Bir süre önce buradan sağlıkta yeni yapılanmanın olduğunu yazmıştım ve birçok kişi bu durumu ilk kez bu yazıdan sonra duyduklarını gerek arayarak, gerek yüz yüze görüşerek veya mail adresime yazarak bildirmişti. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” kapsamında gerçekleşen bu yeni yapılanmanın 2 Kasım 2012 tarihi itibariyle bir diğer ayağı yani Kamu Hastanelerindeki değişiklik illerdeki Genel Sekreterlerin atanmasıyla hayata girdi.

Şimdi ise bu yeni yapılanmanın getirdiklerini ve götürdüklerini sizinle paylaşmak istiyorum. Ama bu yapılanmayı tekrardan bir daha hatırlatarak söze başlamak belki duymayanlar için iyi olacaktır. İlgili genelgeden alıntı ile birlikte değişiklik için:

“663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 2/11/2011 tarihli ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve Bakanlık Teşkilatı Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumu ve Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü şeklinde yeniden yapılandırılmıştır.

Mezkûr Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen yapılandırma ve değişim, bir değişim yönetimi programı çerçevesinde yürütülmektedir. Değişim yönetimi, değişikliğin tanımlandığı, yönlendirildiği ve uygulamaya geçirildiği bir sistemdir. Planlı ve sistematik bir değişim yönetimi, değişimin başarısını ortaya koymaktadır. Bakanlığımızın değişimini ve yeni yapıya dönüşümünü teminen “Sağlık Bakanlığı Değişim Yönetimi Programı” hazırlanmış ve bu program 28.12.2011 tarihinde Bakanlık Makamınca kabul edilmiştir.

Söz konusu Programda değişimi yönetmek üzere, Değişim Yönetimi Kurulu ve Değişim Yönetimi Genel Koordinatöründen oluşan “Sağlık Bakanlığı Değişim Yönetimi Organizasyonu” teşkil edilmiş ve kurumsal çalışmalarının Değişim Yönetimi Genel Koordinatörünün koordinasyonunda “çalışma grupları” tarafından yapılması öngörülmüştür.

Kanun Hükmünde Kararnamede taşra teşkilatı da, Bakanlık ve bağlı kuruluşlarına göre yeniden yapılandırılmıştır. Bu yapılandırmada İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri ile Sağlık Grup Başkanlıkları Bakanlığın; Kamu Hastane Birlikleri, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun; Halk Sağlığı Müdürlükleri ise, Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun taşra yönetim teşkilatı olarak belirlenmiş ve bunlara bağlı hizmet birimleri öngörülmüştür.” denilmektedir.

Yeni yapılanmaya göre Sağlık Bakanlığında bir genel bir çatı altında verilen sağlık hizmetleri birçok kurum adı altında bölünmüş oldu ve bu yapılanmanın taşra teşkilatındaki yansıması da (eskiden sadece İl Sağlık Müdürlüğü olmasına rağmen) 3 ayrı kurum adı altında aşağıdaki gibi yeniden adlandırıldı:

1- İl Sağlık Müdürlüğü

2- İl Halk Sağlığı Müdürlüğü

3- Kamu Hastaneler Birliği Sekreterliği

Bu kadarla da kalmadı, İlçe Halk Sağlığı Müdürlükleri, İlçe Sağlık Müdürlükleri ve bunlara bağlı birçok şube müdürlükleri, Kamu Hastaneleri Sekreterliği yanında(sadece 81 ile sekreter ataması yapılmadı, büyük şehirler birden fazla bölgeye ayrılarak her bölge için de sekreter ataması yapıldı) yardımcıları, hastanelerdeki yapıya göre Hastane Yöneticisi (eğitim hastanelerinin sayısını ve atanan hastane yöneticisi sayısını düşünün) ve altında Hastane Başhekimlikleri ve yardımcıları gibi pek çok idari kadro oluşturuldu.
Burada yazmak istediğim konu ne bu yapılanma ile hak kaybına uğrayan personel hakları, ne adil ve liyakat ile uyuşmayan atamalar ya da sözleşmeler, ne bu düzenlemelerin gizli kapaklı yapılması, ne bu yeni yapılanmanın getirdiği mali yük, ne çalışmanın kaliteyi arttıracağı iddiasının doğru olmadığı, ne hastanelerin özelleştirilmesinin yolunun açıldığını ne de daha önce bir çatı altında hizmet vermesine rağmen uyum içinde çalışamayan bu teşkilatın bu kadar bölünmüşlük içinde ahenginin daha da bozulmuş olacağı değildir.

