Üretim ve kişi başına ulusal gelirin artmasıyla birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel yapının değişmesi bir başka ifadeyle bir ülkenin yapısal niteliklerinin olumlu anlamda yukarı trend çerçevesinde değişimidir kalkınma; Burada esas olan ekonomik kalkınma olup, yatırım yapma, teknoloji geliştirme, eğitim ve beceri seviyelerinin artırılması, altyapının geliştirilmesi, ekonomik politikaların etkinliği, serbest ticaret ve dış yatırımlar gibi konuları içerir. Kalkınma ile gelişme birbirlerinden ayrı kavramlar olup, büyüme sadece milli gelirdeki nicelikli artışı ifade etmekle birlikte, kalkınma ise, üretim ve teknolojide oluşan gelişmelerle birlikte ekonomiyi ve sosyal gelişmeleride içerir. Bu bağlamda iktisadi gelişmenin sosyal ve kültürel şatları, kalkınmadaki yeri gözetilerek insan kaynaksız düşünülmesi olanaksızdır. Onun için bir yandan eğitim ve öğretim kalkınmanın gerektirdiği nitelikte ve sayıda yetkin ve üretken elit insanlar hayata hazırlanırken, bir yandan da insan gücü ve zekasının da iyi bir şekilde kullanılması kalkınma için hayati önem taşımaktadır. Eğitim en büyük yatırım ve sosyal bir planlama olup, öğretimin işlemesini ve devamlılığını sağlam bir temele dayandırarak yurdumuzun yetişmiş insan gücünün gereksinimini belirlemek, yani insanın yeniden üretilmesini temin etmek ve bunu hayata geçirmek en büyük yatırımdır.

Bu temel ileriye yönelik iyi bir şekilde projeksiyonlandırıldığında ülkemizdeki iş gücü fazlasının planlı bir şekilde organize edilmesi daha kolaylaşarak başarılı bir şekilde tatbiki sağlamlaştırılacaktır. Bu şekilde Türkiye sanayileşmeye gidilmesi gibi müthiş bir işi gerçekleştirilecektir. Ancak bu başarıyı yakalamak için yapılan bir çok gereksiz harcamalar kısıtlanarak, eğitim ve kalkınmaya endeksli çalışmalara ve genç yaştaki gruplara aktarıldığında işler daha kolaylaşacaktır. Bunun içinde etkin bir eğitim sonunda (Felsefe ve Mantığında içinde yer aldığı) kalkınmanın temeli olan Master plan kriterleri çerçevesinde ülkemizde kullanılmayan insan gücüde harakete geçirilmiş olacak ve bu durum bir zaruret halini alarak, gelenekselleşmenin de rotası belirlenecektir. Kalkınma planlarında öncelikli olarak kırsaldan başlamak ve buradaki gizli iş hacmini kullanarak idare ile kırsalın yerleşik topluluklarının iş birliği sağlanmalıdır. Böylece olayın önem kazanması yani gönüllü bir teşkilatlanmanın hayata geçirilmesi önem taşımaktadır. Bunun yanında küçük toplum birimlerinin teşebbüs gücünün geliştirilmesi yani girişimci üretilmesi köy, kent ve çeper mahallelerde karşılıklı yardımlaşma ile desteklenen bir çalışma anlayışı gelişmiş olacaktır.

Son yıllarda ülkemizden ciddi oranda beyin göcü olması, 21. yüzyılda hala tarım ve toprak reformunun yapılmamış olması, tüm sanayi devrimlerinin (1.2.ve 3.sanayi) kaçırılması ve sonunda endüstri dört sıfırada hiç yanaşamamız gibi sorunlar çözülmeden, toplum kalkınmasının olumsuz sonuçlar vereceği kesindir ve kalkınma çıkışıda bu şartlarda olanaklı görünmemektedir. Onun için beyin göcüne son verilmeli ve geri kazanımı özendirilerek ar-ge çalışmalarına yoğunluk verilmeli gerekirse bu anlamda bir bakanlık bile kurulmalıdır. Ayrıca, zihin yatırımına yani eğitime önem verilerek sorunların acil çözüm yolları üretilmelidir. Yoksa kalkınma olmayınca istihdam olmaz, işsizlik artar, refah seviyesi düşer ve toplumda sosyal sorunlar artar. Ülkemizin insan kaynakları ve üniversiteleri kabarık olmasına karşın kalkınmaya yönelik bir üretkenlik ortaya koymamalarıda dünyadaki başarı sıralamalarında aldıkları puanlardan belli olmaktadır. Durum böyle olunca da hangi kalkınma nerde, nasıl ve kimler tarafından neler planlanarak yapılacaktır anlaşılabilir gibi değildir. Ülkemizin insan kaynakları, mevcut birikim ve varlıkları ile tarihi geçmişi, geleceği ve sosyokültürel koşullarıyla planlı bir örtüşme imkanı sağlandığında sorunların büyük bir kısmı çözülmüş olacaktır.

Yani kalkınma açısından dengeli bir toplum yaratmak, riskleri bir ölçüde kırmak için muhakkak dış yardımın ve hibelerin ülkemize gelip öz kaynaklarımızla birleştirilerek ekonomik bir güç oluşturulmalı ve öncelikli alanlara yatırımlar başlatılmalıdır. Bu mümkün değilse dahası bir takım fedakarlıklara katlanarak kalkınmamızı kendi gücümüzle başarmalıyız bu husus artık ihtiyaçtan öte acil bir zorunluluktur. Sonuç olarak ulusal düzeyde insan odaklı kalkınma için, her şeye rağmen mutlu bir geleceğin potansiyel birikimi ülkemizde mevcuttur. Bu bağlamda ülkemizin bir seferberlik içerisinde, sorunlarını çözecek ve kalkınmasını başaracak, inanca, bilgi birikimine, zekaya, nitelikli insana, toprağa, suya, paraya ve iklim koşullarına sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Geriye kalan ise planlama, istikrarlı yönetim ve toplumsal mutabakattan yani iç cepheden geçmektedir. Onun için olay birinci derecede devleti yönetenlerin görevi olup, bu ruh heba edilmemeli ve daha fazla zaman kaybetmemeli toplumsal tahammül de zorlanmamalıdır.