Türkiye’de kadın olmak zordur.
Öyle ki…
Her biri tek başına verdiği onurlu yaşam mücadelesinin öznesi konumundadır. 
Ve çok ilginçtir, alınlarının akıyla üstesinden geldikleri bütün mücadelelerin sonunda, ömürleri boyunca yakalarından düşmeyecek etiketin doğrudan sahibi olurlar. 
Mesela…
Türkiye’de kadın olmak; boşanmışsa dul, evlenmemişse evde kalmış, fazla gülerse oynak, biraz dekolteliyse hafifmeşrep, gezmeyi seviyorsa sürtük diye adlandırılmaktadır.
Kızmak yok!
Kabul etmek istemesek de durum böyledir.
*
Sözde; kadın bir erkekten geri kalırsa hanımefendi, öne geçerse feminist olur.
Bu sav toplumumuza yerleşmiştir.
Örümcekleşmiş, art niyetli beyinlerin ortaya çıkardığı bu saçma yargıların arasında öyle sıkışmıştır ki kadın, geleceği için tek başına karar veremez durumdadır.
Fikrini savunamaz, düşünemez, gülemez, hakkını arayamaz.
Sadece ailelerinden gördükleriyle sınırlı değildir psikolojik baskılar.
Sosyal yaşamları da farklı değildir.
Örneklendirecek olursak;
Arkadaşım Songül…
Trabzon’lu…
Bizim jenerasyon…
Kız çocuklarının okula gönderilmesinin hala tartışma konusu yapıldığı bu ülkede iki üniversite bitirmiş. 
Dürüst, ahlaklı, işinde gücünde bir hanımefendi…
İşyerimde karşılaştık.
“Köşende kaleme alırsan bi’şey paylaşmak isterim.” Dedi.
Yüzüne yansımış belli…
Nitekim başına geleni bayağı içerlemiş.
Dinlemek isterim dedim.
Başladı anlatmaya:
“Akşam saatleri… İşten çıktım. Meydan’da dolmuş bekliyorum. Durakta kuyruk... Biryandan yağmur, bir yandan soğuk… Önümde 7-8 erkek. Derken dolmuş geldi. Hücum etti herkes. Bana yer kaldı mı, diye başımı uzatınca şoför; Gel abla dedi. Ben de bindim. Arka koltuğa yöneldim. Sağolsun beyefendiler ortalarında yer ayırmışlar. Zar zor sıkıştım aralarına. Araba hareket etti. Yayıldıkça yayıldılar. Onlar yayıldıkça, ben küçüldüm. Oturmanın bir şekli var diyeyim, dedim. Baktım, edepleri ve mantıkları zaten dışarıda. Sustum… Tepki olsun diye ücretimi yüksek sesle uzattım, ama ne fayda. Her biri telefona yoğunlaşmış. Onlar kendi dünyalarında iken, bir an düşündüm. Acaba içlerinden birinin eşi veya kız kardeşi olmuş olsaydım, bana böyle mi davranırlardı? Trabzon insanı milliyetçi ve muhafazakârdır diye övünürüz hep. Boşmuş anladım. Zira, bir dolmuşta bir bayana adaplı davranan kimse olmadı. Son olarak, müsait bir yerde lütfen, dedim ve indim. Başka söze de gerek yoktu çünkü. Sana şunu söylemek isterim. Bayanlar olarak bizler erkeklerle eşit olmak derdinde değiliz. En azından dolmuşta ayrı olmak isterim.”
O yaşadı, ben yazdım.
Yorum sizin beyler.
Ama bir not düşmek isterim. 
Çok yazık…