Bu sosyal medya, klavye delikanlılığı ve yavşamaklığı diye yeni bir nesil doğurdu.

İnsanlar birbirlerine klavye arkasından cep telefonundan öyle şeyler diyor ki ki dersin hasmına yazıyor.

Sanki az sonra sokağa çıktığında meydan parkında, Uzunsokakta, Kalramanmaraş Caddesi’nde o insanla karşılaşınca üzerine saldırır.

Hiçte öyle olmuyor.

Karşılaşınca 32 diş sırıtmasıyla bir göz kısık, ukala bir söylem veya tavır.

Birbirleri hakkında Biz kardeşiz, ben onu çok severim taktir ederim her zaman örnek gösteririm diyen siyasetçiler, spor adamları, işadamları, gazeteciler, bürokratlar.

Klavye başında düşmana söylenmeyecek ifadeler kullanıyorlar.

Özellikle bizim meslekten birkaç tanesine rastladım.

Bu cemiyet seçimlerinde meslekte büyüğümüz dediğimiz kişilerin ortalıklara düşüp, birbirlerine ettiklerini görünce benim jenerasyonuma kurban olayım demiştim.

İşte bu yavşamaklı, sırıtmaklı, klavye arkasına eğilip ne dediğinden habersiz olan meslektekilere örnek olacağına ödlek, ördek olan kişilere şahit oldukça yine bizim jenerasyon iyi diyorum ve artık ehliyet yaşı gibi emeklilik yaşı gibi sosyal medya içinde bir yaş sınırı konulması gerektiğini düşünüyorum.

Yeni nesil derken gençlerden bahsetmiyorum ha, sosyal medyanın kullanım amacı ile, bu amaç dışında sırf orada olmak, konuşma zorunluluğu hissetmek, karşıdakinin hangi ruh halinde ne koşullarda kendi arkadaşlarıyla paylaştığı durumu bilmeden lamba gibi ona cevap verme yarışına giren, ille de ben bir şey demeliyim, her gün bir şey yazmalıyım duygusuna kapılan cahil cühale bir kesimin kafasına göre tuttuğunu, gördüğünü, duyduğunu ‘Dur şuna bir kaptırayım’ deyip giyecek pantolu yokken adamın mendilini eleştiren bir hal aldı işte sosyal medya mecrası.

Toplumda itibar görmeyen, tarihi eser niteliği kazanmış, hitap ettiği veya sadece onu tanıyan kişiler tarafından tescillenmiş, sadece tarihi eser olduğu için korumaya alınan, hizmet etmeyen, edemeyen, kimse tarafından değer görmeyen, sadece kendi ideolojisi ve masa arkadaşlarının pof pofladığı bazı isimler, özellikle dinazorus dediğimiz bazı maskaralar kalkıyor bu mesleğin genç ve onlardan daha hızlı, daha azimli, daha yürekli, daha coşkulu ve çağın getirdiği tüm dezavantajlara rağmen en iyi şekilde sahada koşturan kişilere oturdukları kahve lokallerden, kahvelerini yudumlayıp, sigaralarını içtiği kafeterya köşelerinden laf yetiştirmeye çalışıyorlar.

Tek amaçları dikkate alınmak, unutulmuşluğun, çağın gerisinde kalmışlığın, artık bu çağın hızına ve çağa gerekli haber anlayışına yetişememezliğin verdiği eziklik, aşağılık kompleksi, bastırılmış yenilmişlik duygusu…

Hem sallıyor meslektaşına, kardeşim dediği, öğrencim dediği adama, hem de gördüğünde 32 dişi ile sırıtıp, kıvırıyor.

Yazarken de şunu düşünüyordur kesin, bakayım bana bir şey diyebilecek mi, psikolojisi ile hareket edip, kendisinde cevap verildiğinde bak saygısıza abisine ne diyor söylemi ile onu camianın önüne atmak, demediğinde bak gördün mü bana bir şey diyemez ki o kimdir dünkü çocuk, diyebilmek için yapıyordur.

Birkaç dinazorus ailesinden kendi akranı da ona iyi ettin dedin mi, değme keyfine bir sigarada yakıp bir çay daha söylüyor.

Ne demek lazım Kocayan maskaralar diyeceğim, camiada kocaman çok saygı değer isimler, ağabeyler,

öğretici büyüklerimiz var o nedenle yine ben bir şey demiyeyim.

Mesleklerinin son demlerinde mutluluklarını törpülemeyeyim madem bu yavşamaklıkla mutlu oluyorlar varsın mutlu olsunlar.