Sezon başı Trabzonspor, en az 10 transfer yaparak büyük hedeflerle başladığı bir sezonu daha hüsranla tamamladı. Avrupa’dan erken elenen bordo-mavililer, lige de çok çabuk havlu attı. Tek umut olan Türkiye Kupası'na da veda edilince biz taraftarlara “heba olan bunca emek” demek ve kendi kendimizi teselli etmek kaldı.
Şimdi her bir Trabzonspor taraftarı içine attığı, cebine koyduğu öfkesini çıkarsın. Eteğindeki taşları döksün. 15’e yakın transfer, üç hoca değişimi, sonuç yine hüsran! Peki kadro ne durumda derseniz, kalacak oyuncu sayısı üç mü, beş mi, yedi mi? Savrulan paralar da cabası. Yok yemeye var, vermeye misali! Ne bonkör kulübüz değil mi?
Peki tüm bunlar neden oluyor? İlk defa mı? Hayır! Gelin birlikte hatırlayalım... Sezon başı veya ara transfer döneminde yaşı geçmiş, işi bitmiş, kimin yaptığı belli olmayan, özellikleri aynı oyuncularla doldurulan bir kadro! Aynı bölgeye gereksiz sayıda oyuncu transfer ediliyor. Yetmedi, çoğu bir maç oynuyor, üç maç kenarda! Takım adeta revire dönmüş durumda!
Peki bunlar olurken yönetim ne yapıyor? Seyirci kalıyor. “Bir bildiği vardır herhalde” diyerek izliyor. En acı tarafıysa, teknik adama adeta takımla birlikte “anahtar” da teslim ediliyor. Bana göre en büyük sorun da budur! Bir teknik adam, hele ki Trabzonspor gibi bir kulüpte görev yapıyorsa, ona elbette karışılmaz. Tamam da o teknik adam da kulübünün ve takımının menfaatini baş tacı yapmalı. Yanlıştan yanlışa koşmamalı, egosunu tatmin etmeye çalışmamalı. Hayalcilik peşinde koşmamalı. “Ben öyle gördüm” deyip göle yoğurt çalmamalı. Zira doğru birdir!
Şimdi kıssadan hisseyle özetlemeye çalışalım: Gelecek sezon için daha genç, dinamik bir kadro kurulmalı. Bunun için de kulübün sırtını döndüğü gençleriyle barışması, Trabzonspor’un tarihine ve tarzına uygun bir kadro ve oyun anlayışı inşa etmesi gerekir.
Trabzonspor takımı hücum yapar, cesur oynar, dik durur, dikine oynar. Takım farkı gözetmeden yerinde kafa kaldırır, tepki verir. İşte kulübümüzün oyun anlayışı budur. Her gelenin arzusuna göre şekillenmez. Şayet bu çizgi bozulursa, sonuç bugün olduğu gibi olur: Aşırılığa ve hayal kırıklığına dönüşür.
Son sözüm Fatih Tekke’ye: Salih için “Bazen bir maç hayatınızı değiştirir” demişsiniz. Çok doğru söylemişsiniz de, o ‘bir maçları’ kim, ne zaman verecek?