Ruhumun, “ artık gitme zamanı !” dediği anlardan birinde Mısır yolculuğuma karar verirken, bu kadar egzotik bir ülkeye yolculuk yapacağımdan kesinlikle habersizdim. Mısıra herhangi bir tur organizasyonunun olmadığını görünce, programımı kendim yapmaya karar verdim. Uçak biletlerimi aldım, otel rezervasyonumu kısa sürede tamamladım.

           Yağmurlu bir aksam vakti İstanbul’dan havalanan uçağımız, 80 dakikalık bir sürenin ardından Akdeniz üzerindeki uçuşunu tamamlamış ve İskenderiye kenti semalarında uçmaya başlamıştı. Artık Afrika kıtasındaydık.  Yaklaşık 10 dakikalık bir uçuş sonrasında ise Kahire, ayaklarımızın altında ışıl ışıl arzı endam etmişti. İtiraf etmem gerekirse, bu kadar geniş alana yayılmış bir Kahire beklemiyordum.
         
Neden Kahire? sorusuna verebileceğim o kadar çok cevap var ki; Bin yılı aşkın bir geçmişe sahip bu kent Romalılara, Ortaçağ İslam devletlerine ve son olarak ta Osmanlıya ev sahipliği yapmış. Bu nedenle 1979 yılında UNESCO’nun dünya mirası listesindeki haklı yerini almıştı.

         Kahire sokaklarında gezerken, bu topraklarda varolmuş tüm medeniyetlerin bırakmış olduğu tarihi eserleri bir arada görme şansınız var. Yaklaşık 400’ü aşkın olduğu söylenen anıtlara, yürüdüğünüz herhangi bir sokak başında ya da Nil’in kıyısında her an karşılaşmanız mümkün. Kahire bu yanıyla size her an sürprizler sunabilecek potansiyeli olan, dünya üzerinde sayısı çok az olan eşsiz kentlerden biri.

         Ülkenin temel gelir kaynağı doğalgaz ihracatı ve turizm. Kahire, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olmanın avantajını uzun yıllar yüksek turizm geliri ile yaşamış olmasına karşın, son siyasal olaylar nedeniyle turizm büyük yara almış durumda. Bunu, 5 yıldızlı otellerin fiyatlarının 90 dolara kadar düşmüş olmasından rahatlıkla anlıyorsunuz. 

           Nüfusun %90’ı nın Müslüman olduğu Mısır’da, % 10  Kıpti kilisesine bağlı Hristiyan ve küçük bir Yahudi nüfusta bulunmakta. Halkın büyük bir kısmı ekonomik olarak orta sınıfın altında bir hayat sürmekte. Fakirliğin had safhada olduğuna en iyi örnekse; Mezar Evler.  Kahire kalesine yakın bir bölgede mezarlık olarak kullanılan alanda, birkaç mezarı kapsayacak şekilde tek katlı evler yapılmış. Ölülerle iç içe yaşamak zorunda kalacak kadar fakirliği yaşamak dünyanın başka hangi coğrafyasında vardır bilmiyorum. Bu evleri gezmeyi çok istememe karşın güvenlik probleminin yoğun olması nedeniyle, sadece dışarıdan görmekle yetinmek zorunda kaldım.  

NİL NEHRİ

         Sadece Kahire değil tüm Mısır’ın temel karakterini belirleyen unsur olan Nil,  dünyada eşi benzeri olmayan özellikler taşımakta. 6.650 Km. lik uzunluğu ile dünyadaki en uzun nehir olma ünvanını elinde bulunduran bu nehir,  geçtiği her yerde bir şehir, kasaba ya da köyün kurulmasını sağlamış. Kahire de zaten bu kentlerden biri. Şehir,  Nil’in 10 km doğu ve batı çizgisinde kurulmuş.  
         
