Teknoloji ve inovasyon, bir ülkenin geleceğinin şekillenmesine sebep oluyor. Bu alanda gelişmiş bazı ülkelerin ulaştığı nokta ile Türkiye’nin durumu karşılaştırıldığında, çarpıcı farklar ortaya çıkıyor. Bizim bu noktada örnek alabileceğimiz ülkelerin başında Japonya gelmektedir. Japonya ile kıyaslandığında özellikle patent başvuruları ve teknoloji ihracatındaki uçurum, Türkiye’nin neden bir “üretim ekonomisi” olamadığını gözler önüne seriyor.
Japonya, dünyanın en çok patent üreten üçüncü ülkesidir. Yılda yaklaşık 280 bin patent başvurusu yapılıyor. Üniversiteler ise sanayi ile iç içe çalışarak, akademik araştırmaların hızla ticarileşmesine sebep oluyor.
Japon akademik sisteminde patent, makaleden daha fazla değer görüyor. Hatta Tokyo Üniversitesi gibi kurumlar, dünyanın en fazla patent üreten merkezleri arasındadır. Japonya’da patent, akademik kariyerde büyük bir artıdır. Hatta bazı üniversitelerinde mühendis unvanı alabilmenin şartlarından biri Patent sahibi olmaktır.
Peki, Türkiye’de durum ne?
Türkiye, maalesef Yabancı Patentlerin Egemen Olduğu Bir Pazar;
Türkiye’deki patent başvuruları 2000 li yıllardan sonra belirgin derecede artış gösterse de yıllık yaklaşık 11 bin civarındadır. Bu sayınında %64’ü yabancı kökenli; yani ülkemizdeki her 10 patent başvurusundan 6’sı, uluslararası şirketler tarafından yapılıyor. Yerli başvurular ise sadece %36’lık bir paya sahip.
Bu durum, Türkiye’nin teknoloji ihracatında geri kalmasına sebep oluyor. Teknoloji İhracatındaki Uçurum:
Japonya’nın yıllık 150 milyar dolarlık yüksek teknoloji ihracatı var. Otomotiv, robotik ve yarı iletkenler gibi alanlarda dünya lideri.
Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracatı ise sadece 5 milyar dolar ki bunun çok büyük bir kısmı tek başına Bayraktar firmasına ait. Genel tablo iç açıcı değil.
Görünen köy kılavuz istemez Japonya ile Türkiye’nin ileri teknoloji ihracatındaki bu farkının en önemli sebebi patent üretimine dayanıyor.
Türkiye’de patent başvurularının düşük olmasının en önemli sebebi özelikle akademide bu işe gereken önemin verilmemesidir. Bununda başlıca iki sebebi var:
Birincisi; Türkiye’de akademik yükseltmelerde makale sayısı en önemli kriter. Patent sahibi olmak ise özendirici olabilecek şekilde çekici yapılmıyor.
İkinci sebep maalesef Türkiye’de akademinin pekçok yerinde hemen herkesin bildiği ama pekçok kişinin görmezden geldiği haksız yazarlık zorbalığının olmasıdır. Makaleyi yazan doçentlik ve profesörlük titrine haiz değilse kendi yükselmesini olumsuz etkilemeye sebep olur korkusu ile bu zorbalığa boyun eğmek durumunda kalabiliyor. Hatta başkalarının yazdığı makalelere ismini zorla yazdırıp üniversitesin de fazla yayın yaptığı için ödüllendirilenleri de mevcut. Bu ahlaklı! akademisyenlerden bazısı kendi bölümünde ismini yazmadan makale yazan Dr. Öğretim üyelerine tepki gösteriyor ki maalesef gereken tepkiyi almıyorlar. Bu durum, özgün araştırma yapma motivasyonunun kırılmasına sebep olmanın
yanında patent başvurusunun düşük kalmasına da sebep oluyor. Çünkü patent düşüncesi olan bazı genç akademisyenler doğal olarak başvuracakları patent içinde zorbalığa uğrayıp başkalarının haksız şekilde patente ortak olmasını istemiyor. YÖK ün acilen bu konuya el atması lazım.
Ne Yapmalı?
1. Akademik sistem patent üretmeye odaklanmalı. Tüm mühendislik alanları başta olmak üzere akademik yükselmelerde ulusal bir patent enaz 5 uluslararası bir patent ise enaz 10 scı makale puanına getirilmeli ki çekici olsun.
2. Mühendislik alanlarında doçentlik ve profesörlük atamalarında ayrı ayrı patent zorunluluğu getirilmelidir.
3. Yerli patent oranı artırılmalı. KOBİ’lere ve üniversitelere çekici patent desteği sağlanmalı.
4. Akademik etik çok sıkı takip edilmelidir. Haksız yazarlık iddiaları ciddi şekilde soruşturulmalı ve akademik unvanın alınması gibi caydırıcı cezalar getirilmelidir.
5. Üniversite-sanayi iş birliği güçlendirilmeli. Japon modeli örnek alınarak, akademik buluşlar ticarileştirilmelidir. Bunun içinde özendirme adına patentli ürünü seri üretim yapılıp uluslararası pazarda satılan akademisyenlere özel teşvikler getirilmelidir ki özellikle doçent ve profesörlük için bekleyen akademisyenlere başka şart aranmaksızın atamada öncelik verilmelidir.
Son Söz
Japonya, patent ve inovasyon odaklı kalkınma modeli sebebiyle teknoloji devi oldu. Türkiye’nin de bu yolda ilerlemesi için akademik sistemin ve Ar-Ge politikalarının kökten değişmesi şart. Aksi halde, aradaki farkın kapanması mümkün gözükmüyor ki güçlü bir milli ekonomi içinde buna çok ihtiyacımız var.
