daha iyi seviyelere gelecek gibi.
Büyükelçilikler de ise temizlenme tamamlanmış değil.
Böyle bir durumda yurtdışından listeler yapılıp, aylarca masum insanlar mağdur edildiler.
Bana göre YTB ile UETD kapatılmalı ve tek çatı altında daha aktif bir organizasyon yapılmalı.
Yurtdışındaki Diyanet Dernekleri için de, yeni bir yapılanmaya gidilmeli. İmamlar mümkün
olduğunca yurtdışında eğitilen kişilerden atanmalı.Türkiye'den imamların yurtdışına gönderilmesine
son verilmeli. Görev yaptığı ülkenin yerel dilini bilen imamlar, çok daha faydalı ve kalıcı olurlar.
Gerçi Diyanet buna yönelik, geçenlerde 70 kişilik kadro ilanı verdi ama sayı daha da artırılmalı.
Büyükelçiler ve diplomatlar, özellikle yurttaşlarımızın yaşadıkları ülkelere gönderilirken özenle
seçilmeli. Halktan kopuklar ve 15 yıldır aK pARTİ hâlâ daha burada etkili değil.
Yurtdışındaki 5 milyon insanımızı iyi organize edecek, onları aktif hale getirecek; hem bulundukları
ülkelerde hem de Türkiye'ye yönelik irtibatlarında bağ olacak aklı başında fikir ve organizasyonlara
gidilmeli.
Devlet dairelerine memur alınırken, yurtdışındakilere de kontenjan ayrılmalı.
Yurtdışında yaşayan insanımızın en az 40 milletvekili ile temsil hakları yasalaşmalı ki bu konuda verilen sözler hâlâ daha tutulmadı. Yani seçme hakkımız verildi seçilme hakkımız yok.
Ben, Nasreddin Hoca'nın torunu olarak göllere maya çalmaya devam edeceğim.
Kalın sağlıcakla.
Yakup Yılmaz, Helsinki