Yoksulluk çok boyutlu bir kavram olup, kişinin temel haklarına olan erişimlerinin, ihtiyaçlarını karşılamada çektikleri aşırı sıkıntıların yanında; ekonomik, sosyal, politik ve kültürel hakların engellenmesine yönelik toplumsal bir olay yani bir "Travmadır".Aslında yoksulluktan bahsetmek ve bir yoksulla konuşmak bile tüyler ürpetici olduğu halde bu olayın derinleşmesi aynı zamanda yoksul sayısının gittikçe artarak toplumu sarsacak boyutlara ulaşması ise 21.yüzyılın yüz karasıdır.Bütün gününü patates yiyerek geçinen , sadece makarna ile beslenen ve her üç öğün yeerne iki veya bir öğünle yetinmek insan hakkının kırılma noktasıdır.
Pandemi ile birlikte yoksulluk yerini açlığa bırakırgen panteminin sonlanmasıyla herşeyin normale döneceği beklentisi toplumda ağır basmaktaydı.Ancak bu beklenti boşa çıkarak kriz dahada derinleşti.
Çocuklarını geç kahvaltı yapsın diye geç uyandıran ve okula giderken beslenme çantalarına akşama kadar idare etsin diyerek iki dilim ekmek koyan annenin yerinde hiç kimse olmak istemez.Çocuğuna süt, mama, bez bulamayıp ve yine çocuğunu ısıtamadığı halde intihar eden anneler için hangi kelimeyi kullanmak sorunu çözer.Hadi işsizler çok büyük gazap içinde kıvranırken, çalışan insanların dahi geçinemez duruma düşmesi nasıl izah edilecek.Ev kiraları 2500- 3000 tl.iken rakamların bir anda astronomik seviyelere yükselmesi toplumda kabullenilemez ve hatta geleneksel kültürümüzde olmayan üzücü olaylara dönüşmektedir.Bu garipliğin önlenemeyişi yoksulluğu tetiklerken toplumda ayrışmak gibi tehlikenin ayak sesleride yükselmektedir.
Aynı zamanda düzenli bir işte çalışan ülkemiz insanları ve kendilerini bir ölçüde şanslı hisseten ailelerin çocukları için yarına devredecekleri, bir süreklilik güvenceside artık ellerinden kayıp gitmektedir.Yani geçmişte kriz günlük çalışan güvencesiz insanları vurmuşken, şimdi ise düzenli bir ışte çalışan aileleride vurmuş, kimi borçlu olduğu için evini işini kaybetmiş kimide tüm birikimini kaybeterek yoksullaşmıştır.Artık insanların sürekli günlük temel ihtiyaçlarını konuşuyor olmaları, sürekli bu konuda beslenme giderlerini kısıtlamaları sonucu, oluşan psikolojik çöküntü travmanın boyutlarının vahametini göstermektedir.
Durum bu haldeiken 250 gram bebek mamasının 50 tl.olduğu bu ortamda bu ihtiyaç karşılanamıyorsa ülkemizin geleceğinde söz sahibi olacak bu jenerasyonun neler yapıp neler yapamayacağını düşünmek bile korkunç bir olay olarak karşımızda durmaktadır.Yani beslenme eksikliğinden dolayı sağlıksız bir nesilin arkamızdan geldiği herkesin malumu olup,bütün araştırmalar ortaya koymaktadırki anne yetersiz beslenmişse ve çocukta bu beslenme eksikliği devam ediyorsa,gelişim sonucu bir çok bozukluklar ortaya çıkmaktadır.Artık sağlıklı veriler olmadığı için durumun vahameti tam olarak görünmemekte , belki şeffaf olunsa(Partiler her seçim öncesi yaptıkları veya yaptırdıkları yüzlerce anket gibi , derin yoksulluk konusundada anket ve araştırmalar yapmalıdırlar.) önceden önlem alınarak sorun çözülebilir.
