Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Kabul etsekte etmesekte yaşlanıyoruz maalesef.
Biz yaşlanırken de, doğanın tabiatına uygun bir şekilde umutlarımız, gelecekten beklentilerimiz ve hayallerimizde yaşlanıyor artık.

Üstelik eskisi gibi çocuk da değiliz
geriye de dönemeyiz.

Evet, bugünkü gençlerin sahip olduğu pek çok şeye sahip değildik belki ama o zamanın şartlarıyla yokluğu, varlığa çevirmeyi iyi bilirdik.

Ne bilgisayarımız vardı, ne de cep telefonumuz.

Lewi’s, Lee, Adidas, Puma, Nike, Benetton, Coton , Vakko dan çok istesekte giyemezdik.

Mc Donald’s, Pizza Hut, King Burger’de karnımızı doyurmaz,
Starbucks’ta kahve içmezdik.

Süpermarket, AVM, kredi kartı, bankamatik, barkod,
On line, USB nedir bilmezdik.

Televizyonumuz siyah beyaz ve tek kanallıydı ama akşam olsada karşısına geçsek diye zamanı iple çekerdik.

Elektrikler ve sular sık sık kesilirdi, raflarda binbir türlü yiyecek ve içecek markaları da yoktu.

Sabah , akşam ,
Girdiğimiz, Tüp gaz,
Sana yağı, sigara, çay, şeker, kuyruklarından ziyade,
Trabzonspor maçları için de bir gün öncesinden bilet kuyruklarına girerdik , gençliğimiz kuyruklarda geçti ama yinede yılmadık, çünkü mutluyduk.

Avukat petroçelliyi,
kaptan Onedını,
vadideki hayatı,
köle isaurayı,
heidiyi ,
peteri seyrederken günün yorgunluğuna dayanamaz gözlerimiz kapanır uykuya dalardık.

Yarın olur, akşamki dizi nasıl bitti diye birbirimize sorardık.

Sizide unutmadık,
Ayşecik,
Sezercik
Yumurcak,
Ömercik.

Kezban Paris'te, turist Ömer İspanya'da meşhur şapkası ve selamıyla.

Meğerse ne dolu dolu yaşamışız. Çocukluğumuz, gençliğimiz aksiyon filmlerini aratmamış çok hareketli geçmişti.

Geriye dönük baktığımızda çok çabuk büyüdüğümüzü iş işten geçince anladık.

Saftık ama aptal değildik.

Arkadaşlarımızla selâmlaşırken kafalarımızı tokuşturmazdık.

15 yaşındaki genç kızlara bayan, tanımadığımız yaşlı beylere ukalaca dayı demezdik.

Cumartesi günleri de bir hevesle okula giderdik.
Haftada altı günümüz okulda geçerdi.
O yıllarda kantinlerde sadece simit ve elvan gazozu satılırdı. Kalabalıktan kuyruğa girip alamazdık bile.
Yeni nesile anlatsan bunları bilemezler, bilselerde anlayamazlar.

Ne günlerdi o günler tadı damağımızda kalmıştı resmen.

Okullardaki müfredat programları ağırdı ama hakkından gelirdik,
üçüncü sınıftayken “kerrat cetvelini” ezbere bilirdik.

Merhametliydik, Paylaşımcıydık.

Aynı zamanda da
çok şanssızdık.
Bizim nesil yaşamı boyunca darbeler , muhtıralar, savaşlarla büyüdü resmen.

Hiç unutmuyorum 12 Eylül 1980 cuma gününde ehliyet imtihanım vardı
18 yaşındaydım.
Bir heyacanla sabah erkenden kalkıp ehliyet imtihanına girecek ehliyetimi alacaktım.

Kapıya çıkınca iki silahlı asker nereye , evine geri dön darbe oldu deyince bütün hayallerim yıkılmıştı.

Hey gidi günler!!!
Ehliyet demişken o zamanlar öyle kolay kolay ehliyet alınmazdı en az ,iki üç dosya yakanlar vardı.

Ehliyetlerimizde , amatör ve profesyonel diye ikiye ayrılmış siyah deri kaplı çok sayfalı küçük defterlerden ibaretti.

Okurduk; Dünya’da olup biten her şey bizi ilgilendirirdi.

Geleceğe ümitle bakardık,
Ayakabıları atmaz,tamire götürürdük.
Bazen tamirci otur bekle derdi.

