Trabzonspor’da yeni sezon hazırlıkları kamuoyundan uzak, sessiz sedasız bir şekilde devam ediyor. Başkan Ertuğrul Doğan, göreve geldiği günden bu yana, 2021-2022 sezonundaki tarihi şampiyonluğun temelinde yatan en önemli faktörün “erken ve planlı transfer hamleleri” olduğunu her fırsatta dile getirdi. Katıldığı her platformda, başarının sırrının sezon bitmeden yapılan planlamalar ve kamp dönemine kadar eksiklerin giderilmesi olduğunu defalarca vurguladı.
30 Haziran Pazartesi günü Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri’nde toplanarak yeni sezonun çalışmalarına başlayacak olan takımımızda, şu ana kadar tamamlanmış bir kadro planlaması göze çarpmıyor. Gündeme düşen haberlerden anladığımız kadarıyla yönetim bu konuda ciddi bir mesai harcıyor. Fakat biliyoruz ki, yeni sezon planlaması sadece kadro revizyonuyla sınırlı kalmamalı.
Futbolda başarının en önemli dinamiklerinden biri, taraftar gücünü doğru şekilde konsolide edebilmek ve yönetebilmektir. Bu noktada Trabzonspor yönetimi, ne yazık ki sınıfta kaldığını kabul etmek zorundadır. Taraftarı arkanıza almak sadece doğru transferlerle ya da popülist isimlerle mümkün değildir. Taraftar, inandığı bir projenin peşinden gider. Üstelik bu projenin kısa vadede başarı vadetmesi de gerekmez. Yönetim, yeni sezon planlamasında taraftar sosyolojisini de inşa etmeli; neredeyse hiç olmayan diyaloğunu güçlendirmelidir.
Ne var ki kulüp yönetimi, her kriz döneminde ısrarla sessiz kalmayı tercih ediyor; ardından bir transfer hamlesi ya da projeyle gündemi değiştirmeye çalışıyor. Bu stratejinin ne kadar sürdürülebilir olduğu ise tartışmaya açık.
Bu konuda birkaç örnek vermek gerekiyor. Pedro Malheiro’nun transferi açıklandıktan sonra, günlerce kulüp cephesinden hiçbir yetkili çıkıp bir plan, bir yol haritası sunmadı. Bu belirsizlik ortamı, Pina transferi netleşene kadar sosyal medyada adeta bir kazan kaldırılmasına neden oldu.
Bugün de benzer bir sessizlik, kaptan Uğurcan Çakır üzerinden yaşanıyor. Onunla ilgili ortaya atılan, İstanbul kulüplerine dayandırılan gerçek ya da spekülatif haberler karşısında yönetim yine derin bir sessizliği tercih ediyor. Uğurcan’ın Avrupa transferinin gerçekleşmediği ve takımda kaldığı bir senaryoda; bu sürecin doğurduğu fesat ortamının ileride açabileceği tahribatın önüne geçmek için hiçbir hamle göremiyoruz. Uğurcan ısrarla gitmek istiyorsa, yönetimin bu sessizliğine biraz anlam verebiliriz. Uğurcan da sessiz kalarak krizin tarafı olmaya devam ediyor. Fakat yönetim her krizi sessiz kalarak çözemeyeceğini bilmelidir.
Artık yönetim, takım ve taraftar üçgeninde birliğin sağlanmasının elzem olduğunu anlamak zorundayız. Bu konuda hepimiz elimizi taşın altına koymak durumundayız. Aksi halde her sezonu “yeniden yapılanma” başlığı altında geçirmekten kurtulamayacağız.