Günümüzde bilim, teknik ve teknolojide ciddi gelişmeler olduğuna bütün dünya tanıklık etmektedir.

Özellikle batılı ülkeler araştırmaya büyük önem vermekte, bütçelerinden ar-ge araştırmalarına önemli miktarlarda para ayırarak sonuçta elde ettikleri icatları ticari piyasada pazarlayarak bu konuda geri kalmış ülkelere bilgi, yedek parça ve teknoloji olarak satmaktadırlar.

Aslında bu ülkeler ürettikleri ürünleri son limitine kadar kullanıp eskittikten sonra yeni ürünmüş gibi dünyaya pazarlayarak bu konuda ürün hakimiyetini ellerinde tutmaktadırlar.

Yani teknik buluşlar ticari ve ekonomik mal olmakta başka bir ifadeyle teknolojideki dominantlıklarını sürdürmektedirler.

Örneğin bilgisayar uzun araştırmalar ve çalışmalar sonucu elde edilmiş olup, dünyanın her tarafında kullanılmaktadır. Bu ürünleri alan bizim gibi ülkeler güneşin altında ter dökerek tarladan kazandığımız gelirimizin bir kısmını kuzu kuzu bu ülkelere vermekteyiz. O halde biz niçin yıllardır bu sanayi veya teknoloji sistemlerini kurarak boşuna bu ülkelere döviz ödemeyelim diyecek duruma gelemedik. Ancak; şunu diyebiliriz önemli olmayan konularda belli teknolojik ürünleri kullanarak, israf yaratmayalım ve savurgan olmayalım kültürünü topluma yerleştirmeliyiz.

Japonyada en ileri teknik ve güçlü makineler gelişmiş ve yaygınlaşmış olmasına karşın, nüfusu kalabalık olan tarım bölgelerinde pirinç tarımını bile makine kullanmadan elle hasat etmektedirler. Bizde ise senede bir ay gibi kısa bir sürede hasat edilen fındığı toplamak için makineleşme hevesi gittikçe artmaktadır.

Amerikada yapılan bilgisayar hiç bir şeyden etkilenmeden, Ağrı dağında, Toroslarda ve Edirne'nin yaylalarında ez cümle her ortamda ve rakımda kullanılmaktadır. Tarımsal üretimin ise bambaşka özellikleri vardır.

Bitki, tohum ve hayvansal tarım alanlarında üretilen varlıklar iklim ve doğa koşullarından etkilenir. Muz'un ağacı karadenizde büyür ama ürün vermez, aynı şekilde kabe hurması ve daha bir çoklarıda aynı durumdadır. Onun için çevre konuları çok önemlidir zira verimlilikteki karakteri ortaya çıkarır. Bundan dolayıdır ki başka ülkelerden alacağımız bitkisel ve hayvansal üretimle ilgili teknikleri, tohumları ve damızlıkları ithal edip, onlardan yararlanacağımız zaman nelerin bize gerekli, nelerin gereksiz olduğunu çok iyi düşünmeliyiz ve planlamalıyız. Tarım ihmal edile edile altından çıkılmaz bir tansiyon sonucu felç olma noktasına gelmiş ama hala, başka ülkelerde yıllarca emek sarf edilerek elde edilen ürünleri satın alıp tüketirim onun için neden uğraşayım demek doğru ve iyi bir yurttaşlık yaklaşımı değildir.

Dünyada tarım sorunu olmayan ülkeler, bilim ve tekniğe dayalı deneyimlerle sağlamlaştırılmış görüş ve önerilere uyularak yol almış ise, biz niçin bu yollardan yürümüyoruz. Ancak ne yazık ki tarımsal ürün ithal izni alan herkes vurgunu vuruyor ve iş fiyasko ile sonuçlanınca olan oluyor ve köşe dönenlerin sayısıda gittikçe artıyor. Buradaki temel sorun yetkililerin başka ülkelerin ürettikleri tarımsal ürünlere göz diktiği kadar, kendi ülkemiz tarımında neleri yapmalıyız neleri yapmamalıyıza hiç önem vermemektedirler. Bu hususları görmezlikten gelme bir yana, tarım konusundaki araştırmalara zaman ve para israfına yol açan fantezi çalışmalar olarak bakmaları her şeyi açık seçik olarak anlatmaktadır. Ülkemizde ıslah edilmiş yüksek verimli tohumlarını yetiştirmek amacıyla, memleketimizi dolaşıp, tohumları(Her türlü floraya ait) topladıkları yada yerli firmalarla ortaklık kurarak elde ettikleri tohumlar üzerinde, çeşitli denemeler yapıp verim kabiliyetlerini daha yükselterek elde ettikleri ürünleri, fahiş fiyatlarla ülkemize satmaktadırlar.

