Öncelikle Türk futbol camiasının — özellikle de İstanbul merkezli bakış açısını bir kenara bırakıp — bu iki takımı hem cesaretleri hem de dürüst mücadeleleri için kutlaması gerektiğini düşünüyorum. “Tırnak içinde adı büyük” maçların; güncel adıyla toksik mücadelelerle geçtiği ve futbol namına hiçbir şey vermediği bir dönemde, dün akşamki maç ilaç gibi geldi. Bu konu üzerinde alınması gereken büyük dersler var ama orası şu anki konumuz değil.

Göztepe, Galatasaray’la birlikte ligin en iyi ön alan baskısını yapan takımlarından birisi. Fizik kaliteleriyle birlikte katı oyun planları, son yıllardaki başarılarının rastlantı olmadığını açıklar durumda. Buna karşılık olarak Fatih Tekke, her zamanki oyun anlayışından vazgeçmedi ve cesurca geriden pas yaparak bu baskıyı defalarca kırdı. Üstelik bunu takımın en dinamik oyuncularından yoksun şekilde yaptı.

Yüksek baskıdan çıkabilmek üzerine konuşurken bu konuyu genelde oyuncu profilleri üzerinden okuyoruz. Fakat Fatih Tekke, maçtan sonraki açıklamalarında baskıya müsaade etmeyecek konumlanmalardan bahsetti. Anlıyoruz ki oyunun planlanması hususunda ustalık gerektiren bambaşka detaylar da var.

Kanat oyuncularından istediğimiz verimi alamamak, skoru bulma ve oyunu karşı sahaya yıkma konusunda en büyük sorun olarak görünüyordu. Dün akşam da tablo benzerdi; ancak kontra ataktan ve duran toptan bulduğumuz gollerle üç puana uzanmayı başardık.

Faul olmayan pozisyonda gördüğümüz kırmızı kart ve o pozisyondaki duran toptan yediğimiz gol, oyunun seyrini tamamen değiştirdi. Sahada çok olgun ve ne yapmak istediğini bilen bir Trabzonspor varken, eksik kalmanın getirdiği skoru koruma refleksi son dakikalarda yediğimiz baskıyı doğurdu. Aksi hâlde böyle kötü bir görüntü vereceğimizi düşünmüyorum.

Bütün bu kazanımların yanına koymamız gereken en büyük artı ise takım olma ruhu ve aidiyet hissi oldu. Son yıllarda taraftar, kendisiyle bağdaşmayan bir grubu sahada izliyordu. Bu sezon ise genç yaşına rağmen cesur, aidiyet duyan ve savaşan bir takıma sahip olmak, taraftara yeniden büyük hedeflerin hayalini kurduruyor.

Büyük hedeflere gözümüzü dikerken göz ardı etmememiz gereken durumlar da var. Ligin ikinci sırasına yerleşmemizi sağlayan puanları toplarken kritik anların payı oldukça büyüktü. Sezon başında kaleci performansıyla aldığımız maçlar oldu; direkten dönen toplarla kazandığımız karşılaşmalar oldu. Tüm bunlar olumlu iken övgüler dizdiğimiz bu ortam, yaşayacağımız yeni kırılmalarda yerle bir edilmemeli.

Tek sezonda yakalanacak bir şampiyonluk yarışından ziyade, uzun vadede inşa edilebilecek istikrarlı başarıların altını çizmek gerekiyor. Oyuncu tercihleri üzerinden bile yıkıcı olabildiğimiz reflekslerimiz, kaybedilecek kritik puanlarda tehlikeli bir boyuta ulaşmamalı.

Şampiyon olma hayalini, Avrupa kupalarında yarışabilen istikrarlı bir takım olma heyecanını hep birlikte yaşarken; son şampiyonluğumuzun sloganının “YANYANA” olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Yarınlara güvenle bakabilmek için, bu genç takımın ve yeniden hayaller kurmamıza vesile olan teknik ekibin arkasında güçlü bir duvar, sağlam bir dayanak olabilmek adına:

SAFLARI SIKLAŞTIRIN!