“19 MAYIS' da neymiş!” Diyerek, büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e burun kıvıranlara sesleniyorum:

Alın size 18 Mayıs!

- 600 sene cihana hükmetmiş koca Osmanlı, başkenti İstanbul’la birlikte işgal altına girmişti.

- Ordusu, askeri maddi manevi bitap düşmüş, günaşırı bozguna uğruyordu. 

- Bilim, fen, eğitim dipte… Anadolu’da doğru düzgün okul yok... Okur-yazar oranı ise sadece yüzde 10’du.

- Sorsan 13 milyonluk nüfusun 11 milyonu köyde yaşıyordu ama… Tarım ve üretimin ne anlama geldiği hakkında köylünün hiçbir fikri yoktu.

- Hastane yok, sağlık ocağı yok. Koca memlekette sadece 3 yüz kusur doktor, çoğu teyzeden nineden yetişmiş 140 ebe… Ve yalnızca 5 hemşire vardı. Sistemi olmayan sağlıkta durum bu olunca… Doğan her iki bebeğin biri ya doğarken, ya doğduktan hemen sonra ölüyordu. Çöküşün, yok olmaya yüz tutmuşluğun emareleri bi’ bunlar mı? Değil tabii ki… Bugün pandemi dediğimiz şey, o zamanlarda bir Covit-19 ile sınırlı kalsa ne âlâ! Nüfusun 6 milyonu sıtma, trahom, frengi virüsleriyle Allah’a emanet mücadelesini sürdürürken… 6 binin üzerinde köyde etkili olan sığır vebası yüzünden insanlar, tek zenginlikleri hayvanlarıyla birlikte patır patır ölüyordu.

- Sermayenin yalnız yüzde 16’lık diliminin Türk olduğu bu topraklarda… Biri ipek, biri yün, biri bez, biri deri işlemekle meşgul toplamda dört üretimi kıt fabrika ayakta kalmaya çalışırken… Şimdiki çatıların nostaljisi kiremit bile yurtdışından ithaldi.

- Kadına ‘insan’ demek argo kaçardı birader! En azından adını yazabilsin jestiyle okutulan kadınların oranı, sadece ve sadece yüzde 0,5’lerdeydi. 

- Yurtta ne sanat var, ne tiyatro ne de müzik… Sırf İstanbul’un belli yerlerini resmetmek için Danimarka elçisinden yardım istenmiş… Ve saraya torpille 20 yıllığına ressam ithal edilmişti.

- 20 yıl demişken… O dönemlerde zaman dilimi bile göreceli… Yoldan geçene saati sorsanız; Alaturka mı, zevali mi, grubi mi diye öyle tuhaf tuhaf, bön bön yüzünüze bakıyordu. Dahası var. Misal… Diyelim eltinizle aynı ayda doğdunuz… Hicri ve rumi takvimler birlikte kullanıldığından, siz doğum gününüzü Şubat’ta kutlarken, eltiniz Aralık’ta yaş alıyordu. 

- Dil yoktu dil! Sorsan Osmanlıcanın konuşulduğu topraklarda ağza alınan cümlelerin neredeyse tamamında, ağırlıklı olarak Fransızca, Arapça ve İtalyancadan devşirme kelimeler bulunuyordu.

- Geçte olsa matbaa geldi diye seviniyoruz ya hani… İbrahim Müteferrika’dan başlayan 150 yıllık süreçte basılan kitapların sayısı 417 (yazıyla: Dört yüz on yedi) idi.

Velhasılıkelam.

Bugün…

Osmanlı’yı dibe vurduran anlaşılması zor anlayış ve tembelliğin ecdadımıza yaşattıklarını görmezden gelip…

Atatürk’e…

Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin meşalesini tutuşturduğu 19 Mayıs 1919’a boş kafalarla sallamak kolay…

Sıkıysa tarihe bir sorun…

O konuşsun dinleyelim!

Kutlu olsun.