Ancak, yoksulluk politikalarında yenilenmeye gitilmemesinin sebebide bu örtülü düşünceden kaynaklanmakta yani toplumsal sorunun bilinmesi istenmemektedir.Şayet içinde bulunduğumuz bu açlık yoksulluk ve yoksunluğa önlem alınmazsa yeni nesil bizim geleceğimiz olacağı için durumun derinliğinin yaratacağı çıkmaz çukurunu şimdiden görmek imkansız değildir.Ülkemuzde bu tür sorunlardan dolayı, 15-18 yaş arası çocuklarda BODURLUK oranı 0/0 4.6 çok zayıf olanların oranı 0/0 5.6 ve obezite oranı ise 0/0 8.6 civarındadır.Yani bu ciddi bir sorun olup, bu çıkmazdan kurtulmak için ilkokul çağındaki bir çocuğun günümüz koşullarında günlük beslenme maliyeti 60- 70 tl'yi bulmaktadır.Ancak bu maliyeti karşılayamayan milyonlarca aile varken işin temeli soruna radikal bir insan hakkı ve sosyolojik açıdan yaklaşılmaması olayıdır.
Şayet çocuk okul beslenmesini iyi alıyorsa okul terklerinin 0/09 oranında azaldığı çalışmalarla sabit olmasına karşın, hala bu husus düzeltilmemektedir.Daha açıkcası yoksulluk içinde büyüyen bir çocuk 30 yaşına kadar yoksul ise ömür boyu yoksul kalma riski çok fazladır.Bu durumda o kişinin bir takım iş yerlerinde asgari ücretin üçte biri kadar ücret almaya mahküm olmaktan başka seçeneği olmayacaktır/bulunmayacaktır.Yoksulluk bu şekilde kronikleştikçe kuşaktan kuşağa daha ağırlaşarak devam etmesi neticesinde,toplumda ciddi sosyal bozulmalara sebep olması büyük olasılık taşımaktadır.Dahası gelinen aşama öyle ürkütücü boyutlara ulaşmışki, ASKI'DA ekmek ve diğer gıda maddeleri ile askıda fatura dönemi başlamıştır.İstenmeyen bu süreç sadece askıda olayının dışında akşamları pazar artıkları içinden sebze toplamaya hatta daha vahimi ahlak sınırlarını zorlayan, olayların giderek artmasıdır.
Bu üzücü travmaları görmek, duymak ve toplumun sürekli gerilmesi yerine, yoksulluğu sadece gelir üzerinden değil, bireylerin hane içindeki durumları açısından ele alıp,hane temelli bir politika oluşturmalıdır.Aynı zamanda insan hakları esasına dayanan çocuk ve kadın hakları temelli bir politika acilen oluşturulmalıdır.Onun içinde bütünlüklü bir şekilde TOPLUMSAL AİLE SİGORTASI hemen devreye sokulmalıdır.Bu bağlamda üç oradan beş buradanla geçinmek insanları ayakta tutmaz ve yarı aç yarı tok diye bir yaşam olmaz aynı zamanda sürdürülemez.Geceyi, gündüzü ve yarını düşünerek sürdürülebilen bir insan hayatı düşünülemez olsa, olsa bu tür hayat bir gazaptan ibaret olur.
NETİCE OLARAK;
İnsan onuru açısından askıda umuda ve hayata bir an önce son verilmeli ve hiç kimse yatağa aç susuz girmemelidir.Kısacası, yoksulluğu önlemek ,
azaltmak ve yoketmek için insanların ne yaşadığını, hangi psikoloji içinde olduklarını ve ileride onları nelerin beklediğini iyi tespit edip,bunlara çözüm bulacak politikalar üretilmelidir.Yoksa yoksulluğun büyük resmi önümüzde daha büyümeye devam eder ve BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESINİN ÖNCESİNE DÖNMEK ZORUNDA KALIRIZ.