Mesele sadece koltuk sahibi olmaksa…

Zor değil.

Yeter ki paranız olsun.

+

Siyahı, beyazı, metali, ahşabı…

Başlıklısı, başlıksızı, sabit ayaklısı, tekerliklisi, yatanı, yatmayanı…

Çok ama çok dahası;

Hint kumaşından olanı da var, ceylan derisiyle kaplananı da…

+

Hangisini isterseniz artık…

Bas parayı olsun senin.

Ama.

Lakin.

Bir de fakat.

O koltuğu alıp da ne yapacaksın?

Neticede.

Elde gezmez, çeyize girmez.

+

Ha, eğer kıçımın keyfi için diyorsanız, o başka.

O işi görür.

+

Bilirsiniz işte…

Şahsi malınız olarak değerlendirildiğinde, bir koltuğun meziyeti yalnızca bununla sınırlıdır.

Alırsın…

Ya balkona, ya bahçeye…

+

Ancak.

Şöyle de bir durum var.

Mesele bir koltuktan fazlasıysa…

Yani.

Bahse konu o koltuk…

Bir makama, bir mertebeye aitse, işler değişir.

Saygınlığı da…

+

Şöyle ki;

Makamın, mevkiinin bir ağırlığı, bir ciddiyeti vardır.

Hele hele bu makam kamudaysa çok daha fazlası…

+

O koltuktaysanız…

Gayet ciddi olmalısınız.

Eski tabirle oturaklı.

Öyle balkonda oturur gibi, makamı kıçınızla muhatap edemezsiniz.

Ya da başkasınınkiyle…

+

Her daim, her zaman…

Size yüklediği sorumlulukların bilincinde olmalı, lay lay lom olmamalısınız.

+

Ne bir eksik, ne bir fazla…

Dengede kalan terazi misali…

Ne karakteriniz aşağıya inmeli, ne de bulunduğunuz makam.

+

Talimat mı vereceksiz, egonuzla değil, size tanınan yetkiyle…

Biraz daha açarsak…

Kazara makama mı oturdunuz…

Efendim, benim keyfim böyle istedi, egom tatmine muhtaç, sabah evden çıkarken hanımla tartıştım, gece hiç uyumadım…

Dışarda kalacak bu hüner, mazeretler.

Geçeceksiniz yani.

Ha geçmediniz!

Koltuk dediğiniz tekerlekli…

Kayıp gittiğinde anlarsınız.