Çok uzun yıllar öncesine gitmeye gerek yok.
Yakın tarihe bir baksak ve kıyaslasak dünle bugünü.
Zaman öyle çabuk geçmiş ki geriye dönük bir bakmışız çocukluğumuzu yaşayamadan büyümüşüz.
Çok değil elli sene öncesi ben on üç yaşındaydım.
Orta okul birinci sınıfa karma okulunda başlamıştım.
Tabiri caizse
O günler aklımızın yeni yeni kestiği günler.
Kıbrıs Barış harekatı olalı bir yıl olmuştu.
Amborgolar koyulmuş, hepimiz için yokluklar ve kuyruklarla dolu günler başlamıştı.

Kıbrıs Barış harekatı öyle bir rüzgar estirmiştiki,
Etrafımıza baktığımızda adı Kıbrıs'la başlayan,
Kıbrıs lokantası, Kıbrıs kıraathanesi, kıbrıs temizleme, Kıbrıs bakkaliyesi ve Kıbrıs züccaciyesi adı altında sıra sıra işletmeler açılıyordu.

Kıbrıs Barış harekatı yüzünden
Çocukluğumuzun bir kısmı Tüpgaz, akaryakıt, sanayağı gaz, ekmek kuyruklarında geçsede,
O yıllarda Trabzonspor maçları için girdiğimiz ve saatlerce beklediğimiz bilet ve maç kuyruklarını da unutmayalım lütfen.

Trabzonsporun o hafta kendi evinde maçı varsa pazar gününden bir gün öncesi erken yatar,
Sabahın ilk ışıklarında Avni Akerin yolunu tutardık.
Sahillerimiz henüz bozulmamış, denizimiz kirlenmemişti.
Ganitadan, pazarkapıdan, farozdan, uzun kumdan denize giriyor, tombul Kaya'nın dibinden midye çıkartıp paslı tenekelerin üzerinde pişirip afiyetle yiyorduk.
Belki bir çok şeye zorluklarla ulaşıyorduk

Ama, yine de çok mutluyduk
değilmi.
Okulumuz Trabzon'un en kalabalık ortaokulu'ydu
Ses, gürültü,
uğultu halinde beynimizi adeta delip geçiyordu.
Öğretmenimizi ders anlatırken dinlemek için süper güçlere sahip olmamız gerekiyor du.
Sınıflarımız hayli kalabalıktı.
Teneffüsler de kantine gitmek bile mümkün olmuyordu.
Ama, yine de çok mutluyduk değilmi.
Bir gece yattık sabah kalktık ki seksen ihtilali olmuş. Bütün yönetime askerler el koymuş siyasi oterite yok olmuş,
askeri rejim ve sıkıyönetim günleri başlamıştı.

Okula gitmek, sosyalleşmek için uçarak gittiğimiz Trabzonspor maçlarından sonra,
En büyük eğlencemiz olan sinemalara gitmek bile zorlaşmıştı.
Hatta ve hatta üç kişi yan yana yürümek bile yasaktı.
Mahalle kültürümüz henüz yok olmamış apartmanlar kat kat dikilmeye başlanmamıştı.
Kamu kurumlarında ve bankalarda hesap kitap işleri facıt marka makinelerle yapılıyordu.
Uçakla seyahat etmek öyle her baba yiğidin harcı değildi.
Uzaya giden astronotları
Siyah beyaz görüntüsü cızırtılı Rus kanallarından izliyorduk.
Muhammed Ali Clay henüz boksu bırakmamıştı.

Liz Taylor ve Richard Burton yeni evlenmiş,
Alman futbol Milli takımı her dönem katıldığı Avrupa ve dünya şampiyonasın da nedense hep şampiyon oluyordu.

O yıllarda telaffuz edilen
Dünya kupasında herkes birbiriyle maç yapar ama Almanlar final oynar sözü hala daha geçerliydi.
Ama, yine de çok mutluyduk değilmi.
Siyah beyazlı yetmişli yıllardan, seksenli renkli yıllara geçişide yaşamıştık.
Çocukluğumuzdan gençliğimize uzanan yol aksiyonlarıyla birlikte çok hızlı geçiyordu.
Seksen üç yılında askere gidiyorken
otobüsün radyosu açık gündeme dair haberleri dinliyoruz.

Yurt genelinde yapılan seçimlerle artık
Askeri rejimin yerine sivil hükümet kurulmuş ve Turgut Özal'lı günler başlamıştı.
Askeri rejimli yıllarda aklınıza gelen her şey yasaktı.
Rahmetli başbakanımız Turgut Özal
işe önce bu yasakları kaldırmakla başlamıştı.
Yabancı menşeli İçki, sigara, kullanmak yasaktı.
Üstünüzde on dolarla yakalandığınız zaman cezası çok büyüktü.
Rahmetli Özal yasaklı Sanatçıların yurt dışından ülkeye geri dönmesine bile öncülük etmişti.
Televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi ve hatta ve hatta bulaşık makinesi bile lüx olmaktan çıkmıştı.
Her şey yavaş yavaş yoluna giriyor olsada,
üst üste gelen zamlarla bunalmıyorduk da değildik yani.

Ama, yine de çok mutluyduk değilmi.
Her zeminde normalleşme yolundaki adımlar sivil idareyle hızla atılıyorken
Biz çocuktuk ne zaman büyüdük farkında bile değildik.
Ne olursa olsun,
Ama, yine de çok mutluyduk değilmi.
Babaannem derdi ki,
İki yakayı bir araya getirmek için,
yakalar birbirine denk olmalı.

Zaman ilik, sen düğme,
Gerisi nasıl olsa çözülür.
Sakın olmadı diye boynunu bükme,
Gökten ne yağdı da toprak içine çekmedi.
Başına ne geldi de
insanoğlu hakka yürümedi.
Her şey nasip, kısmet oğlum.
Olacağı varsa olur,
olan zaten senin alındaki yazındır.
Hayır, her zaman kolaydan değil,
bazen zor yollardan gelir.
Her gelende vardır bir hayır diyen,
buna inanır, bunu bilir.

Sabır arıdır, meyvesi tatlı.
Yakalarımız da birbiri üzerine katlı.
Olmuyorsa koyu ver gitsin.
Ne zamanı kayıp et,
ne kendini günaha sok.
Can sağken, ömür selamet olmalı,
Vallahi üç günlük dünyada,
gönlünün,
acılara karnı tok olmalı.
Alem denk getirdi de bir tek
sen mi denk getiremedin.
Ne olacak sa olsun,
bitecek ne varsa,
bırak kendi yolunda bitsin.

Hayatı Yaşa boş ver yaşı, başı,
yüzündeki çizgileri, saçındaki beyazları.
Kaç bahar daha göreceğin meçhul ömründe,
fazla kurcalama hayatı.
Gül gülebildiğince,
sev sevebildiğince,
yaşa yaşayabildiğince.
Çok çabuk geçen yıllar içerisinde
neleri kazanıp, neleri kaybetsekte hepimiz yinede çok mutlu olalım olurmu !
Kalın sağlıcakla...