Anne ve baba olarak evlatlarımıza gereken özeni gösteriyor muyuz? Okullarda okusunlar, başarsınlar istiyoruz. En iyisini hep biz biliriz zannediyoruz; çünkü onlardan daha tecrübeliyiz. Ama gözden kaçırdığımız bazı şeyler var: örneğin çocuğumuzun kapasitesi, yetenekleri, özellikleri, istekleri, hayalleri ve yaşadıkları. Ama anne baba olarak bizim önceliklerimiz onlarınkinden kat be kat daha üstün. Çünkü bizim de onlarla ilgili hayallerimiz var. Bazen bizim kendi yaşamımızda başaramadıklarımızı gerçekleştirmeleri için ağır bir yük yükleriz farkında olmadan. ‘’Ben yapamadım, O yapsın ‘’ ya da ben çok başarılıyımdır; ‘’benim oğlumda başarılı olmak zorunda’’ gibi düşünebiliriz.

Hata; çocuklarımızı oldukları gibi kabullenmemekle ortaya çıkıyor. Bir çocuğun okumaya engel fizyolojik bir rahatsızlığı yoksa dersine yoğunlaşmasına, başarılı olmasına engel mutlaka bir negatif düşüncesi vardır.Bunu fark edip onlara yardımcı olmak , yeteneklerine ilgi alanlarına göre kapasitelerine uygun seçenekler sunmak biz anne babaların en büyük sorumluluğudur.

Danışanlarımdan bir tanesi bana ilk geldiğinde annesi hiç ders çalışmadığını ve de ders çalışmak için hiç hevesi olmadığını söylemişti. Çalışmaya başladıktan bir müddet sonra okulu sevip sevmediğini sordum. Oda ‘seviyorum tabi…’ diye cevap vermişti. Okulda en çok neyi yapmayı sevdiğini sorduğumda ise bana camdan dışarı bakmayı sevdiğini söyleyince aslında çalışmamız gereken konunun ders değil O’nun arkadaşlık ilişkileri olduğunu anlamıştım. Okulda oyun oynayan arkadaşlarına pencereden bakıyordu çünkü onlarla iletişim kuramadığı için arkadaşları onu aralarına almayıp sürekli eziyorlardı. Ve sonuç: ders çalışmak bu gence okuldaki yalnızlığını ve çaresizliğini hatırlatıyor ,bu yüzdende çalışmaya heves bile etmiyordu. Ders ve okul onun için yalnızlık demekti. Yalnızlık bu genç için bir negatif inançtı.


Anne baba olarak biz sadece buzdağının üstündeki küçük bir kısmını görüyoruz ama suyun altında kocaman bir kütle var ve onu fark edemiyoruz. Ve çocuklarımızı zorluyoruz; başarmaları için ilerlemeleri için...


Anlayamadığımız; onlarında büyük yada küçük birer birey olduğu ve duygusal dünyalarında okulda ,çevrede ,arkadaşları hatta aile içinde bile bilemediğimiz ve onları olumsuz yönde etkileyen bir çok negatif durumla karşılaştıkları.


Ve ego , maalesef bilinç altındaki bu negatif duygu tonunu genelleştirerek gencin yada çocuğun tüm yaşama yayıyor. Yetmiyormuş gibi biz de çocuğumuzdan olmadığı biri gibi davranmasını bekliyoruz. Daha başarılı, daha girişken, daha konuşkan, parmakla gösterilen, örnek verilen, herkesin övdüğü…bizim gibi yada bizden daha iyi…O kendi içinde boğuşup dururken biz kendi egolarımızın ,desinlerin peşinde çocuklarımızı koşturuyoruz. Gerçekten istediği ne? Nasıl bir yaşam kurmak istiyor? Hayalleri için neler yapılabilir? Kedisine engel gördüğü düşünceleri neler?


Hiç konuşuyor musunuz?


Sonra hasbel kader zoraki kazanılmış bir bölüm ,zorla bitirilmiş belki bir üniversite, zar zor bulunan bir iş ,mutsuz bir yaşam ve mutsuz bir evlilik.


Ve şu cümle birden çocuğumuzun ağzından dökülüveriyor. ’SİZİN YÜZÜNÜZDEN’ .Biz de ellerimizi yıkayıp hop karşıya geçiyoruz. ’’Ne istediysen yaptık’’. İşte bu koca bir yalan; biz sadece kendi istediğimizi yaptık. Ona fikrini sormadan , yeteneklerine önem vermeden, belki de hayallerine gülerek, saygı duymadan, özelliklerini görmemezlikten gelerek başta yaşamıyla ilgili engelleri kendi elimizle koyarak mutsuzluğunu inşa etmiştik, hatırlayın.


Öncelikle onların birer birey olduğunu kabul ederek yola çıkmalıyız. Kendilerine koydukları engelleri fark etmeli, değiştirmesi için destek olmalıyız.(Örnekte bahsettiğim genç gibi.)

Amacımız onların mutlu olması değil mi? O zaman hayalleri ile ilgili destekleyin, başarabilmesi ve kendini bulabilmesi için alternatifler sunun. Bırakın o seçsin. Kendini bulsun ve başarsın. İşte o zaman mutlu bir birey yetiştirmiş olursunuz.

Sevgilerle