İki arkadaş Steve Wozniak ve Steve Jobs, 1971 yılında tüm dünya üzerindeki telefon hatlarını ücretiz arayabilecekleri bir kutu yaparlar. Bir yıl boyunca 150 dolara üniversite öğrencilerine sattıkları bu kutuların satışı, telefon şebeke teknolojisinin değişmesiyle son bulur. Kendi bilgisayarlarını yapmaları gerektiğini savunan Jobs’un girişimci karakteri, kitaplara konu olan pazarlama yeteneği ve Wozniak’ın teknik bilgisiyle dünyayı yerinden oynatan, hayatımızın anlamı diye tanımladığımız o markayı yaratırlar: “APPLE” 

Stanford Üniversitesi’nde okuyan iki bilgisayar bilim öğrencisi Larry Page ve Sergey Brin 1998 yılında internetin yeni yeni geliştiği o dönemde bir arama motoru üzerinde çalışmaya başlarlar. Aldıkları yatırımlarla projenin hacmini genişleterek, bugün piyasa değeri 143 milyar dolar olan bir şirket haline gelirler: “GOOGLE” 

1971’de Seattle’da kavrulmuş kahve tesisi olarak hizmet veren bir işletme, 1982’de hırslı, girişimci, araştırmacı ve ileri görüşlü Howard Schultz’un dahil olmasıyla, dünyada 8000’den fazla mağazası bulunan bir zincire dönüşür: “STARBUCKS” 

Bütün bu hikayelerin ortaya çıkmasının temelinde öncelikli olarak ne yatıyor biliyor musunuz? “Fikir”  

Hani şu hepimizde olan, söylemezsek çatlayacağımızı sandığımız, özellikle biz Trabzonluların bilmesek de her konuda beyan etmekten kendimizi alamadığımız o şey. Fikir… 

Onlar fikirlerine inandılar, kendilerine güvendiler, piyasadaki boşlukları görüp farkı yarattıktan sonra, tabiri caizse golü attılar.  

Hepimizin kafasına bazen öyle fikirler, öyle projeler gelir ki yarım saatlik bir muhabbetle harcar geçeriz ürettiklerimizi. Hele de yanımızda hayatta elle tutulur hiçbir başarısı olmamış, hayal bile kurmamış bir insanın karamsar tespitleri varsa anında çöpe atarız o fikri en demoralize olmuş halimizle.  

“O iş yemez hacı!”, “Burada tutmaz!”, “Onu bilmem kim yaptı, sonra battı!” gibi sözler duyarız eşrafımızın çoğundan.  

Bill Gates, Mark Zuckerberg ve Steve Jobs gibi mucitler, zamanında okuldan atılmalarını kafalarına taksaydı, bugün ne Microsoft diye bir şirket, ne de Apple diye dünyanın en çok teknoloji ürünü satan bir markası oluşabilirdi. 

Şimdi girişimcilik diye bir trend var. Harvard dahil dünyada birçok üniversitenin en değer verdiği eğitim programı şu anda. Ben de nasıl hayata geçireceğime dair hiçbir fikrimin ve planımın olmadığı projelerim için, geçen yaz Amerika’da Stanford Üniversitesi’nin “Teknoloji Girişimciliği” eğitimine katıldım. On haftalık eğitimin sonunda projemle ilgili planlama, bütçe hesaplaması, pazarlama, güçlü yanların ve zayıf yanların tespiti, fırsatlar ve beni bekleyen tehditlerden şirketin nasıl kurulacağına kadar birçok konuda bilgi sahibi oldum. Amerika’yı yeniden keşfetmesem de, yeni kurduğumuz işte aldığım bu eğitimin fazlasıyla faydasını gördüm. 

Peki girişimcilik mevzusu dünyada bu denli parlak bir dönem geçirirken, Türkiye’de ne durumda? 

Ülkemizde bu konuyla ilgili akademik eğitim veren tek yer, henüz yeni açılmasına rağmen adından oldukça iyi söz ettiren İstanbul Özyeğin Üniversitesi. 1 yıllık yüksek lisans girişimcilik programının ücreti toplam 16000TL. Eğer onları ikna edeceğine inandığınız bir projeniz varsa ücreti 4000TL’ye indiriyorlar. Ama bir şartları var! Kuracağınız şirkete %5 ortak olmak.  

Projemize yatırımcı bulduğumuzda vermemiz gereken hisse, Özyeğin’in %5’inden muhtemelen daha yüksek olacaktır. O yüzden şirket hisse oranlarını dağıtma konusunda çok da cimri olmamamız gerekir. 

