Öncelikle biz bu satırları kaleme alırken vatan topraklarında meydana gelmiş…

Tedbir eksikliğiyle meşhur bilinen son felaket, 6,6’lık İzmir depreminde yaşamını yitirenlere yüce Allah’tan rahmet, yaralı yurttaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.

Biliyoruz ki, taziyelerin artık sadece slogan haline geldiği şu ortamda, kifayetsiz kelimelerle cümle kurmak faydasız.

Nitekim başımıza gelenlerle birlikte halimiz ortada.

Aynı felaketleri art arda, tekrar tekrar yaşıyor olmamızın bizleri bir sonraki acıya idmanlı hale getirmesinin dışında bir getirisi olmadığının farkında bile değiliz.

Hal, ahval bu iken.

Dozer, kepçeler yine harıl harıl…

Memlekette bir yandan toplu mezarlar, diğer yandan insanımıza mezar olacak omurgasız gökdelenlerin temelleri açılmakta.

Peki.

Bu kısır döngü, daha ne kadar böyle devam edecek dersiniz?

Ve asıl soru:

Bu ağır faturanın tek sahibi devlet midir? 

Bence değil.

Zira en az devletin ilgili kurumlarının olduğu kadar, bizlerin de sorumluluğu vardır bu yaşananlarda.

Şöyle ki.

Her birimizin sadece ve sadece tedbirsizliğinin denetlenmemesine yönelik koyduğu o sorunlu teşhistir hastalığımızı asıl tedavisiz bırakan.

Kimden, neyi saklayacağız!

Birilerinin, bilmem kaç katlı binaların kolonlarını kesmek suretiyle market ve berber dükkânlarını büyüttüğü bu topraklarda…

Dere yatağına konut yapma gayretiyle bürokrat ve siyasetteki eş, dost, tanıdık kapısı arşınlayanların sayısı da az değildir hani.

Günahları boyunlarına, istisnalar tabi ki olabilir, lakin…

Emin olun bakanıydı vekiliydi, başkanıydı müdürüydü yaka silkiyor vatandaştan gelen hukuksuz taleplerden.

Resmi mecralar bu sorunlarla uğraşa dursun…

Tabiatın hali zaten ortada.

Çivisi çıkmış dünyada mevsimler, iklimler birbirine karışmış.

Neden?

Çünkü sözde doğanın en donanımlı varlığı olan insanoğlu üç kuruş fazla kazanma uğruna kendi ırkına kast ederken, doğaya karşı savaş açmaktan da geri kalmıyor.

Yeşili kahverengiye, maviyi griye döndürmek için dişimizi tırnağımıza taktık desek, yeridir.

Fazla değil…

Böyle devam ederse, şurada bir 50 yıl sonra torun torbamız, kedilerle kargaları yalnız hayvanat bahçelerinde görebilecek.

Demek istediğim efendiler.

Başımıza gelenlerin sebebi ne 2021 misali rakamlar, ne de koridorlarında torpil peşine koşturduğumuz kamu kurumlarıdır.

Bitmek tükenmek bilmeyen tüketme hırsımız var ya hani.

Ha işte onu diyorum.

Bir an önce bu yönümüzün tedavi edilmesi lazımdır.(!)

Sağlıcakla…