 Nehir,  fizik kurallarını altüst eden bir yönde,  güneyden kuzeye  akmakta.  Normalde Hint Okyanusuna dökülmesi gerekirken,  İskenderiye kentinden  Akdenize dökülmekte. Tüm tatlı suların rengi yeşilimsi iken, Nil denize benzeyen bir mavilikte akmakta. Hiçbir tatlı suyun kenarında hissedemeyeceğiniz iyot kokusunu, yaşamış bir kişi olarak söylüyorum, Nil’in kıyısında genzinizi yakacak derecede rahatlıkla hissedebilirsiniz. Nil’in kıyısında hizmet veren irili ufaklı motorlu teknelerle veya yelkenlilerle günün yorgunluğunu gezinti yaparak atmanız da mümkün. Yarım saatlik alacağınız bir tur gezisi ile Nil’e bir el mesafesi uzaklıkta olup, sunduğu romantizmi daha yakından tecrübe edebilirsiniz. İşte ancak o zaman, binlerce yıldır insanların Nil’e duyduğu kadim aşkı anlayacak ve siz de o aşıklar kervanına mütemadiyen katılacaksınız.

       Bu sebepledir ki; Nil nehri, inanç farklılığı olmaksızın, tüm Mısırlı çiftçiler için toprağın bereketi, balıkçıları için ekmek kapısı ve kenarında yaşayan ya da üzerinde gezinti yapan insanları içinse seyrine doyum olmayan bir doğa harikası olmakla birlikte, Mısırlıların kutsallarının ilk sırasında yer almakta.

KAHİRE MÜZESİ
        Mısıra geldiğinizde adım atacağınız ilk yer bu müze olsun. Neden mi? Bu müzeden sonra kentte ziyaret edeceğiniz yerler ya da göreceğiniz bir çok şey size müzede gördüklerinizi hatırlatacak ve bir legonun parçaları gibi herşey, domino taşı etkisiyle beyninizde oturacak, bu sayede Mısır’a ilişkin kapsamlı bir dağarcığınız meydana gelebilecektir. 

           1798-1801 yılları arasındaki 3 yıllık Fransız işgali döneminde 1800 yılında yapılan bu müze; 2 katlı, yüksek tavanlı ve yaklaşık 100 büyük odadan oluşmakta. Yapıldığı dönem itibariyle epey ihtişamlı bir bina olarak göze çarpmakta. Mısır’ın bütün tarihini içine alan eserlerle dolup taşan bu binada, halen sergilenmeyi bekleyen tarihi eserlerle dolu tahtadan yapılmış kutuların kenar köşelerde gelişi güzel bırakılmış olduğunu görüp üzülürken bir yandan da, İşgalciler iyi ki bu binayı Mısır’a kazandırmışlar aksi halde, bu kadar tarihi eser nerede sergilenme imkanı bulabilirdi ki demekten de kendimi alamadım. Çünkü kentte Mısır devletinin yaptığı modern sayılabilecek nitelikte herhangi bir müzeye rastlayamadım. Tek müze bu yapıydı. Burası da olmasa muhtemelen eserler ya olduğu yerde kalır ya da şimdiye kadar yağmalanıp ülke dışına çoktan kaçırılmış olurdu.

       70 Mısır Lirası karşılığında aldığınız biletle müzedeki bir oda haricindeki her bölümü gezebiliyorsunuz. MÖ Firavunlar dönemi müzede en fazla yer verilen medeniyet olarak karşınıza çıkmakta. Eserlerdeki ihtişamı anlatmaya, inanın benim kelime dağarcığım yetmiyor; Altın kaplama tahtadan yapılmış odalar, altından yataklar, sandalyeler, çeşitli değerli taşlardan yapılmış takılar ve kesici aletler vb. bir çok eser sergilenmekte. Müzeyi gezdiğiniz esnada, özelliklerini görüp “bu kadar mı olur !” diyeceğiniz bir çok eserle karşılacaksınız. Objelerin birçoğunda abartıya çok yoğun olarak başvurulmuş. Firavunların günümüze kadar ki sosyo-politik etkileri düşünülecek olursa, iktidarlarını korumak için zenginliklerini zevk-ü sefalarına, şatafata harcama yoluna başvurma ihtiyacı duyduklarını müzeyi gezerken çok rahat anlıyorsunuz. Aksi halde, yoksul ve zulme uğrayan teba nasıl zapt-u rapt altına alınıp binlerce yıl aynı hizada tutulabilirlerdi ki?  

