Afetler sonrasında en sık görülen ruhsal bozuklukların Akut Stres Bozukluğu(ASB) ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olduğu söylenebilir.

DSM-5’te belirtildiği haliyle ASB tanısının konulabilmesi için, travmatik yaşantı olarak tanımlanan ölüm tehdidi, ağır yaralanma, cinsel saldırı ile doğrudan ya da dolaylı olarak karşılaşma durumlarından sonraki gelişen belirtilerin, bu olaylardan sonraki üç gün ile bir ay arasında gerçekleşmesi gereklidir. İstem dışı belirtiler(anılar, rüyalar, flashback yaşantısı, olayı anımsatan iç ve dış uyaranlarla ruhsal sıkıntı yaşama), olumlu duygular yaşayamama disosiyatif belirtiler, kaçınma belirtileri, aşırı uyarılmışlık belirtileri gibi farklı kümelerden toplam 14 belirtiden en az 9 belirtinin olması beklenmektedir. Bu belirtiler nedeniyle hayatın farklı alanlarında işlevsellik kaybı olması ve bu belirtilerin madde kullanımı ya da bir sağlık problemi nedeni ile meydana gelmemesi beklenir. Bu hali ile geçici olarak konulabilen bir tanıdır.

TSSB tanısının konabilmesi için, travmatik olayın üzerinden en az bir ay geçmiş olması gereklidir. İstem dışı meydana gelen belirtiler(anılar, rüyalar, flashback yaşantısı, olayın anımsatan iç ve dış uyaranlara ruhsal veya fiziksel kaygı belirtileri verme), kaçınma davranışı gösterme olumsuz bilişsel ya da duygu durum belirtileri gösterme, aşırı uyarılmışlık ve tepkisellik belirtileri gösterme gibi farklı kümelerden belirtilerin mevcut olması beklenmektedir. ASB’nda belirtildiği gibi belirtiler nedeniyle hayatın farklı alanlarında işlevsellik kaybı olması ve bu belirtileri madde kullanımı ya da bir sağlık problemi nedeniyle meydana gelmemesi beklenir. Dissosiyatif belirtiler gösteren alt tipinde süreğen depersonalizasyon ya da derealizasyon belirtileri mevcuttur. Gecikmeli başlayan tipindeyse belirtiler olaydan en az 6 ay geçtikten sonra başlar. (Amerikan Psikiyatri Birliği 2013).

TSSB ise travmatik olayın üzerinden bir ay geçtikten sonrasında konulabilen bir tanıdır. TSSB belirtilerinin azalıp artan bir biçimde dalgalı bir seyri izlediğini göstermektedir. ASB’nun TSSB riskini doğrudan arttırdığını söylemek her durumda mümkün değildir. TSSB gelişiminde risk yaratan durumların(kadın olmak ve düşük eğitim düzeyi), travmatik olay anına ilişkin özelikler (olay sırasında ortamda olmak), olayın sonuçlarına ilişkin özelliklerle (travmatik olaya bağlı fiziksel yaralanma sonrası tam olarak iyileşememe, yaralanmaya bağlı iş kaybı olay esnasında bir yakınını kaybetmiş olmak ve bu nedenle yasta olmak) ilişki de olduğu bilinmektedir. (Schnyder ve Cloitre 2015).

Özellikle uzun süren travmatik yaşantılar sonrası görülen “Karmaşık Travmatik Stres Bozukluğu” ilk kez Judith Herman tarafından kavramsallaştırılmış ve tanı kriterleri belirlenmiş ilk kez 1992’de yayınlanmıştır. Bireyin kimliği, kendiliğini ve sınırlarını algılamasında zorluklar, faille kurduğu ilişki de problemler ve ambivalans, fail dışında da kişiler arası ilişkilerini düzenlemede ciddi problemler, somatik ve disostayif belirtilerle şekillenen bir tablo olarak özetlenebilir. Alkol ve madde kullanım bozuklukları geliştirebilir.

Tehlike algısında değişiklikler meydana gelebilir ve bu nedenle yeni travmatik yaşantıların açık bir hedefi haline gelebilir. ASB tedavisinde ise psikoterapinin öncelikli olduğu TSSB tedavisinde de psikoterapinin ilk seçenek olduğu unutulmamalıdır.

TSSB tedavisinde ilk seçenek psikoterapidir ve farmakoterapi her zaman ikinci seçenek olarak yer almaktadır. Tedavi sürecinde travmatik yaşantılarla iligili psikoeğitim yapılması, bireyin terapiye hazırlanması ve utanç, suçluluk kayıp ve öfke de dâhil olmak üzere travmayla ilgili duygularında mutlaka işlenmesi önerilmektedir.

Kaynak: (Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları)