Yaşamak anlamlandırmaktır. Anlamlandırmak ise  arka planda birçok çalışmanın olduğu uzun bir anlam yükleme çabalarından ibaret.

İnsan tanıdığı ve bildiği sürece sever ve sevdiği müddetçe sahip çıkar; sahip çıktığı, benimsediği mevzularda taş üstüne taş koyar, bir fidan diker, bir adım atar.  Neden böyle bir giriş yaptığımı merak ediyorsunuz aslında. Söyleyim. Dünyayı daha yaşanılabilir kılacağını söyleyen, çocuklarımıza, gençlerimize daha güzel yarınlar bırakacağını iddia eden her bireyin dert edineceği şeyleri bende dert ediniyorum çünkü. 

Yaşamanın altın kuralı anlamlandırmaktır. İnsan soru sorduğu ve sorularına makul cevaplar alabildiği sürece yaşamanın tadına varabilir.

Doğru bir haber nasıl ki 5N1K sorularının cevaplarıyla muhkem bir hal alıyorsa yaşamak da bazı sorulara verilen anlamlı cevaplarla müspet yaşanır. Sorularımıza cevapların verildiği derya geçmiştir, tarihtir.

Devlet ve millet olarak hangi tarihi süreçlerden geçtiğimizi nerelerde ve ne şekilde yaşadığımızı bugüne kadar ulaşan yazılı kaynaklardan, mimari eserlerden ve sözlü anlatılardan edindik. Millet olarak büyüklüğümüzü Vişegrad da bulunan Drina köprüsünden geçerken Mimar Sinan’ı hatırladığımızda, Tahran’ın Rey şehrinde ki Tuğrul Bey Türbesinde dua ederken, uçsuz bucaksız bozkırlarda yer alan Bilge Kağan Yazıtını karşımıza aldığımızda, Selimiye camiinin ihtişamında, Nizamiye Medreselerinin tarihte bıraktığı izlerde görürüz.

Verilecek çok örnek var. Türk Milletinin karşılığı işte bu eserlerdir. Kök salmak, medeniyet olmak uzun yıllar var olmak üreten ve tahakküm eden toplumların harcıdır. Büyük insan olmanın asgari şartı üretmek, eser bırakmak hayatı kolaylaştırmaktır. Her dem yeni doğarız Bizden kim usanası diyen Yunus Emredir bizim medeniyetimiz. Kutadgu Biligde ki her bir satır bizim medeni birikimimizin örneğidir. 

Tüm bunları bilip de gururlanmayan kimse yoktur. Sokratesin zihin koridorlarımızı aydınlattığı meşhur mahkeme savunması olmasaydı, üniversite düzeyindeki kurumların banisi Eflatun olmasaydı Yunanlılar tarih sahnesinde yer almış herhangi bir devlet olarak yaşayıp gideceklerdi. Bugünkü varlıklarını ve vakarlarını entellektüel geçmiştekine borçludurlar. Milletleri millet yapan tarihi birikimleri, şahısları ve meydana getirdiği eserlerdir. 

Günümüz toplumlarının övünç kaynağı haline getirdikleri temel faktör inandıkları değerler üzerine inşa ettikleri kültür ve sanat programlarıdır. Çünkü kalıcı hale gelmek demek kalıcı eserler bırakmak anlamınıda taşımakta. Herkes tarihi derinliğin ortaya koyulan eserlerle ilişkili olduğunun farkında. Anlamlı ve anlamlandırılmış günler istiyorsak geçmişten aldığımız birikimin üzerine koyarak gelecek nesillerin övünç kaynağı haline gelecek eserler bırakmalıyız. Ve bunun tek yolunun da okuyan, düşünen, tefekkür eden herkesin elinden tutmaktan geçtiğinin de farkında olmalıyız.