            Müzenin ikinci katında yaklaşık 100 m2 lik, nem dengesi sürekli kontrol altında bulundurulan özel bir oda bulunmakta. Bu bölüme girebilmek için fazladan 100 Mısır lirası ödemeniz gerekiyor. Değer mi? diye sorarsanız. Evet, biletinizi alın ve girin. Odada, Hz. Musa ile savaşan Kral Ramses ve savaşçılarının yaklaşık 3000 yıllık mumyalarını göreceksiniz. Ramses’in kafasının kenarlarında, vefat ettiği dönemdeki gibi kalan, parlak beyaz saçlarını görecek ve hayretle dakikalarca farklı açılardan seyre dalacaksınız. Yaşadığı dönemde her açıdan önemli ve değerli olan bu kral, 3000 yıl sonra da farklı bir değerle varolmaya devam etmekte. Müzede ki diğer eserlerden ve mumyalardan farklı olarak itinayla bakılan bu özel tasarlanmış odanın varlığı bile bu düşüncemi ıspatlar nitelikteydi.

TAHRİR MEYDANI

        Müze ziyareti sonrasında yapmanızı tavsiye edeceğim ikinci gezi Tahrir Meydanı’nadır. Ziyaretin ardından müzeyi arkanıza alıp,  güneye doğru 500 metre ilerlediğinizde, “Ülkenin geçmişini arkanıza, geleceğini de önünüze alarak” yürümeye başlamış olacaksınız. Yol boyu büyük banka şubelerini ve  bazı kafeleri göreceksiniz. Yolun bitiminde, dört güzergahı birleştiren mevkii; Tahrir Meydanı. 

       Bu yazıyı okuyan okuyucular  arasında cevabını bilen varsa, şu sorumu lütfen cevaplasın. Dünya üzerinde kaç ülke vardır ki, siyasi tarihinin 3 yıllık bir dilimine bir Özgürlük hareketini,  bir devrimi ve ek olarak ta bir  darbeyi sığdırsın? Ve bunların tamamının yaşandığı yerin temel dinamiği de bir meydan olsun? Tunus sonrası özgürlük hareketlerinin ikinci durağı olan bu meydan, özgürlük talep eden Mısırlı Arap devrimci gençlerin asli ve doğal mekanı olmuştu. Bu meydanda yaşanılanlar, bir diktatörün gitmesini, bir seçimin yapılmasını sağladı. Fakat, gelinen nokta da bu kazanımların bir kalemde silinmesine neden olan askeri darbeyi yaşamış olmasına rağmen Tahrir Meydanı, hem Mısır hem de dünya siyasi tarihi açısından önemli bir mekan olma özelliğini kazandı. Özgürlük hareketleri sırasında harabeye dönen bu meydan, bu gün restorasyon çalışmaları neticesinde modern bir meydana dönüşmüş durumda olsa da Mısırlı özgürlük yanlıları için bir dönemin sembolü olması sebebiyle yakın geçmişte yaşanılan acılar  tazeliğini hala korumakta. 

ESKİ KENT- Han El Halil Çarşısı

        Tahrir Meydanının doğusundaki caddeden ilerlediğinizde, İslam eserlerinin yoğun olduğu bir bölgeye girdiğiniz hemen fark ediyorsunuz. Beş dakikalık bir yürüyüşün sonunda El Ezher Üniversitesi kampüsünün başlangıcı olan tarihi binalarla yüz yüze geliyorsunuz. 2000 yıllık bir geçmişe sahip bu tarihi mekanların arka kısmına, asıl binaları ve kent dokusu ile hiçbir şekilde uyumlu olmayan yeni modern binaların eklendiğini gördüğünüzde ise yüreğiniz acıyor. Bu kadar geçmiş birikime sahip bir üniversite, mimari dokusuna uygun binaları inşaa etmeyi başaracak bir mimarı kendi öğrencileri arasından çıkaramadı mı ? sorusunu sormaktan kendimi alıkoyamadım.

