Trabzon’un Maçka ilçesinde, Altındere Vadisi’nin sarp kayalıklarına oyulmuş bir mucize var: Sümela Manastırı.

Yaklaşık 1600 yıl önce kurulan bu yapı, yalnızca mimarisiyle değil, taşıdığı ruhla da insanı büyülüyor.

Kayaların içine gizlenmiş kiliseleri, freskleri, kütüphanesi ve kutsal su kaynaklarıyla Sümela, hem Hristiyan dünyası hem de insanlık tarihi için eşsiz bir miras…

UNESCO’nun geçici miras listesinde yer alan bu yapı, aslında Türkiye’nin dünyaya sunabileceği en güçlü kültürel hazinelerden biri. Ancak gelin görün ki, biz bu hazineyi hâlâ hak ettiği şekilde değerlendiremiyoruz.

Bir Manastırdan Fazlası

Sümela, yüzyıllar boyunca Ortodoks Hristiyanlar için kutsal bir mekân oldu.

Her yıl 15 Ağustos’ta, özellikle Fener Rum Patriği Bartholomeos’un katılımıyla düzenlenen ayinler, uluslararası medyada geniş yer buluyor.

Bu törenler, dünyanın dört bir yanından inananların ilgisini çekiyor.

Dahası, “Sümela’ya gelen Hristiyan hacı sayılır” inancı bile konuşuluyor...

Bugün dünyada 2 milyardan fazla Hristiyan var.

Bu sayı, inanç turizminin büyüklüğünü gözler önüne seriyor.

Roma’daki Vatikan,

İspanya’daki Santiago de Compostela,

Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi milyonlarca ziyaretçi çekerken;

Sümela, eşsiz konumuna rağmen hâlâ potansiyelinin çok altında.

Ulaşım ve Yönetim Sorunları

Manastıra çıkan yol dar, virajlı ve güvenli olmaktan uzak.

Ziyaretçiler çoğu zaman minibüslerle taşınıyor.

Bu yöntem hem ilkel hem de tehlikeli.

Modern turizm çağında, dünyanın en özel yapılarından birine böyle ulaşmak büyük bir çelişki.

Otopark alanları yetersiz, işletmeler dağınık, ziyaretçi yoğunluğu karşısında organizasyon zayıf...

Kafeterya, hediyelik eşya dükkânları, rehberlik hizmetleri gibi alanlarda standartlar yakalanmış değil.

En basitinden, gelen turistler çoğu zaman düzensizlikten ve altyapı eksikliğinden şikâyetçi.

Üstelik, ayinlerin düzenlenmesi de tartışma konusu.

Kimileri bu ayinleri “misyonerlik faaliyeti” olarak görüyor, kimileri ise inanç özgürlüğü bağlamında destekliyor.

Oysa doğru yönetilirse, bu ayinler Trabzon’a inanç turizmi yoluyla büyük katkı sağlayabilir…

Mekke Örneği ve Bizim Gerçeğimiz

Her yıl milyonlarca Müslüman hac ibadeti için Mekke’ye gidiyor.

Bu ziyaretler, Suudi Arabistan’a milyarlarca dolar gelir bırakıyor.

Burada mesele sadece kutsal mekân değil; aynı zamanda güçlü bir organizasyon, modern ulaşım, profesyonel tesisler ve uluslararası tanıtım…

Sümela elbette mabedimiz Mekke ölçeğinde değil.

Ancak kendi ölçeğinde bir dünya markası olabilecek potansiyele sahip.

Çünkü benzeri yok.

Kayalara oyulmuş, orman ve vadinin içinde böylesine dramatik bir konumda duran başka bir manastır yok.

İşte bu, Trabzon için altın bir fırsat.

Kaybettiğimiz Fırsatlar

Uzungöl örneği hepimizin hafızasında.

Doğal güzelliğiyle büyüleyen o eşsiz göl, düzensiz yapılaşma, işporta mantığı ve kontrolsüz turizm yüzünden kimliğini kaybetti.

Sümela’yı da aynı akıbete uğratma lüksümüz yok.

Bugün Trabzon’da bir Atatürk Köşkü var, Ayasofya var, tarihi kalıntılar, camiler, kiliseler, kervansaraylar var….

Ama bunları dünyaya tanıtmakta sınıfta kalıyoruz.

Turizm potansiyelimizi sadece bölgesel etkinliklerle harcıyoruz.

Oysa çağ değişti.

İnsanlar tereyağı, peynir için gelmiyor; tarih, kültür ve hikâye için geliyor...

Brüksel meydanında küçücük bir küçük tuvaletini yapan çocuk heykeli şehre her yıl milyonlarca turist çekiyorsa; Sümela gibi bir şaheser neden Trabzon’a milyonları çekmesin?

Ne Yapmalı?

Artık lafı uzatmaya gerek yok.

Çözümler belli:

1. Ulaşım modernleşmeli. Vadinin girişinde büyük bir otopark kurulmalı, oradan düzenli shuttle araçlar ya da teleferik sistemiyle ziyaretçiler güvenle taşınmalı.

2. Profesyonel işletme modeline geçilmeli. Kafeteryalar, hediyelik dükkânlar, rehberlik hizmetleri standartlara kavuşturulmalı.

3. Dijital çağın araçları kullanılmalı. Çok dilli web siteleri, sanal turlar, uluslararası tanıtım kampanyaları hazırlanmalı.

4. Ayinler kurallı ve sınırlı düzenlenmeli. İnanç özgürlüğü ve toplumsal hassasiyetleri dengede tutacak bir sistem kurulmalı.

5. Eğitim ve istihdam geliştirilmeli. Gençlere turizm, rehberlik, yabancı dil eğitimleri verilmeli. Bu şehrin geleceği çocuklarımızın turizm sektöründe alacağı rol ile şekillenecektir.

Görevimiz bu olmalı!

Trabzon sanayi şehri olmadı, eğitim şehri de olamadı.

Ama turizm şehri olmak zorunda.

Çünkü elinde paha biçilmez değerler var:

Sümela Manastırı,

Uzungöl,

Atatürk Köşkü,

Ayasofya ve daha niceleri…

Bugün Trabzon’u yönetenlere düşen görev, bu hazineleri dünyaya duyurmak.

Artık günübirlik etkinlikler, kısa vadeli projeler değil; kalıcı, vizyoner adımlar lazım.

Sümela bir manastır değil sadece; Trabzon’un geleceği, Türkiye’nin dünyaya açılan yüzüdür. Bu altın yumurtayı heba etmeyelim.