Konak camiinin karşısında ayakkabı tamircisi
Nizam Akbaytürk eniştemiz vardı, büyük halam Melahat Kandaz Akbaytürkle evliydi
Yedi çocukları vardı.

Rahmetli halam 14 yaşında gelin gitmişti o yıllar yokluk yılları savaş yıllarıydı ekmek karneyle verilirdi.
Gaz lambasıyla evlerimizi aydınlattığımız siyah beyazlı yıllar !!!!
Güzel günlerdi bee!!!

Ne zorluklarla ve emeklerle yetişmiş yedi çocuk.
Allah rahmet eylesin her ikisinede.

Nizam enişteyi izlerken kösele nedir, falçata nedir,çivileri nasıl çakıyor,nasıl dikiyor, öğrenirdik.

Daha bir çok şeyi böyle izlerdik.
Örneğin kapları kalaya götürürdük.

Pazarkapıda , yanıbaşımızda yemciler vardı, atlı arabalar gelip oradan yem ve saman alırlardı.
O yıllar mahalle aralarında taşımacılık at arabalarıyla yapılırdı.

Siyah önlüklü beyaz kolalı yakalıkla okula gittiğimiz günler, cumhuriyet Bayramı'nda elimizde Türk bayrağıyla korteje katıldığımız ve tabiiki klasikce bizim okul birinci geldi diye sevindiğimiz ,siyah beyaz yıllar belki geride kaldı ama
o bayram coşkularını yüreğimizde her zaman yaşatmaya devam ettik.

Kızlarımız binbir özenle anneleri veyahut ablaları tarafından örülen örgülü uzun saçlarıyla, uzun siyah önlükleri ve yaka mendilleriyle hepsi birden aynı elden süslenmiş gibiydiler.

Mahalle aralarında plastik toptan maç yaptığımız günler, beş de haftayım onda biterdi.
Üç korner bir penaltıydı.
En iyi oynayan iki kişi aynı takımda yer alamazdı.
Topu patlatan parasını öderdi.
Anne Baba çağırıncada maç biterdi.

Birdir bir ,uzun eşek oynadığımız, oynarken kahkahalar attığımız ve mutluluğumuzu paylaştığımız arkadaşlarımız.

Çoğumuz aşırtmalı pantolanla geziyorduk. Tuvalet ihtiyacımız için bile eve gitmiyorduk.
Gidersek annemiz bir daha bizi sokağa bırakmaz diye korkuyorduk.

Biz çocuklar kasaba gittiğimizde etlerin nasıl doğrandığını,

Mandıraya gitiğimizde ineklerin nasıl sağıldığını görürdük,öğrenirdik.

Bir şehrin önemli mekanlarından bir taneside Tavuk göğsü ,kazandibi ve Muhallebicileridir.

O zamanlar sevgililer muhalebicide buluşur bu muhteşem tatlıları yer ve sinemaya öyle giderlerdi.

Yazan bestekar ne güzel yazmış !!!
Şu dünyada sevgi büyük bir ihtiyaç,
Herkesle dost ol herkesle arkadaş,
ömrümüz geçiyor bak yavaş yavaş.

Şimdi siz gençler o daracık ekranlarda hayatınızı renkli zanediyorsunuz ya!!! yanılıyorsunuz.

O telefonlardan kurtulmanız gerek ama yakayı kaptırmışsınız bir kere.

Eğer sevgi bir çiçekse,
Saygı onu koruyan saksıdır.
Çiçek solmaya başlamışsa,
Dikkat edin!!!
Saksı mutlaka çatlamıştır.

Çünkü biz sevginin gücüne inanıyorduk

Demekki !!!!
Sevgi Neydi.?
Sevgi Emek demekti...

Halâ daha tüm yüreğimizle sevginin gücüne , başaramayacağı hiç bir şeyin olamayacağına inanıyoruz.

Hey Arkadaş !!!!
Sana sesleniyorum
Eskiden oturduğun o mahalle var ya,
orayı özlersin.
Çocukluğunu ve gençliğini özlersin...
Senden gidenleri özlersin.
Artık işe yaramaz deyip de çöpe attığın,
Yada birine verdiğin
Oyuncaklarını özlersin.
Geride bıraktığın insanları özlersin.
En kötüsüde ne biliyormusun ???
Elinden bir şey gelmez,

Sadece Özlersin!

Kalın sağlıcakla...