       El Ezher Üniversitesi ile eski kent denilen bölgeyi ayıran ana yolun sol kısmında Han El Halil isimli çarşı yer almakta. Hali hazırda bile Ortadoğu’nun en büyük çarşısı olma özelliğini taşıyan bu çarşıda her türlü ihtiyacı karşılayacak nitelikte dükkanlar mevcut; Parfüm tasarımı yapan dükkanlar, değerli taş dizaynı yapan atölyeler, deri bakır ve tahta işleme işi yapan yerler, canlı hayvan satan pazar yerleri, sebze ve meyve dükkanlar. Klasik Ortadoğu pazarlarından herhangi biri diyebileceğimiz bu pazardaki bazı dükkanlarda, klasik olan başka bir şeye daha rastladım. O da devlet başkanlarının fotoğraflarını dışarıdan görünecek şekilde vitrinlerine asmalarıydı. Sisi’nin fotoğraflarına rastlamak şaşırttı beni. Korku mu, yoksa sevgi’ miydi? Ya da korunma içgüdüsü mü? Bu sorunun cevabını bulamadım. Hepsi ya da hiçbiri de olabilirdi.

          Eli boş dönmenin imkansız olduğu bu çarşıda her keseye her kalitede ürünler bulmak mümkün. Yorulduğunuzda ise soluklanıp, Mısır’ın acı kahvesini içebileceğiniz Yöresel kahvehaneler de bulunmakta. Bunlardan biri de, Necip Mahfuz’un müdavimi olduğu “Vieşa” isimli tarihi kahvehanedir. Alışveriş faslını tamamladıktan sonra, bu kahvehanelerden birinde soluklanıp, geleneksel kahvelerini geleneksel usulde içmenizi öneririm. Kırk yıl hatırı kalacaktır, emin olun.

PİRAMİTLER

        Firavunların, Nil deltasından elde edilen bolluk ve bereketi ihtişamlı yaşamlarını varetmek için nasıl kullandıklarını, aynı ihtişamlı mekanlarda nasıl yaşadıklarını ve öldükten sonra da ne şekilde gömüldüklerini görmek isterseniz bu heybetli yapıları mutlaka görmelisiniz. Mısır sınırları içerisinde 100’den fazla piramit olmasına karşın, en büyük 3 tanesi Kahire’nin Giza bölgesinde bulunan Keops, Kefren ve Mikerinos’ tur. Giza bölgesine hem taksi hem de metroyla gidebilmek mümkün. Çıkışta kısa bir taksi yolculuğu ile bölgeye varıyorsunuz. Taksiden inerken gözüme çarpan ilk ayrıntıysa, büyük otel ve gecekondularla Piramitlerin neredeyse iç içe geçecek kadar yakınlaşmış olmalarıydı. Aslında, Ortadoğulu’ lu olmakla Afrika’lı olmak arasında temelde hiçbir farklılığın olmadığını bana gösteren ikinci görüntü, bu manzaraydı.  

      Piramitlerin bulunduğu bölgeye 80 Mısır Lirası olan biletle giriyorsunuz. Turnikeyi geçip piramitleri karşımda gördüğüm an, gören görmeyen herkesin kendi kendine sorduğu o sorular aklıma yeniden geldi. Bu devasa taş bloklar 100’lerce kilometre ötedeki dağlardan sökülüp, ardından şekil verilerek buraya kadar nasıl taşınabilmişti? Bu soruya ilişkin cevabı, geziden döndükten sonra okuduğum bir haberde aldım. Habere göre:” Kısa adı FOM ( Foundation for Fundamental Research on Matter ) olan bilimsel araştırma kurumu ile Amsterdam Üniversitesi tarafından ortak yürütülen araştırmada, Fizikçilere göre işçiler taşları bir kızağın üzerine koydu ve daha sonra kumu ıslatarak kızağın hareket etmesini kolaylaştırdı. Bu yöntem eski Mısırlılar tarafından da doğrulandı. Mısır’da bir mezarda bulunan duvar resminde bir kişi büyük bir heykel taşıyan kızağın önüne su dökerken görülüyor. Kumun ıslatılması sayesinde kızak kaydırılırken sürtünme azalıyor. Bu yöntem sadece taşların taşınmasını kolaylaştırmakla kalmadı, aynı zamanda işçi sayısını da azalttı.” 

