3 Temmuz sürecinden en olumsuz etkilenen ve telafisi çok zor zararlar gören takım şüphesiz Trabzonspor'dur. 2008-2009 sezonunda Ersun Yanal hocayla çekirdek kadrosu oluşturulan takım 2009-2010 sezonunun ikinci yarısında doğru ellere ( Şenol Hocaya ) teslim edilince önce Urfa'da Fenerbahçe'yi yenerek Türkiye Kupasını aldı. İki hafta sonrada Ligin son maçında hiçbir iddiası olmamasına rağmen, oynaması gerektiği gibi oynayarak, kazanması durumunda şampiyon olacak olan Fenerbahçe ile berabere kalıp, bir  dakika sevindirerek, şampiyonluktan etti. Bu sonuçlar ve oynanan futbol geleceğin habercisiydi sanki ve 2010-2011 sezonununa Trabzonspor İstanbul Olimpiyat Stadı'nda Süper Kupa müsabakasında Şampiyon Bursaspor'u 3-0 yenip kupayı alarak süper bir başlangıç yaptı.

Türkiye Süper Lige de fırtına gibi giren takım, sezonun ilk devresini takipçileri Bursaspor'dan 5, Fenerbahçe'den 9 puan önde, 42 helal puan ile lider kapattı. Sezonun ikinci yarısında da tüm dış güçlere karşı ( irdelenen Penaltılar ) istikrarını sürdürerek, 40 puan daha alarak toplam 82 helal puana ulaştı. İkinci devre Bursaspor'un erken havlu atması ile yarış Fenerbahçe ile devam etti. Sezonun birinci devresinde 33 puan toplayan Fenerbahçe, sanki sihirli bir el dokunmuş olacak ki ( malum sihir ) ikinci devre topladığı 49 puan ile toplamda 82 puana ulaştı ve averajla sezonu şampiyon tamamladı. Sezon sonunda Trabzonspor tarafı yapılanlar karşısında oldukça üzgün ve öfkeli idi. Fenerbahçe'nin maçları seyredilirken Bucaspor -Eskişehirspor - Gençlerbirliği - Ankaragücü - Beşiktaş - Sivasspor maçlarında bazı tuhaflıklar olduğu futboldan anlayan herkes tarafından görülebiliyordu. Hakem kararları ile Trabzonspor'un puanları gasp edildiği gibi yine aynı hakemler Fenerbahçe lehine düdük çalmaktan çekinmiyorlardı ve sonuçta 17 maçın 16 sı kazanılıp yalnız bir maçta berabere kalınılarak pek olağan olmayan bir başarı ile şampiyonluk kazanılıyordu.
  Bu tür oyunlarla 1996 ve 2003 sezonlarında da şampiyonlukları çalınan Trabzonspor tarafı sesini duyurmaya çalışıyordu ama nafile. Çünkü köydeki tüm gözler kör olmuştu. Bu kadar körün olduğu köyde de görmek suçtu. Tüm Körler görmedikleri veya görmek istemedikleri gibi gören gözlere de sert çıkıyorlar ve günün moda lafı     " susun ve alkışlayın " diğer moda lafı " aslında bu sezonun iki şampiyonu var " gibi sözlerle durumu geçiştirmeyi tercih ediyorlardı. 82 helal puan topladığı halde şampiyon olamayan ve Şampiyonlar Ligi'ne direkt olarak katılma hakkı elde edemeyen Trabzonspor'da ise adeta yaprak dökümü yaşanıyordu.  Egemen ve Selçuk başka takımlara gideceklerini, Umut da ayrılmak istediğini açıklıyor, Şenol Hoca'nın çağrısına uymayarak disiplinsizlik yaptığı için gönderilen Jaja ile beraber takımın iskeleti bozuluyor ve adeta omurgası çöküyordu.