Ondan sonrada benzer zihniyetler tarım konusunda dışa bağımlı hale geldik diye sanal bir sızlanma perdesi arkasına sığınmaktadırlar. Ülkemizdeki 200 civarındaki üniversitelerdeki bilim adamları hangi işlerle uğraşmaktadırlar ki sadece tarım değil diğer sektörlerde de benzeri sorunlar yaşamaktadır.

Zira tarım konularındaki araştırmalarda çok ileri gitmiş bazı ülkelerin kendi çiftçilerinin beklentilerine cevap olma yanında, başka ülkelere tarımsal teknoloji satma amacıyla girişimde bulunduklarını bilmeyen yokken, bizim bilim adamlarımız hangi teknolojiyi ülkesi ve ihraç amaçlı üretmiştir bilen varmı bilinmemektedir. Halbuki büyük bir ülke olan Türkiyemizin doğal yapısı, ekosistemi ve iklim faktörleri birbirinden çok farklıdır. Yurdumuzun her bölgesinde bitki ve hayvan varlığı bakımından müthiş bir zenginlik yani "Gen Kaynağı"mevcut olup ,bu bağlamda bakirlik hala devam ederken araştırma ve geliştirme projeleri niçin gün yüzü görmemektedir anlaşılabilir gibi değildir. Ancak; tarımı geliştirmek, bitkisel ve hayvansal üretimde yeni teknikler uygulama imkanı olduğu halde daha ne beklenmektedir. İnsan hayatı beslenme ile sabit olup, kaliteli yaşamda bu temel üzerinde yükselir. Dünyada bir çok şey satın alınır ama insan hayatı satın alınamaz yokluk, yoksulluk ve yoksunlukta savunulamaz. Onun için ülkemiz insan hayatı çok önemlidir ve her türlü fedakarlık onun için ilk planda gelir. Bu konuların iyileşmesi için tarımın genel yapısını bilmek ve özelliklerini tanımak çok önemlidir. Neticede araştırmanın bilimsel kurgusu sağlam temele dayanmalı dediğimizde manzarayı tespit ettiğimizi söyleyebiliriz.

Şayet bilinmeyen nedir deniliyorsa o zaman araştırıp bulacağız ve ülkemizin tarım kaynaklı sıkıntısının önünü açarak insanlarımızın sağlıksız, pahalı ve kaliteli beslenememe sorununuda ortadan kaldırmış olacağız. Araştırma Enstitüleri ve Üniversiteler kırsal alanda bitkisel ve hayvansal üretim dallarında üretimin sorunlarının neler olduğunun net olarak tespiti için, bu kurum ve kuruluşların yolları köylerde çiftçiyle kesişmelidir. Zira köylüler kırsal alanda teknik elemanları ve araştırmacıları sabırsızlıkla beklemektedir. Çünkü bir araştırma 20-25 ve hatta 30 yıl sürebilir ve sonuçta uygulanacak modelinde halk tarafından kabulüde epeyce zaman alır. Araştırma uzun ve yorucu bir süreçtir ama gerekliliğide bi o kadar önemlidir. Onun için araştırmacının sabrını ve sessiz bekleyişini görmek, anlamak ve ondan faydalanmak milli bir görevdir. Tüm bunlara rağmen Türk çiftçisi eski çiftçi değildir, hızla değişmekte, gelişmeleri takip etmekte ve her zaman ileri tekniğe kucağını açmaktadır.Yeter ki verilecek her ne ise onun beklentisine uygun olsun.Yani uzun sözün kısası; yapılan araştırmalar belki bilime katkıta bulunabilir, fakat Türk çiftçisinin işine yaramaz. Onun için çiftçinin beklentisini iyi tespit edip ona göre BİLİM'İN IŞIĞINDA tarımın yapılması ve insanlarımızın hayatı dışardan alınacak tarım ürünlerinin kullanılmasına mahküm edilmemelidir.