Türkiye’nin yarım asrını çaldı terör. Çok canlar yandı, çok evlatlar babasız, ana-babalar evlatsız, kadınlar kocasız kaldı.

Türk milleti cesurdur, askerdir, kahramandır ama cesur askerlerin, kahramanların arkasında dimdik duracak, yalpalamayacak bir siyasi irade de gerekir.

Türkiye’nin terörle mücadelede elini güçlendiren en önemli unsur kim ne desin yıllardır devam eden tek başına iktidardır.

Eğitimde, kültürde, ekonomide beklediğimiz noktada değiliz maalesef ama terörle mücadelede alınan yol asla küçümsenemez.

Geldiğimiz noktada teröristler silah bırakacak. Bırakmasınlar da görelim diyesim geliyor.

Silah bırakma rutini işlerken terörle mücadele de kesintisiz bir şekilde devam etti.

Umalım bundan sonra gözyaşı olmasın, kan akmasın, analar, babalar ağlamasın.

Terörle mücadeleye harcanacak kaynaklar da yatırıma, üretime, kalkınmaya harcansın.

Bu süreçte en çok rahatsız olduğum husus sürecin başlama ateşini yakan Sayın Bahçeli’nin teröristbaşı için kullandığı “kurucu önder” ifadesi oldu.

Bir bildiği vardır belki ama benim için “önder” kelimesinin çok daha değerli anlamları var.

***

Yazımın bir bölümünde kültürden söz açıldı ya oradan devam edeyim.

On iki canımızı aklımın almadığı bir şekilde şehit vermişken neye hizmet ettiğini bir türlü anlayamadığım “kültür yolu festivali”nin devam ediyor olmasını da yadırgadım.

Hep söylüyorum. Kültür ve Turizm Bakanlıkları ayrı ol-ma-lı-dır, diye.

Şu festivalde yaşananların hangisi bizim kültürümüz Allah aşkına?

***

Trabzon’da büyük bir cami yapıldı. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Dolacak mı?

Özel bazı günler haricinde sanmıyorum.

Lakin dolmayacak diye cami yapmaktan imtina mı edelim.

Ya da camileri kuru kalabalıklarla tıka basa doldurarak “tamam şimdi oldu”mu diyelim?

Eğitim, kültür ekonomi dedim ya.

Kültüre kısaca değindim.

Camileri cami adabını, caminin, cem olmanın anlamını idrak edecek gençlerle süsleyelim.

Mevcut yarışmacı eğitim sistemimizde bu pek mümkün görünmüyor.

Çeşit çeşit okullara doldurduğumuz çocukların hepsini üniversite kapısına yığdıkça camilerimiz gerçek işlevini yerine getirmekten uzak kalacaktır. Tıka basa dolsalar da.

Bunlar da eğitime dair birkaç satırdı.

Hadi bir de ekonomi diyelim.

Sen ne anlarsın ekonomiden diyenler olacaktır. Lakin otuz yıllık meslek hayatını devletin ne vereceğini beklemekle geçiren herkes ekonomiden bir nebze de olsa anlar. Biz ekonomiyi masa başında değil sokakta yaşıyoruz.

Malum bazı belediyelerde soruşturmalar var. İç edilen paralar, çarçur edilen kaynaklar, gerçekler, iddialar.

Devlet ciddi şekilde, parti ayrımı yapmaksızın üzerine giderse garip gurebanın, fakir fukaranın yüzünü güldürecek o kadar kaynak israfının önüne geçer ki zenginliğimize biz bile şaşarız.

Partisi önemli değil bir milyona yapılacak bir su arıtma işinin başkana yakın -ya da kendisinin- bir firma tarafından dört milyona yapıldığını işitti bu kalaklar daha bugün.

***

Kulağımızın üzerine yatmazsak daha neler duyacağız.

Bütün bunlar Türkiye’nin Yazgısı mı?

Ne dersiniz?