Bir varmış, bir yokmuş, Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, Pireler tellal iken develer berber iken,

Çok güzel bir ülkede, hayatı, doyasıya zevkli, heyecanlı ve yardımsever yaşayan, Arnavut taşlı, tulumbalı, köprülü mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. 

Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, mahallenin çocukları ile beraber olacakları anları iple çekerlermiş.

Oyun öncesi birlikte planlar yaparlar. Kavgada etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. 

Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.

OKULA YÜRÜYEREK GİDİLİRDİ

O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, Mahallelerde buluşarak giderlermiş. Onların yolunu merakla gözlemezmiş evdeki ahali. Kız çocukları, bebekleriyle uyur, erkek çocukları plastik arabalarıyla.

Her kız çocuğu, pamuk prensestir.

Cadının verdiği elmayla sonsuz uykuya dalmışlarken,  bir gün onları öperek uyandıracak prenslerini beklerler.

Kızlar büyünce ne olacaksınız sorusuna genellikle, 

Hostes, hemşire, doktor diye cevap verirlerdi.

Erkekler ise; Polis, asker, subay, pilot ,mühendis olmak isterlerdi.

Şimdiki ne olmak istersiniz hayalleri çok değişti çooook.

Pembe ve Mavi diye ikiye ayırmışlar oynadığımız oyuncakları...

Kızlarınki pembe

Erkeklerinki mavi olacakmış..

Bu kuralı kim uydurmuşsa halt etmiş.Bizim zamanın çocukları, Bilgisayarları, şehrin en iyi dershanelerini hazırlık kurslarını. Hamburgeri, interneti, akıllı telefonu, facebook'u intsangramı bilmezlermiş.

Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, köprünün üstündeki demir korkuluklarda oturmayı,

Bilirlermiş anket defterlerini ve hatıra defterlerini doldurup, sevgileri keşfetmeyi.

Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu, salepçi Nuri Agayı,

Pamuk helvacıyı,Elma şekercisini, Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaca kaçmayı, O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, kızlarla mektuplaşmayı, Torbalarla misket toplamayı, gıcırı ve köfte(eski) olanı ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem "kapış"ı) 

Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini Paramparça Red Kid'leri İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini,

Üç korner bir penaltıyı Üzerine apartman yapılan top sahalarını, tek kale yapılan 5 de haftayım 10 da biter maçlarını, Sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını

Taşınanların kırmızı kamyonlarını, 

İlk ergenliği, boylarımızın mezureyle ölçülmesini, bakır sobalı hamamlarda beyaz sabunlarla yıkanmayı

Hey dergisini 

Ses dergisini

Hayat dergisini,

Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini,

Mahallede kendi kendine mühendislik yaparak icat ettikleri bilyalı arabaları Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı, yorgancıyı, fırfırlakcıyı, tabaklı uçurtmacıyı,Limonatacıyı,Şıracıyı,Seyyar lahmacuncuları,

Evlerin arkasındaki odun, kabuk ve kömür depolarını, Yakan topun yakışını. Top oynarken adam alırken, adım hesabını, 

iki çocuğu en iyi arkadaşla takası, Mantarlı gazoz kapaklarını, 

Yaldız kazımayı, golden sakızlarından çıkan artistlerle, çarp beş

Böl sekiz oynamayı.

Yandaki mahalle ile alınan kavga randevularını, her kavganın çıkarttığı kahramanını ve ödleğini. 

Kan kardeşliğini, İp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü 

Mahallenin çocuklarıyla sinemalara, Trabzonsporun şampiyonlukları tesbih tanesi gibi dizdiği, efsane olduğu yıllarda ellerimizdeki tükürük köfteleriyle, Gündüz maçlarına Avni Aker’e gitmeleri.

Bilet bulamayanların bende gelebilirmiyim ağbi deyip kuyruktaki biletli ağbilere kaynak yapmaları.

İstanbul’a Ankara’ya o yıllar gidip gelenleri gördüğümüz zaman, hayret dolu bakışlarımızla, bak bu adam dün, İstanbul’dan geldi demelerimizi. Esnafların (genellikle Terziler) Mal almak için İstanbul’a gidecekleri zaman vitrinlerinin ön camlarına mal almak için İstanbul’a gitmiştir, bir hafta kapalıyızdır yazılarını,

Çelik çomağı, kırılan camlar için toplanan paraları,

Açık hava sinemalarını, frigo buzu

Silik seksek çizgilerini…

Bir gün önceden hazırlanan lükslerimizle bıldırcına çıkmaları,Serum lastiklerinden Kuş lastiği yapmaları,

Allahın emri peygamberin kavliyle kız istemeleri,

Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. 

Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış. Mahallenin kızlarına dışarıdan gelip asılanlara fırsat vermemek için çok mücadele etmişlerdir. Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme, kısa zamanda zengin olma, falan derken, herkesin yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile baş başa kalmış.

Çocukları mı? 

Çocukları şimdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar. Anneleri-babaları onları çok seviyor. Bela kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyorlar, Hafta sonları hep beraber ailecek hiper alışveriş merkezlerine gidiyorlar.

Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor (Pes doğrusu) Çocuklar, trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini cep telefonlarından izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı, sayısal, sözel, yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri ,"Windows" işletim sistemi, onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor.

Ve şehrin dışındaki ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak, mahalle çocuklarını bekliyor.

Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz, güvenlikteki ev çocukları.

Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış denize tek başına gitmemiş, lastikli donlarını kayalara vurup kurutmamış,lunaparkları bilmemiş zamane çocukları...

Ne enterasandırk i,,, şimdiki nesile şanslı diyorlar.,oysaki bir o kadar da yanlızlar...Yanlızlık onları bir odaya hapis etmiş.

Çimlere basmamış,Yaktıkları ateşte Közde mısır yapmamış,

Hamsiyi ızgaraya dizerken elleri soğuktan donmamış,Kar topu oynamamış,Kardan adam yapmamış,Tabaklı ve sıçan Uçurtması yapmamış, uçurmamış, Zamane çocukları.

Çok şansızsınız çoook...

Yanlızlık..,mağlup edilebilir bir hastalıktır, 

çareside...,kız erkek farketmez arkadaşlıklar kurabilmek, 

Herbiri yaşayan ve yaşatan sokaklara  inmektir.

Nihayetinde.,,,,

Hayat bir çay

İnsan ise bir şeker,

Karıştırdıkça

Hayattan zevk aldığınızı sanırsınız,

Oysaki hayatın sizleri erittiğini çay bitince anlarsınız.

Bir varmış bir yokmuş.

Her yolcudan, 

bu fani dünyada hoş bir seda kalmış.

Gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış herkes payına düşen elmayı almış.