İnsanlar, biyoloji biliminin temel karakteri gereği doğar, büyür, yaşlanırlar ve hayata veda ederler. İnsan yaşadığı sürece mücadele eder ve bu uğraşın en büyük zamanını da hayatta kalmak için doğaya karşı verir. Ancak, bu durum insanların yaşlanmasını engellemez ve canlı hayat yaşlandıkça enerji kaybeder ve belli bir süre sonra da savaşacak enerji, kuvvet ve takat bulamaz. İşte tam da burada toplumsal süreç gereği mücadele gücünü kaybeden insanların yerini arkadan gelen genç kuşak alıp, yaşlının bıraktığı yerden devreye girerek toplumsal aktiviteye devam eder.

Özellikle hane halklarında ve çekirdek aile yapısında ataerkil kültür de bunu gerektirmektedir. Yaşlanma lokal bir alan, bölge, ülke geneliyle ilgili olmayıp, dünyanın temel sorunudur. Onun içindir ki, üretim, pazarlama ve tüketim tamamen toplum için yapıldığından, tarım sektörü ve gıda güvenliği açısından en büyük tehlikelerden birisidir yaşlanmak. Ülkemizde bu anlamda çiftçilikle uğraşanların yaş ortalamalarının 58-60 yıl civarında olduğu bilinmektedir. Tarım zor bir uğraş olup, tüm mevsimleri kapsadığından sürekliliği kesintiye uğramamalı, zamanı gelince de değişim ve dönüşümlere de açık olmalıdır. Çünkü, her olumlu gelişmenin hayata geçirilmesi üretim zinciri ve tüketim açısından önem taşımaktadır.

Yani kırsalda tarımla uğraşan nüfus, yaşlanınca üretim ve verimlilik düştüğü için yeni teknolojiden yararlanma, gelişmeleri takip etme, iyi tarım uygulamaları, pazarlamada ürün yetersizliği, kırsalın kontrolü, kalkınması ve arz-talep dengesinin bozulması gibi zorlukların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Zira yaşlı nüfus başta olmak üzere bu tarz değişim ve dönüşümler konusunda çiftçiler pek de barışık değildir. Yaşlı nüfusun çok önemli bir kültürü olduğu için bu bilgi ve birikim, kuşaktan kuşağa aktarılan kadim öğretiyi ve mirası devralacak genç yeni kuşak kırsalda kalmayı istemediği için bu hazır bilgiler de yok olup gitmektedir.

Onun için ülkemiz, kırsaldaki üretim devamlılığının sağlanması ve kesintiye uğramaması felsefesini devam ettirmek için genç aile çiftçiliğine özel bir önem ve destek vermelidir. Tarımsal desteklemelerde pozitif ayrımcılıktan vazgeçilerek bu konuda seçim yatırımına yönelik tasarruflara da gidilmemelidir. Zira bu iki negatif durum devreye girince yanlışlar başlıyor, toplum zarar görüyor ve telafisi de mümkün olmuyor. Hatta ciddi bir finans kaynağı da heba olup gittiği gibi ortada üretilen bir şey de kalmamaktadır. Bu durumun en önemli örneği hayvan ithalatında görülmüş olup, gelinen aşamada geçmişte yapılan yanlışların yarattığı sıkıntılar görülmekte ve ülkemiz tarımı bu yükü kaldıramadığı için suni gündem sürüp gitmektedir.

Ülkemizde tarımdan uzaklaşan gençleri tarıma çekecek ve gelir getirecek projeler (bitkisel, hayvansal, su ürünleri, yöresel tarım ürünleri, tıbbi ve aromatik bitki üretimi ve bu ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi vb.) için gerekli finans destekleri sağlanarak, yaşlanan nüfustan gençlerin üretimi devralması teşvik edilmelidir. Buradaki temel sorunlardan birisi de, yıllardır çiftçilerin ürettiği; fındık, çay, tütün, ayçiçeği, pamuk, buğday, arpa ve soya fasulyesi gibi daha birçok ürün devlet tarafından satın alındığı için kırsaldaki üreticiler içinden girişimci çıkarılamamıştır.

Aslında devlet, bu durumu organize etme yerine sadece kentlerde sanayi ve ticaret odalarıyla diyalog içinde bulunup kırsala pek fazla imkân sağlamamıştır. Bu bağlamda çiftçiler üretmek istiyor ama hem devleti yanında görmek hem de ürününün devlet tarafından alınmasını beklemektedir. Bu yüzdendir ki pazarlama ve işleyerek satma noktasında üretici ürününü değerlendiremediği için çiftçilikten kopmaktadır.

Aslında çiftçi olayın üretim boyutunu çözme hususunda fedakârlık yapmakta, ancak pazarlamada yeterli donanıma sahip olmadığı için gençler de böyle bir işte yer almak istememektedirler. Bu durum ülkemiz için çok ciddi bir kaygı olup, olayın bir başka boyutu da genç nüfusuyla övünülen ülkemizde maalesef nüfusun giderek yaşlanmakta oluşudur.

Baştan beri sorunlar katlanarak arttığı için çiftçilerin tarımsal faaliyetlere katılımı da azalmaktadır. Kırsalda artması gerekirken azalan tarımsal üretim sonucu, çiftçinin eline geçen para ise aile ekonomisini taşıyamadığı için yaşlı kesim, kendilerinden sonra çocuklarının da tarımla uğraşmalarını istememektedir. Onun için gençler, sosyal hayat ile kaliteli yaşamı bulmak için şehirlere göç etmektedirler. Neticede kırsaldaki nüfus daha da yaşlanarak üretim de doğru orantılı olarak azalmakta ve ülkemiz de gıda ihtiyacı açısından daha bağımlı hale gelmektedir.

Kırsal tarımsal gücün üretimsizliği seçmesi, yaşları artan insanların emekli maaşı alma oranlarının artması, tarımdan uzaklaşmayı çoğaltmaktadır. Onun için, kırsalda gençlerin göç yolunu seçmeleri tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilemektedir. Zira üretimde devamlılık esastır. Bu bağlamda ekonomik getirisi olan ürünlerin devreye sokulması, tarımsal sanayinin ihtiyacı olan ürünlerin üretilmesi, kırsalın çekici bir kimliğe kavuşturulması; eğitim, üretim kültürü, toprağın ve üretimin önemi gibi hususlar konusunda kırsal yaşamın artıları mutlaka devreye sokulmalı, çiftçilik statü olarak cazip hale getirilmeli, yani itibar kazandırılmalıdır. Yoksa yokluk ve yoksulluğu kimse kabul etmez; gençler ise hiç kabul etmez.

Gençleri kırsalda tutmak için sosyal güvence ve yeterli ekonomik geliri elde etmeleri için imkân sağlanmalıdır. Yoksa ülkemiz açısından tarımsal üretimsizlik tehdidi daha da artarak sorun büyüyecek. Onun için, bir an önce gerekirse radikal önlemler alınmalıdır. Gençler kırsalda tutulmalı ve tarıma kazandırılmalıdır, bundan başka seçenek de bulunmamaktadır.