Projemizin başarılı, başarımızın daimi olabilmesi için sahip olmamız gereken en önemli şey ise doğru ekibi kurabilmek. Çünkü kötü bir fikir iyi bir ekiple başarı kazanabilirken, şahane bir fikir kötü bir ekiple başarısız olabilir. 

Bana bir girişimci örneği ver, olayı azıcık somutlaştır derseniz; aklıma her zaman büyük hayranlık duyduğum Trabzonlu Nevzat Doğan gelir ilk. Hani şu yemeksepeti.com’u yaratan zeka küpü adam. 

Markafoni, Trendyol, Morhipo gibi online alışveriş imkanı sunan internet siteleri de bugün milyon dolarlık cirolara ulaşma başarısını gösteren, hizmetini beğendiğim diğer projeler… 

Gel gelelim ülke çapında onlarca müteahhit ve iş adamı çıkaran güzel memleketimiz Trabzon’a. 

Bora Numanoğlu’nu tanırsınız değil mi birçoğunuz? Yıllar önce başladığı işletme macerasına, bugün kendi markasını oluşturduğu, ülke çapında sayısı hızla artmaya başlayan Edward’s Coffee ile devam ediyor. Peki kendini tüm dünyaya kanıtlamış Starbucks, Caffe Nero gibi birçok kahve zinciri varken neden Edward’s Coffee’yi tercih edelim? Bora Abi’nin izlediği yolda altını çizmemiz gereken nokta şu: “Girişimcilik sadece olmayanı yaratmak değil, aynı zamanda varolana farklı bir yerden bakmak demektir. Öyle olsaydı her kategoride başarıya ulaşmış sadece bir marka olurdu, yüzlerce fast-food zinciri olmazdı değil mi? 

Araştırmalarıma göre KTÜ’de ya da Avrasya Üniversitesi’nde bu konuya dair eğitimin verildiği hiçbir departman yok. Sadece KTÜ’de öğrencilerin kurduğu bir girişimcilik ve pazarlama kulubü var ki Facebook üzerinde son paylaşımlarını geçtiğimiz senenin mayıs ayında yapmışlar. Durum oldukça vahim anlayacağınız.

 Neyse ki Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası, yılın belli periyotlarında açılan iki haftalık girişimcilik eğitimleriyle bu konuda hevesli, yeni işyeri kurmak isteyen insanlara 100.000TL’ye kadar KOSGEB desteği veriyor. Tabi bu desteği öyle önlerine gelen herkese dağıtmıyorlar. İş sizin yaratıcılığınıza, projenizin inandırıcılığına ve ikna kabiliyetinize kalıyor. Ben de bir arkadaşım sayesinde bu programdan haberdar oldum ve apar topar Trabzon’a geldim. Stanford Üniversitesi kadar olmasa da on günlük bir süreçte öğrenebileceğinizin maksimumunu öğreniyorsunuz. Trabzon Ticaret Odası bu ücretsiz kursları, zamanı geldiğinde resmi internet sitesinde ilan ediyor. Arada sırada kontrol edin oraları. Haberim olursa, ileriki yazılarımda ben de mutlaka duyururum sizlere. 

Baktınız ki eğitim yok, ya da var da gidecek vakit yok; o zaman okuyun, bol bol kitap okuyun. Jeff Jarvis’den “Google Olsa Ne Yapardı?”, Scott Stratten’den “Unmarketing”, Howard Schultz’dan “Gönlünü İşe Vermek” tavsiye edebileceğim kitaplardan birkaçı. Kitapçılarda ya da D&R’ın Ekonomi ve İş Yönetimi kısmında bunların hepsini bulabilirsiniz. 

Kitap okuyacak vaktim yok, ya da hiç sevmiyorum okumayı diyorsanız ona da çözümüm var, tweet okuyun. @TwitTwitGirisim ve @markafikirleri hesapları süper bilgiler veriyor 140 karakterde. Mutlaka alın takibe. 

Bak yine çok uzattım. Bir daha okumayacaksınız beni diye çok korkuyorum ama; inanın bundan 30 yıl sonra, yapmadığımız şeylerden dolayı yaptıklarımızdan daha fazla pişman olmayalım diye yazıyorum bunları.  

“Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın, rüzgarı arkanıza alın, hayal edin ve keşfedin.”

Koskoca Mark Twain haksız olamaz ya..