Ben yok muyum ben!

Olur olmaz pasların kurbanı…

Kaybedilen her maçın taktik fakiri denilen o kötü oyuncusuyum.

Yanlış zamanlarda, yanlış yerlerde bulunmaların ustasıyım.

Bir yanı hep eksik bırakılmış, üstüne ‘yakışıyor’ bahanesiyle tamamlanmamışlardanım.

Ama!

Dostlar iyi bilir, ağzı çok sıkı adamım.

Hele ki sır verilince, anında öksüz-kimsesiz olanım.

Yokluğa ait o acı tat damağında yuvalanmışken, karnı tokla tebessüm edebilenim.

Mücadeleden kaçmayan ama zarar vermekten korkanım.

Sırf bundan mütevellit, zaferleri sürekli mahcup olanım.

Yani yenilenleri, üzülenleri, boynu bükükleri merak edenim.

O duygulardan mahrum kalanlar için de utanıp sıkılabilen, hatta kahrolanım.

Bir çift güzel söze, kasvetli havayı bertaraf edebilecek cilalı bir dörtlüğe her daim sancı çekenim.

Hiçbir şeyin yolunda gitmediğini bile bile…

Bozuk düzende kemirilen sağlam çarklar için üzüle üzüle… 

Her hikâyenin muhteşem, her karakterin mutlu bir sonla final yapacağını hayal edenim.

Devamı var.

Umutsuza umut taşıyan kaldırımların bedava kürek çekeni…

Kimsesiz, metruk, virane adreslerin kendinden kaçmış bekçisiyim. 

Girdiği her mücadelede tek başına bırakıldığı halde…

Yalnızlığını sadakatle terk etmeyenim.

Dahası var.

Bir acayip duygu adamıyım!

Misal, kemençesiyle coşturduğu horonda asla gözü olmayanım.

Ee, uzun lafın kısası üstadım…

Birbirini tanımayan insanların bir arada yaşamak/bulunmak zorunda olduğu yapayalnız bu kalabalıkta çıkmış, birilerinin seni tanımasını bekliyorsun!

Peki, benim çok özel ve bir o kadar semirmiş egolu, ilgiye aç değerli hemşerim.

Sen seni bilirsin de, merak etmez misin ben kimim?

Var git işine!

ARADA SUSMAK LAZIM

Bazen susmak…

Esasında söyleyeceğim çoktur ama…

Kelimelerimi ziyan ettiğinden…

Senin için değmez, demektir.

Bazen susmak…

Artık benden bu kadar.

Başını ellerinin arasına al…

Ve kendini biraz sorgula, demektir.

Bazen susmak…

Pusulan zıvanadan çıkmış…

Yanlış yolda ilerlediğinin farkına var demektir.

Hulasa.

Naif bir isyan, yanlışa kibarca başkaldırıştır bazen susmak.

Yazmamak da öyle.

Bazen bekleneni yazmamak…

Olan bitenin farkına varılamaması demek değil… 

Ambarı dolduracak mahsulün, biçilecek olgunluğa erişmesini beklemek demektir.

Maillere devam…

Sakın ola arayı açmayalım!