Sene 1937-38… Yazların genelde sıcak ve kurak, kışların sık sık soğuk ve yağışlı ama baharların mutlaka kanlı, cinayetli, ölümlü geçtiği topraklar…

DERSİM…

Gazeteler öyle bir görev üstlenmiş ki o zamanlar! Önce bir düşman yaratılacak ardından tüm yapılanlar meşrulaştırılacak! 1937'de basılan gazetelerde yalan bol. Dersimli aşiretler bir araya gelmiş de, devlet çok meşgul, fırsat bu fırsat demişler de… Devlete dönüp demişler ki, "Buraya köprü yapmayın, sizin istediğiniz kadar vergi de veremeyiz, pazarlık yaparız haaa!" diye esip gürlemişler de! Sonra… Sonrası acı… Sadece erkekler için değil, kadınlar ve çocuklar için de!
Herkes sustu da senelerce, bir gün geldi şahitleri itiraf etti. Tıpkı İhsan Sabri Çağlayangil gibi! "Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden bunları fare gibi zehirledi" diyor Çağlayangil anılarında.
Bir asker anlatıyor: "Komutan mermi pahalı kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk.
Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük."
Ama basına göre her şey yolundaydı.
Asayiş berkemaldi. Huzur vardı ülkede, huzur! Şimdi de ülkece bu acıyla, bu cinayetle, bu vahşetle yüzleşmeye çalışıyoruz. Yapmak yüzleşmekten kolay geldi bazılarına!
Böyle işte… Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini bile tartıştılar ülkede! Lakin Doğan Medyası ve türevleri medya tartışılamadı senelerce.
Bunlar üzerinden neler kurgulanmadı ki! O zaman unutulan, unutturulan sorumluları 70 sene sonra hatırlıyoruz! Hesap verecek olanlar var. Yarattıkları acıların hesabını verecek olanlar!

HABERTÜRK... MÜLDÜR...

Habertürk gazetesinden Meriç Müldür… Bir haber yayınlıyor.
UEFA'dan gelen belgeye, belgede yazmayan şeyleri ekliyor. Başlık koyuyor: "Kupanın iadesi mümkün değil." Hemen ardından Demirören'in gazetesi Müldür'den alıntı yapıyor: "UEFA 2010-
2011 sezonunun şampiyonunu açıkladı…"
Haber adı altında, kurgu hazır, senaryo hazır… Müldür'ün söylediğini doğru kabul edersek, akla sığmayacak bir durum oluşuyor. Müldür diyor ki… UEFA hem "Fenerbahçe şike yaptı" deyip 2 sene ceza veriyor. Hem de "Kupa iade edilemez" diyor.
Yani Müldür'e göre UEFA diyor ki… "Şikeyle kupa alırsan, bu senin hakkındır!" UEFA böyle bir mantık kurgulayabilir mi Müldür? Raporda ne yazıyor Müldür? Neden talimatla haber yapıyorsun?
Raporda yazmayanı yazmış gibi göstermek gazetecilik mi?
UEFA'yı sizin Federasyon mu sandın?
UEFA en fazla "Yetkim yok" diyebilir. Raporda da onu diyor. Peki, bu dosya şimdi nereye gidecek sence?
O gideceği yerde kim kurtaracak senin ağabeylerini?
UEFA güvenilir olmasa da, inan sizin Federasyona benzemesi mümkün değil Meriç Müldür. Bir kere UEFA şikenin cezasını azaltabiliyor ama Federasyon var olan şikeyi tamamen yok edebiliyor! Sonra da teşekkür ve alkış bekliyor!
Dedik ya, senaryo hazır… Halka düşündürülmek istenen düşündürülüyor.
Tabii içinde Trabzonsporlular'ın bulunmadığı bir 'halk'a!
Haberin yalan olması mühim değil. Ahlak kuralları da önemsiz.
Gerekli algı yaratıldı, gerekli yerlerden alkış ve başka şeyler alındı ya, yeterli!
Yıllar boyu izlemedik mi biz aynı senaryoyu? Hiç ders almadınız mı?
Geçmişte de yaptınız… 17 Haziran 1937İsmet İnönü konuşur, gazeteci yazar: "Dersim tamamen boşaltılacak ve burada Bakanlar Kurulu izni olmadan kimse oturmayacak…"

SONUÇ…

Şikeye destek veren, kamuoyu yaratmak için çalışan ve kendini gazeteci olarak adlandıranlar… Meriç Müldür veya Bedri BaykamCan Dündar ya da Cengiz Çandar… Sizler… Bilin ki bu mücadele bitmeyecek.
Bilin ki diz çökmeyenlerin mücadelesi hiç bitmeyecek. Bir şehrin, bir camianın, intihar eden gençlerin, çocukların, babaların ruhu ağlatıyor bizi. Her gün ağlıyorlar! Her gün.
Her gün. Her gün.
Hadi bakalım!
Siz ve ağalarınız… Bugün de Trabzon'u boşaltın… Şimdi unutulursunuz ama ilerde hesabı sorulacak!