        Deve veya atla piramitlerin çevresini, kısa orta ya da uzun tur alarak gezebilirsiniz. Bu iş için orada bekleyen hayvan sahipleriyle pazarlık yaparak bu turları alabiliyorsunuz. Ben uzun deve turu aldım. Pek konforlu olmasa da güzel bir turdu. Uzun turun avantajı piramitleri çok güzel açılardan fotoğraflayabileceğiniz bir gözlem yerine kadar sizi götürmeleri. Uzun turumuz esnasında ilk dikkatimi çeken şey, piramitlerin bakımsızlıktan dış satıhlarında yoğun yıkılmaların meydana gelmiş olduğuydu. Özellikle granit mermerli satha sahip Mikerinos’ta bunu yoğun olarak görüyorsunuz. Bu kadar nadide yapıların ilgisizlikten ne hale geldiğini, devletin bu bölgeyi korumaya yönelik hiçbir adımının olmadığını görmek insanın içini acıtıyordu. Ülkenin temel iki gelir kaynağından biri olan turizme devletin verdiğimi önem burada daha net göze çarpıyordu. Yönetim, farkında olmadan bu tavrı ile hem halkına hem de geleceğine haksızlık yapmaktan hiç çekinmiyordu.

        Tur sonunda, elinizdeki biletleri görevlilere gösterip kral mezarlarına ilerliyorsunuz. Dar bir alanda yaklaşık 30 metre aşağıya iniyorsunuz ve kral mezarlarının bulunduğu odalar karşınıza çıkıyor. Piramitlerin içerisinde bunun gibi birçok oda var, fakat hepsine girmenize izin verilmiyor. Kahire Müzesinde gördüğüm o kıymetli eşyalarla beraber gömülen bazı mumyalar işte buralardan çıkmıştı. Müzede objeleri gördüğüm anda hissettiğim heyecan, objelerin çıktığı yerleri görmemle iki katına ulaşmıştı. Bu nedenle Mısıra geldiğinizde kesinlikle ilk işiniz Kahire Müzesini gezmek olsun. 

ABİDİN SARAYI

         1801 yılında Fransa’dan Osmanlıya geçen kente, 1805 yılında Osmanlı Padişahı tarafından, Kavalalı Mehmet Ali Paşa atanır.  Kavalalı’ nın Osmanlı ya başkaldırısı ve ardından Çukurova sınırlarına kadar toprak kazanımı sonrasında bağımsızlık ilanı edilir. Bugünkü modern manada Mısır’ın temeli de o günlerde atılmış olur.

Kavalalı’nın bağımsızlık ilanı sonrasında yaptırdığı bu kraliyet sarayı Kahire merkezinde görülmesi gereken yerlerden biri. Paşa, hanedanlığının bir nevi tescili için kendi adına yaptırdığı bu sarayın mimarisinde, abartıya kaçmayan ölçü ve göze hoş gelen bir estetik yaklaşımı esas almış. Sınırlarını genişleten ve Osmanlıya kafa tutacak kadar kendini güçlü gören bir Padişah’ tan, daha ihtişamlı bir Saray yaptırması beklenirken, Paşa böyle bir tercihte bulunmamış. Dönemine ve geniş imkanlara rağmen çok mütevazı davranmıştı. Bu da, Kavalalı’nın dönemindeki ihtişamlı mimari trendlere karşın bundan mümkün olduğunca uzak durduğunu göstermekte. 

          Bugün hem devlet kokteylleri ve resmi kabullerinin yapıldığı bir mekan olmakla beraber, hanedanlığa hediye edilen objelerin sergilendiği bir müze olma özelliğini de taşımakta. Sarayın müze olarak hizmet veren bölümüne 100 Mısır Lirası karşılığı alacağınız biletle girebiliyorsunuz. Fotoğraf çekmek isterseniz 10 Mısır Lirası extra ödeme yapıyorsunuz. Kavalalı’dan,  Mısır devlet başkanı Sisi’ye kadar, tüm devlet adamlarına sunulan hediyeler  bu müzede sergilenmekte; Silahlar, bıçaklar, kılıçlar değerli takılar ve çeşitli değerli madenlerden yapılmış süs eşyaları vb. hediyeler. 

