Dün akşamki galibiyetten sonra bugünkü köşe yazım için çok fazla yazdım çizdim…

Galip geldiğimiz günde eksiklerimizi fark edersek asıl kazanan olacağımızdan, Oulai ve Felipe Agusto’nun kullanıldığı pozisyonlardan, Onuachu’nun sakatlanma riskine kadar birçok konuya değindim. Ama biraz kitabın ortasından konuşmak gerektiği kanaati bende daha ağır bastı.

İki haftadır tribünlerin boş olması, taraftarın ilgisizliği tüm konuların önüne geçiyor.

Bilet fiyatları, trafik problemi, hava koşulları gibi sebepler konuşulurken şunu fark etmemiz gerekiyor; taraftar inandığı projenin peşinden gider.

Yönetim genç ağırlıklı ve büyük potansiyel barındıran oyuncularla başladığı bu yapılanmaya taraftarı inandıramadı. Çünkü söylemler ile icraatları birbirini tutmadı. Taraftar, bu yapılanmanın bir akıl ve plan ürünü değil, transferde alınamayan futbolcuların ardından oluşan bir mecburiyet sonucu ortaya çıktığını düşünüyor.

Diğer bir konu da maalesef Fatih Tekke ile ilgili. Tribüne gelen taraftarlar bile, hocanın istikrarla yükselen istatistiklerine rağmen; “Bu iş Fatih Hocayla olmaz!” sözünü çok cüretkâr şekilde kullanıyor. Bu durum bazen oyuncu tercihlerinden, bazen de hocanın söylemlerinden kaynaklanıyor. Ve böyle düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla.

İtidal, tekâmül, süreç, temkin gibi kelimelerin bu coğrafyada pek fazla karşılığı olmadığı kesin. Fakat şunu artık idrak edelim ki; Trabzonspor kendi hocasını, futbol aklını kendi içinden üretmek zorunda. Yoksa uzun vadeli planlardan bahsedemeyiz. Aklında başka takıma sunum hazırlamak olan insanlara bel bağlarız!

Sonuç olarak; yönetimin önce kendi inandırıcılığını geri kazanması ve taraftarı bu proje üzerinde konsolide etmesi gerekiyor.

Fatih Hoca da eleştirilere kulak verirken, tek başına mücadele etmek zorunda da bırakılmamalı.

Hızla tükettiğimiz futbol adamlarımızdan geriye pek bir şey kalmadı.