Daha değişik bir açıdan yani ülkemizdeki hekim sayısı ve hekime olan ihtiyaç açısından bakmak istiyorum. Türkiye’de toplam 81 il ve 957 ilçe vardır. Yaklaşık olarak da belde sayısı 1.976 ve köy sayısı 34.391'dir. Düşünün bu yapılanmaya göre her ilçeye İlçe Halk Sağlığı Müdürü ve İlçe Sağlık Müdürü ataması yapıldığını ve bu müdürlüklerin merkez yapılanmasında müdür ve müdür yardımcılarıyla birlikte toplam hekim sayısı ve kamu hastanelerindeki yeni yapılanma ve burada görev alan hekimlerin sayısı toplandığında ve Bakanlıkta yeni yapılanma ile ilave olarak atanan hekimlerin sayısı toplandığında sahadan aktif olarak vatandaşa aktif hizmetten çekilen hekim sayısı birkaç bini çoktan geçmiştir.

Ülke olarak bu kadar hekim gücü israfını kaldırabilecek yapıda olmadığımız apaçık ortada iken ve hekim sayımız yetersiz diyen aynı Bakanlık, bilindiği üzere uzun süre tartışmalara yol açan 11.10.2011 tarih ve 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 11 Nisan 1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci cümlesinde yer alan "Türk hekimlerinin" ibaresindeki “Türk” kelimesini çıkarıp "hekimlerin" şeklinde değiştirerek ve 22.02.2012 tarihli resmi gazete yayınlanan ilgili yönetmelikle birlikte yabancı hekimlerin çalışmasının önü açmıştı. Bu düzenleme ile resmi rakamlara göre 158 yabancı hekim uygunluğu nedeniyle bakanlıktan onay alarak ve hepsi de tercihen İstanbul’da çalışmaya başladı.

Düşünün 158 yabancı hekime ihtiyaç var diye çalışma izni verilen bu ülkede yeni düzenleme ile sahada hastaya ve öğrencilerine aktif hizmet veren öğretim üyesi hekimden tutun da diğer uzmanlık dallarlından, acillerden ve aile hekimliğinden yüzlerce Türk hekimi bir anlamda hizmet dışı kaldı. Yeni düzenlemelerle birlikte sayısı binleri çoktan geçen hekim de istifa etti. Oysa amacımız sahada hizmet veren hekim sayısını arttırmaya yönelik olmalıydı. Çünkü ülkemizde idari makamlardan ziyade sahada hastaya direkt hizmet sunan ve illere göre dağılımının dengeli bir şekilde yapıldığı hekimlere ihtiyaç vardır. Uzman hekimler açısından bakıldığında Türkiye’nin durumunu gösteren tablo aşağıdadır ve gelişmiş ülke ortalamalarından oldukça geridedir. Peki, ilgili otorite bu durumu iyileştirdi mi, yorum size ait. Sağlıkta üretilen hizmet koltuk hizmeti şeklinde değil, halka yönelik olmalıdır. Bürokrasisi ise mütevazi olmalıdır. Aşağıdaki tabloda yer alan rakamları (Sağlık Bakanlığı’nın resmi kayıtlarından alınmıştır) dikkatlice incelerseniz ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır:



Özetle Bürokrasiyi azaltacağız, kaliteyi arttıracağız diye yola çıkanlar bir anlamda da sağlıktaki bürokrasiyi çok katlı hale getirip daha zor ulaşılır yapmıştır. Bu sistem kalite yerine karmaşa getirir, sorunları arttırır, halkın derdini kime ve nasıl anlatacağı konusunda çok başlılık üretir. Dolaysıyla çözümü çok basit olan sorunlar uzun maratonları koşmak zorunda kalacaktır.

Yeterli ve ihtiyacı karşılayacak hekimi olmayan sağlık sistemi, hangi yapıyı getirirseniz getirin başarılı olamaz ve kaliteli hizmet sunamaz. 158 yabancı hekime ihtiyaçtan dolayı çalışma ruhsatı veren anlayış, binlerce Türk hekimini aktif olarak hastaya hizmetten uzaklaştırarak tutarlılıktan söz edemez. Burada idareciler hastaya hizmet etmiyor mu demagojisi yapılabilir. Ben şu ana kadar hiçbir idarecinin hastanın tansiyonunu ölçtüğünü, acilde nöbet tuttuğunu, hastayı muayene ettiğini görmedim. Çünkü ülkemizde bu hizmetlere ve benzerlerine öncelikli olarak ihtiyaç vardır. Gerisi tatmin edici bir açıklama olmayacaktır. Dolaysıyla bu hesapta bir yanlışlık olduğunu ve bu yanlışın vakit kaybedilmeden hızla düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca sağlık personelinin başta özlük hakları ile ilgili olanlar olmak üzere sorunları bu çok katlı bürokrasi sayesinde çığ şeklinde katlanarak artmaya devam etmektedir.

Yazımın başlığına dönecek olursak, uzun vadede bu yeni sistemin getirdikleri değil götürdükleri konuşulacaktır. Şimdiden karmaşa başlamıştır bile. Çünkü ülke gerçekleri ile örtüşmeyen bir düzenleme. Sağlıkta hizmetin ve kalite artışı koltuk ve makamlara çok sayıda hekim yerleştirmekle değil, sahada hastanın nabzına bakan hekimlerin sayısının artması ile olacağına inanıyorum. Umarım yanılırım.

Sağlıklı ve mutlu günlerde görüşmek üzere…