Ruhumuzun demir attığı limanlar duygularımızdır.

Yaşadığımız her geçen günün bizleri ileriye değil geriye, yaşanmışlıkların en güzeline, çocukluğumuza getirdiğini hissederiz.

Yaşamı boyunca insan ne olursa olsun, kendini ait olduğu yerde, çocukluk ve ergenlik arasındaki o harikulade yıllarda görmek ister.

İlkokulda, siyah önlük giyip beyaz kolalı yakalık takan, yurttaşlık bilgisi okuyan,

Lisede, mantık, sosyoloji, felsefe okuyan, 3 yazılı,1 sözlü imtihan olan ve kopya çekerkende  öğrenen mutlu çocuklardık biz.

Uğurlarına her şeyimizi feda edeceğimiz, annelerimizi, babalarımızı zorda kalınca huzurevlerine terk etmeyen, kendine öz güveni olan, çevresine sevgi ve saygısı olmayan, sadece kendisine yaşayan egoist bir nesil değil, sevgiyi, saygıyı,f edakarlığı, dostluğu, komşuluğu, vefa duygusunu yerine göre başkalarının yaşamı için kendi yaşam tarzından fedakarlık yapan, 40 yıllık 50 yıllık arkadaşlarımızı ve doğduğumuz büyüdüğümüz sokaklardaki komşularımızı köşe bucak arayan ve onlarla birliktelikten zevk alan bir mutlu bir nesildik biz.

Uzun eşeği, saklambaçı, beştaşı, seksek oynamayı, kovalamaca ve körebe oynamayı, uçurtmayı, mahalle aralarında beşte haftayım onda biter kuralıyla futbol oynamayı, bakkala kese kağıdı yapmayı kese kağıdını hamur suyu ile yapıştırmayı, çiziktaş ve yakan top oynamayı bilen ve acıkınca ekmeğin üzerine sana yağı veyahut tereyağı sürüp üstüne şeker serpip yerken mutlu olan çocuklardık biz.

Lokmaların eşit paylaşıldığı, ekmeklerin çuvala koyulduğu, kamyonetlerin bazen kasasında seyahat etmeyi, bazende o kamyonetin kasasının arkasına asılmayı seven, lavaşı, tırnaklıyı, tophaneyi bilen, pilavı yanında tahin helvasıyla ve tırnaklıyla yiyen, annelerimizin hazırladığı malzemeyi gıylılara koyup elimize verip fırına kıymalı veyahut peynirli yaptırmaya yolladığı, saatlerce fırında kuyrukda kıymalı ve peynirlinin pişmesini bekleyen, beklerken de bu pazar hangi sinemaya hangi filme gideceğimizi çoktan belirlemiş, mutlu çocuklardık biz.

Bisiklet, bir çocuğun rüyalarını süsleyen en büyük düşüdür, bir gün  benimde bisikletim olacakmı diye hayaller kuran,arefe gününde  alınan ayakkabılarımızı sabahlara kadar başucumuzda bir hevesle saklayan, yarın bayramda giyilecek diye tembih edilen mutlu çocuklardık biz.

Sokak aralarında misket oynarken, gazoz kapağı toplarken, kavga ettiğimiz arkadaşlarımızla barıştıktan sonra çok samimi olmayı becerebilmek gibi yeteneklerimizde vardı bizim.

Babalarımızın öğretmenimize, bizleri eti senin kemiği benim diye teslim ettiği zamanlar çok tuhaf şeyler hissetmiş ne demek istediklerini yıllar sonra bizlerde baba olunca anlayan duygusal bir nesildik biz.

Eve çok geç gelince babalarımızın bizi pencerenin kenarında merakla beklediğini görünce niye bekliyorki, ne varki sanki, geç kaldımsa, diye kendi kendime söylendiğimi duyup bana sende baba olunca anlarsın demesini ve yıllar sonra bizlerde baba olunca çocuklarımızın eve geç saat oldu gelmedi hala dediğimiz duyguları yaşarken, babalarımızın zamanında bizleri uyardıklarında ne kadarda haklıymışlar demeyi kabul etmiş ve hak vermiş nesildik biz.

Dayak da yedik, azar da işittik cezalarda aldık yıllar sonra yaşadığımız o günleri anılarımızda tatlı bir tebessümle hatırladık, hiç unutmadık, diyebileceğimiz dolu dolu yaşanmış hazineler değerinde çocukluk anılarımız var elimizde.

Ne yaşarsanız ne kadar yaşarsanız yaşayın, ait olduğunuz yer siyah beyaz yılların içindeki muhteşem çocukluğunuzdur.

Hatıraları yeniden yaşamak mümkün olmasa bile yaşatmak mümkündür.

Severek dinlediğiniz  şarkının nağmeleri sizi geleceğe değil geçmişe götürür.

Geçmişin o siyah beyaz yıllarında çok zorluklar sıkıntılar içinde doğduk büyüdük, şimdiki imkanlarımız yoktu demeyide kendinize kabul ettirmeye çalışmayın.

Çünkü o siyah beyaz yıllar öyle yaşanması gerekiyordu ve öylede yaşandı bitti.

Aradan on yıllar geçsede saçlarımız ağarıp, bedenimiz büyüse de siyah önlüklü, beyaz yakalıklı akşam gaz lambasının altında derslerine çalışan, öğretmeninin verdiği ödevleri  yapmaya çalışan, boynuna taktığı delikli silgiyle, okula gitmek için sabah erken kalkan, sabah kahvaltısı için, maşayı ters  çevirerek ekmekleri yanan sobanın üzerinde kızartıp, elimize tutuşturulan yağlı ekmekle, okula yürüme gidip gelen içimizdeki o sümüklü çocuk hiç büyümedi.

Kalın sağlıcakla...