30 yılı çoktan aşmış sürdürdükleri terör.
İnsanların sadece huzurunu değil,  geleceklerini de ellerinden almak için denemedik yol bırakmamışlar.
Devlet fabrika yapmış, yakmışlar.
Hastane yapmış, doktorunu dağa kaldırmışlar.
Okul yapmış, öğretmenini katletmişler.
Asker, polis,  sivil, çoluk-çocuk demeden sıkmışlar, sıkmışlar…
*
Ve bugün…
Aynısını yapmaya devam ediyor hastalıklı beyinler.
Yangın yerine çevirdiler ülkenin Doğusu’ nu.
Ne devlet kurumu tanıyorlar, ne işyeri, ne okul, ne de cami.
Ayrım gözetmeksizin vurdukça vuruyorlar.
Hastane basıyor, ambulans tarıyor, kendi halkını canından bezdirmek için, elinden gelenin çok daha fazlasını yapıyorlar.
Sözde, özgürlüğü için mücadele ettikleri Kürt Halkı’nın özgürlüğünü elinden alıyor, canlarına kastediyor PKK.
Kundakta ki bebeklerini gaddarca, kalleşçe, haince öldürüyor.
*
Devlet, bu gidişata dur demek için tüm gücüyle bölgede.
Masum vatandaşı ölmesin, sivillere zarar gelmesin diye teröre karşı haftalardır sürdürdüğü operasyonlarını azami dikkat ve hassasiyetle devam ettiriyor.
Zira dünyada hiçbir devlet, hendek kazan, yollara bomba tuzaklayan, sağa-sola molotof atan, elinde ağır silah olan, asker, polis, sivil demeden önüne gelene ateş açan teröristlere hiçbir şekilde müsamaha göstermez.
Velhasıl devletimiz, devlet olmanın gereğini yerine getiriyor.
Gereği yapıldıkça kan kaybeden PKK’nın destekçileri,  gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.

AKADEMİSYENLER (!) SAHNEDE
Bugünlerde “akademisyenler (!)” konuşuluyor Türkiye’de. 
Hani, şu malum bildiri ile gündeme gelenler.
Sayıları net değil, 1000 diyen de var, 1200 diyen de.
Belki duymayanınız vardır.
Onun için birkaç gün önce basında yer alan ve toplumda infial yaratan bildirinin içeriğini paylaşayım.
Güya , “Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’ da, Silvan’da, Nusaybin’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte imiş.”
Yine güvenlik güçlerimiz “ağır silahlarla vatandaşlarına (!) saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmekte” .
Yazının devamına tahammül etmek çok zor.
Özetle, tek taraflı kaleme alınmış olduğunu yazabiliriz.
Meğer bütün suç, güvenlik güçlerimizinmiş!
Cadde ve sokaklarda bombalar patlatmak suretiyle bebeklerin ölümüne neden olan PKK’nın ise bütün eylemleri meşru(!).
Vay be!
Ne günlere kaldık.
Gerçi, beyinleri karanlıkta kalmış bu akademisyenlerin aralarında yabancılar da olduğu için, yazdıklarına çok takılmadım.
Belli ki, birileri genetikleriyle oynamış.
Tanımadığım, bilmediğim ama kendilerine “akademisyen” sıfatını yakıştıran bu zatların, bu ülke için hangi akademik çalışmaları yürüttüğünü ayrıca merak ettim.
Özellikle, altına imza attıkları bu metin sonrası, kendileri için yazılan eleştirileri, köşe yazılarını inceledim.
Nitekim usta gazeteci, tarihçi ve yazar Murat Bardakçı’nın konu ile alakalı olarak köşesine taşıdığı araştırmasına şahit oldum.
Kendisi, 50 kadarının akademik hayatını mercek altına almış.
Sonuç, tam tahmin ettiğim gibi.
Kendilerine “akademisyen” unvanını yakıştıran bu kişilerin kayda değer hiçbir çalışması yokmuş.
Dolayısıyla öngörüm, onların bu bildiri ile meşhur olmak istedikleri yönünde.
Başkaca bir izahı yok çünkü.
Lakin içine düştükleri durumun vahametinin farkında değiller.
Bizim toplumumuz devletine fazlasıyla bağlıdır.
Varlığını her şeyin üzerinde tutar.
Dil uzatanı, önem verdiği bu hassas dengelerle alay edeni unutmaz, unutturmaz.
Hele hele bilimle uğraşması gereken kişilerin, işini gücünü bırakıp terör propagandası yapmasını asla kabullenemez.

BEKLENTİLER…
Kabul edilse de edilmese de bu bildiri sonrası ülkede bulunan bütün akademisyenler, toplum nazarında sorgulanır hale geldi.
Bu durumun düzelmesi için beklentiler, metnin altında imzası bulunanların ayrım gözetilmeksizin cezalandırılmasıdır.
Gerçi , Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’ da bu adamlardan memlekete bir fayda gelmeyeceğini anlamış.
Tavırları ortak ve net.
“Terör propagandası yapmanın gereği ne ise, kendilerine o yapılacak” diye bir açıklamaları var.
Muhtemelen açılacak soruşturma sonrası bunlardan çoğunun kamu içerisindeki görevlerine son verilecek.
Belirttiğimiz üzere, atılacak en doğru karşı adım zaten budur.
Onlar için hayırlı olur kanaatindeyim.
Zira işleri azalır.
Kalem tutması gereken ellerine silah alır, yetmedi dağa çıkar, terörün meşru hale gelmesi üzerindeki çalışmalarını yerinde devam ettirirler.
Sağlıcakla…