KAHİRE KALESİ

           Han El Halil çarşısına 15 dakikalık yürüme mesafesinde olan bu kalenin yapımına Salahhaddin Eyyubi döneminde başlanmış. Kente sahip olan her devlet tarafından da eklemeler yapılarak kullanım alanları genişlemiştir. İçerisindeki en büyük yapı Kavalalı döneminin eserlerinden olan Mehmet Ali Paşa Camii’dir. Tıpkı Halep kalesi gibi, içerisinde bulunan çoklu yapılar nedeniyle, aynı zamanda bir yaşam alanı olarak ta kullanılan bir yerleşkeydi. Mehmet Ali Paşa Camii, Süleyman Paşa Camii, Askeri Müze, Uçak Müzesi, Polis Müzesi bu yerleşke içerisinde gezilebilecek yerlerden. Ayrıca Ali Paşa camiinin bahçesinden Kahireyi panoramik olarak ta seyredebilirsiniz. Aslında, gökyüzünde sürekli olarak varolan kum tanecikleri olmasa, Kale’den Giza Piramitlerini görebilme imkanı var. Fakat sahradan gelen ve her daim şehrin üzerinde mesken tutan bu kum taneleri manzarayı detaylı olarak görme imkanını elinizden alımakta.
        
Ulaşım: Tüm taksiler doğalgazlı olduğu için çok ucuz. 15 dakikalık bir yolculuk için 12-13 mısır lirası ( yaklaşık 3 TL. ) ödüyorsunuz. Taksiye bindiğinizde taksimetrenin açıldığından emin olun, aksi halde şoförün vicdanıyla başbaşa kalırsınız. İki ayrı metro hattı var. Havaalanına ve Giza Piramitlerine giderken metroyu da kullanabilirsiniz. Metroya binerken dikkat etmeniz gereken şey, kadın ve erkekler için vagonların ayrı olduğudur. Kadın-erkek çift  halinde binecekseniz. Yolculuğunuzu yanınızdaki bayanla erkekler vagonunda yapmak zorundasınız. Çift olsanız dahi, bir erkeğin bayanların metrosunda yolculuk yapması yasak. Yanlışlıkla tek erkek olarak binenin de vay haline !

Yeme-İçme: Kahirenin lüx semtlerinde tüm dünya mutfaklarına rastlayabilirsiniz. Her keseye uygun restoranlar var. Deniz ürünlerinin çok ucuz olması nedeniyle halk ağırlıklı olarak balık tüketiyor. Restoranda İki kişilik, meze ve içecekleriyle birlikte, dört dörtlük bir balık yemeğinin bedeli yaklaşık 200 küsur mısır lirası ( 50 TL ) Bu nedenle balık restoranları revaçta. Çiftlik üretimi balık kavramı, Mısıra henüz girmediği için balıkların tamamı deniz mahsulü. Bu nedenle balıklar gerçekten çok lezzetliydi. Yemek kültürü olarak yakın olmamız nedeniyle, yeme-içmede sıkıntı  çekmeyeceğiniz bir ülke Mısır. Ayrıca tarım endüstrisi o topraklara şuan için uğramadığından, tüm meyve ve sebzeler olması gereken koku ve lezzette.

Gidilmesi gereken dönem: İlkbaharın ilk ayları ( Mart-Nisan ) gezmek için en uygun dönem. Mayıs ayında yaptığım gezi sırasındaki hava sıcaklığı 35-40 derece arasındaydı. Bunun yanısıra, yaz-kış farketmeksizin kentin üzerinde sahradan gelen kum taneciklerinin yarattığı toz bulutu hep var. Çöl fırtınaları esnasında gökyüzü hep sarımtırak renkte. Binaların dış rengi bu yüzden hep kirliymişçesine kahverengi  renginde.

Oteller:
Güvenlik sıkıntısı nedeniyle temel gelir kaynağı olan turizmden bu günlerde sıkıntı yaşayan ve önemli bir gelirden mahsur kalan Mısırdaki 5 yıldızlı otellerin fiyatları 90-120 dolar arasında değişmekte . Yapacağınız pazarlığa göre fiyatı daha da aşağıya çekmek mümkün.