Sonrasında 3 Temmuz operasyonu ile polis ve savcılık tarafından ortaya çıkarılan ve 16 ncı Ağır Ceza Mahkemesi Kararları ile tescillenen malum süreç. Onca maçın sonucunu değiştirmek üzere yapılan manipülasyonlar. Gerçekler ortaya çıkınca hakkı teslim etmemek üzere kurulan düzen. Olayın üzerini kapatma çalışmaları ve nihayet iki yıl sonra top UEFA'da. Şimdi herkes merakla UEFA kararını bekliyor. UEFA'dan gerekli cezalar çıkar mı?  Yoksa orada da bir manipülasyon olabilir mi?  Herkes suçun sabit olduğunu biliyor ama gerekli cezaların verileceğinden emin değil. Diyelim UEFA cezayı verdi. Bu sefer içerde ne olacak? Hak teslim edilecek mi? Şüpheli. Yeni bir süreç daha yaşanabilir. Fakat hiç kimsenin şundan endişesi olmasın: Eninde sonunda ama UEFA, ama FIFA, ama Mahkeme tarafından hak sahibine teslim edilecek. Belki süreç uzayacak fakat mutlaka sonunda hak yerini bulacak.                          

 İşte sorun da tam burada başlıyor aslında. Kupanın ve tazminatların Trabzonspor'a verilmesi hakkın tam teslim edilmesi anlamına geliyor mu? Şimdi başa dönelim. 2010-2011 sezonunun ilk devresini 42 puanla lider bitiren Trabzonspor ikinci devrede malum kişilerin manipülasyonu olmasa sezonu en az 20 puan farkla şampiyon bitirir ve şampiyonluğunu haftalar öncesinden ilan ederek Şampiyonlar Ligi'ne DİREKT katılma hakkı elde ederdi. Bu durumda mevkiilerinde Türkiye'nin en iyileri olan oyuncuları takımdan ayrılırlar mıydı? Şampiyon bir takımın oyuncusu olarak Şampiyonlar Ligi vitrinine çıkmak varken ligi orta sıralarda bitirmiş Avrupa'da oynama hakkı bile kazanamamış takımlara bedelsiz giderler miydi? Aklı ve mantığı ile hareket eden hiç bir futbolcu elbette gitmezdi. Şampiyonluk gelirleri kasasına girmiş ve aylar öncesinden Şampiyonlar Ligi'ne DİREKT gideceği belli olan yöneticiler bu gelirlerle çok iyi transferler yapmazlar mıydı? Zaten iyi olan takım yapılacak bu transferlerle Avrupa'da da başarı kazanmaz mıydı? Oradan gelecek gelirlerle de hiçbir mali sorunu olmayan takım, ligde üst üste şampiyonluklar kazanmaz mıydı?  Bu soruların cevabı kocaman bir EVET dir.
 Şimdi süreç sonunda verilecek kupa ve tazminatlar yukarıda sıraladığım olası başarıları geri getirecek mi?  Hadi hukukçular bunları da tazminat olarak hesapladı ve yıllar sonra bunlar da verildi diyelim. İnsanların sevinçleri, gururları, mutlulukları? Onlar ne olacak? Trabzonspor sevdalılarının bu duygularını tazmin edecek para var mı yeryüzünde? Bu manipülasyonları yapanlar, örtmeye çalışanlar, hakkın sahibine verilmesini geciktirenler, hak çalıp yediniz. Kul hakkı yemek günahların en büyüğüdür. Bunların hesabını nasıl vereceksiniz? Kendi taraftarlarınızı da kandırdınız ve kandırmaya devam ediyorsunuz. Kendinizi kurtarabilmek için milyonlarca Fenerbahçe taraftarını kendinize kalkan yaptınız. Bu kadar günahla nasıl yaşayacak ve nasıl gideceksiniz? Ahirette yakanızda o kadar çok el olacak ki!!!! "Yazık size" diyebilmek bile içimden gelmiyor.