Resmi maç seyretmeyi özlemişiz gerçekten.Gol yediğimizde ki acısı da,gol attığımızda yaşadığımız sevinci de farklı oluyor.

Dün akşam futbolla alakası olmayan apartman sakinleri yeni sezonun resmen açıldığını çıkarttığımız seslerden anlamışlardır.

Gelelim maça.

Skor İki sıfır olunca garip bıyığı,kırışık cildi ve gıcık gıcık gülen Kenga’ya bakıp 50 yaşına gelmiş adamı durduramadınız dedim.

Çok sinirlenince aklıma ilk gelen şeyler amacını aşıyor zaman zaman.

Ama yalan yok iyi futbolcu.Basit ve çok yerinde işler yapıyor.

Yetenekleri sınırlı olabilir ama bizim Abduş kadar kanat çırpmasına gerek kalmadan işini hallediveriyor.

Demek ki nerde ne yaptığını bilmek ve o tecrübeye sahip olmak yeterli olabiliyormuş.Böylece kendini gereksiz zorlamana,yormana da gerek kalmıyormuş.

Bu adama ikinci maçta çok dikkat etmek lazım.Ne yapacağını kestirmek zor.

Defans ile forvet arasına dün akşam nerdeyse 100 metre vardı.

Dar alanda kısa paslaşmalar filmini izleyeceğiz derken iki pası yapamayan bir takım görmek en kötü senaryolardan bir derleme yaptırdı bize.

Aklıma hazırlık maçlarında geriye düştüğümüz maçlar geldi.Yılmadan bir anda durumu eşitlediğimiz o maçlar da bizi umutlandıran oyunu özellikle ilk yarıda göremedik.

Trabzonspor takımını bir zamanların ünlü arap atı Yavuzhan’a benzetmeye başladım.

Rakiplerine hiç fark atmaz,son düzlüğe kadar hep bir yerlerde saklanır ama foto finişe burun farkıyla önde girerdi.Her atla farklı koşar,rakibinin durumuna göre ya hız rekoru kırar ya da yavaş yavaş birinciliğe koşardı.

Ben bizim takımın da böyle olduğuna inanmaya başladım.

Biraz abartacağım belki ama bu takım eğer Barcelona ile oynasın belki galip gelemez ama çok güzel işler çıkarır diye tahmin ediyorum.

Bu tespit çok güzel bir tespit gelmesin size.Takımda inanılmaz bir özgüven ve nasılsa yenilmem havalarının hakim olduğundan bahsediyorum.

Çok tehlikeli bir yerdeyiz yani.. Ya yıkıp geçeceğiz ve bu özgüvenle gelene gidene sahayı dar edeceğiz ya da Allah göstermesin tam tersi.

Oyunu geniş alanlarda oynamak şuan bizim için en büyük handikap.

Defansımız kendine bir çeki düzen versin laflarını geçip yerlerine bir o kadar daha transfer yapalı ve onlardan sonra da bir o kadar daha transfer yapalı ama hala genç Hüseyinlerden onbir kurarak sahaya çıkalı birkaç saat oldu.

Obi Mikel için karar vermek bir yana yorum yapmak için bile çok erken.Kampın yüzde doksanında olmayan birisinin takıma adapte olması için en az 5 maç oynaması gerek.

O yüzden dağınık bir ön libero ve Yusuf’tan sonra yaşanan kopukluk hemen atlatılabilecek,lafı bile edilmeyecek bir durum değil.Ama umutluyum ben.

Eğer o bölgede görev dağılımını iyi yapar ve hava toplarında ki hakimiyetimizi bu berbat durumdan bir tık yukarı çekebilirsek Ünal hoca’ya kulübede bir çok maçta Türk Kahvesi içmek nasip olabilir.

Bilmem farkettiniz mi ama ilk yarı seyrettiğimiz Ekuban ile ikinci yarı seyrettiğimiz Ekuban çok farklıydı.Bunu bize geçen sene de gösterdi bu çocuk.

Hügo ile oynadığı zaman çok daha verimli olmuştu.

İleride tek başına kalınca istenen performans alınamaz ama ona duvar olabilecek,pas alışverişine girebileceği Sörloth gibi futbolcularla çok can yakabilir.

Ben onu Umut Bulut’a benzetiyorum.Yanında oynayacak olanı da Gökhan Ünal’a.Yusuf’un yokluğunu bence garip gelebilir size ama Ekuban ile doldurmak lazım.

Koşan,yıpratan ve daha fazla gol atabilecek bir forvet arkası..Denemekte fayda var.

Bir parantezde büyük umutlar beslediğimiz Uğurcan’a açmak istemiyorum.Onu bir hafta önce evlendiği için bel altı eleştirilere daha büyük bir parantez açmak istiyorum.

Siz Uğurcan’ın performansını kıskanmaya devam edin.. 

Anlayan anladı.