Şehir ve nüfus:
Kahire’nin 1340’lı yıllardaki nüfusu 500 bin iken, bugün nüfusu  20 milyonu aşmış durumda. Bu nüfus yoğunluğu ile Kahire, hali hazırda Afrika’nın en fazla nüfusa sahip kenti ünvanını taşımasına karşın, Üst gelir seviyesindeki insanların yaşadığı semtler de bile çöplerin etrafa saçıldığı, kirli sokak manzaralarının varlığı Kahire belediyesinin bu kente yaptığı en büyük haksızlıktı. Belediye hizmetlerinin ağır aksak sunulduğu anlaşılan bu kadim kentte umuyorum ki, sizler gittiğiniz de iyi belediyecilik örnekleri de sergilenmeye başlanmış olur. 

Paranın değeri: Mısır parasının değeri çok düşük. Döviz bürosunda bozdurduğum 100 dolar karşılığında 760 Mısır lirası aldım.

Dikkat edilmesi gerekenler;
1-Piramitleri ziyaretiniz sırasında, turnikeyi geçtikten sonra, düşman ordusu gelmişçesine üzerinize çullanan deve simsarları var. Kendilerine resmi turizm görevlisi diyerek sizi kandırıyorlar ( tecrübe konuşuyor ! ) Elinizdeki biletin bu kişiler tarafından alınmasına izin vermeyin. Bunlardan değil, asıl deve sahiplerinden tur alın. Sabrınız yettiği kadar pazarlık yapın. Yoksa devenin fiyatından daha fazla parayı tura ödemiş olursunuz. Pazarlığı yapıp fiyatta anlaşmadan deveye binmeyin. Piramit ziyareti sırasında biletleriniz hep yanınızda bulundurun ki kral mezarlarına girebilesiniz.
2-Şehrin en lüx semtlerinde bile, duvar diplerinde ihtiyacını gideren erkekleri görebilirsiniz. Mısır kültüründe bu çok normal. Kafanızı çevirip geçin gidin, görmeyin.
3-Trafik çok sıkışık. Özellikle sabah 9-10, öğleden sonra 14-15 arasındaki saatler aynı zamanda resmi çalışma saatlerine denk geldiği için o saatlerde yoğunluk olmakta. Trafikte ağız dalaşı yapan şoförlere şahit olacaksınız. Korkmayın, Mısır da küfür çok ayıp karşılandığından hiçbirisi o ağız dalaşında küfür etmiyor ya da bizdeki gibi arabanın arkasından levyeyi çıkarıp birbirlerine dalmıyor.
4-Şehir merkezinde yürüdüğünüz sırada, turist olduğunuzu farkeden bazı gençler turist rehberi olduklarını söyleyip  size yardımcı olmak isteyecek, ilgilenmeyin.  Ayrıca para almak için türlü yollara başvuracaklar dikkatli olun, kanmayın.
Mısır’a dair Kanaatim;
        Mısır’ın, Afrika ve Ortadoğu’nun birleştiği noktada olması nedeniyle, geçiş noktasındaki diğer ülkelerle (Balkan ve Kafkas ülkeleri, Mezopotamya bölgesi, Pakistan, Afganistan, Yemen ) aynı kaderi paylaştıklarını gözlemledim. İnsanoğlunun varlığı ile yaşıt olan, gücü elinde bulundurma ve dünyaya hükmetme isteği, dünya geçiş güzergahları merkezlerinden biri olan Mısır’da da halen sıcak bir şekilde yaşanmakta. 
         Siyasal istikrarsızlık nedeniyle, sürekli zaman kaybederek dünya sistemine entegre olamamak, buna koşut olarak gelen yoksul yaşam standardı bu ülke halkının büyük bir kısmı tarafından kader olarak kabul edilmiş gibi gözükse de, yeni nesil gençlerin dipten güçlü bir şekilde gelen özgürlük taleplerinin daha ne kadar ertelenebileceği sorusu ise Mısırın siyasal hayatının tam orta yerinde cevabını bekler halde sessizce durmakla birlikte, yakın gelecekte buna cevap verileceği yönünde hiçbir emare de ufukta görünmemekte.