Bir toplumun aynası meydanları değil, birbirine verdiği selamdır. Aynı sokakta yürüyüp göz göze gelmemek için başını çevirenlerin çoğaldığı bir yerde, mesele yalnızca nezaket değildir; gündelik hayatın dili yavaş yavaş kaybolur. Bugün selamün aleyküm, dudaklardan düşerken hayatın içinden de sessizce çekiliyor.
Eskiden selam, kapıyı çalmadan önce kalbe varırdı. Bir sokağa girerken, bir dükkânın eşiğinde, bir sofranın başında… Kim olduğun sorulmazdı; selamın yeterdi. Çünkü selam, tanışıklığın ötesinde bir karşılaşmaydı. Bugünse selam, çoğu zaman bir beklentinin, bir hesabın giriş cümlesi hâline geldi.

Menfaat varsa selam var. İş düşünce hatırlanırız. Makam varsa yüzler yumuşar, ihtiyaç bitince bakışlar soğur. Aynı duvarları paylaşan ama birbirine yabancı kalan insanlar çoğaldı. Asansörde yere bakan gözler, sokakta kulaklıkla örülmüş mesafeler… Selam rahatsızlık sayıldı; susmak incelik zannedildi.

Oysa selamün aleyküm, “Benden sana zarar gelmez” demenin en sade hâlidir. Tasavvuf büyükleri selamı, nefsin geri çekilip gönlün öne çıkması olarak tarif eder. Kendini öne sürmeden var olabilmektir. Bu yüzden selam, karşılık beklemeden verilen bir gönül sadakası kabul edilmiştir.

Toplumsal çözülme de tam burada başlar. Selam kesildi mi muhabbet azalır; muhabbet azalınca merhamet zayıflar; merhamet zayıfladığında adalet bile ağır gelir. Bugün sorun, birbirini tanımayan insanlar değil; birbirini görmeye tahammül edemeyen hâllerdir.

Selam vermenin yerine suskunluğu koyduk, suskunluğun yerine mesafeyi. Tanımadan konuşuyor, dinlemeden hüküm veriyoruz. Selam vermek zahmet, görmezden gelmek tedbir oldu. Oysa toplum dediğin şey, kalın sınırlarla değil; küçük ama sahici temaslarla ayakta durur.

Bir selam, yabancılığı azaltır; aynı çatı altında yaşayanları birbirine yeniden hatırlatır. Yaşlıya hatırlandığını hissettirir, çocuğa dünyanın bütünüyle sert olmadığını öğretir. Yorgun bir insan içinse bazen günün en insani anıdır.

Belki de yeniden başlamamız gereken yer büyük cümleler değil. Küçük ama hakiki adımlar… Göz göze gelince kaçmamak, selamı hesapsızca verebilmek. Çünkü selam bir alışkanlık değil; insanı insana yaklaştıran en sade sözdür.

Unutmayalım: Selam vermek küçültmez insanı. Nefsi susturur, gönlü büyütür.

Ve evet… Selam sustukça, toplum konuşamaz.

SELAMÜN ALEYKÜM