2010 yılında ‘Turnuva’ adlı belgesel sinema filmimi çekme hazırlığındaydım.

   Çıraklık eserim olan ‘Mahalle Maçı ‘filminin devamı niteliğindeydi bu film.
   O tarihlerde Türk Sineması’ na büyük emek vermiş olan efsane görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı da yıllar sonra memleketi Trabzon’ a dönmüştü.
  
   Bir döneme damgasını vuran; Yılanların Öcü(1985), Muhsin Bey(1986), Arabesk(1988),Işıklar Sönmesin(1996), Mum Kokulu Kadınlar(1996) gibi birçok filmin görüntü yönetmenliğini yapan Altın Portakal ve Altın Koza ödüllü Aytekin Çakmakçı yine boş durmuyordu. Sinemasever  insanlara Trabzon Sanatevi’ nde sinema kursları veriyordu..
   
   Bir akşamüstü, Zeytinlikteki sanatevi bahçesinde çayını yudumlarken yanına gidip tanıştım bu efsane ustayla.
  İşte, üniversite döneminde dersimize gelen Sinan Çetin’ in de adını sıkça zikrettiği Aytekin Çakmakçı o an karşımdaydı.
  Etrafında onu dinleyen birçok kişi vardı.
  Mesleki anılarını ders anlatır gibi aktarıyordu insanlara. Bir saatlik diyaloğumuz sırasında çektiğim ve çekeceğim filmlerimi anlattım kendisine.
  Yanından ayrılırken, bilge bir adamın söyleyebileceği en güzel cümleyi söyledi bana; “Merak etme Varol, gücüm sağlığım yettiğince yanındayım.”

  Bütün zorluklara rağmen…

  “Turnuva” yı çekmeye başladığım zaman gerçekten de Aytekin Hocam hep yanımda oldu.
  2011 yılında, Trabzon Belediyesi bir kısa film yarışması düzenledi. Aytekin Çakmakçı gibi bir ustanın şehre sinemayı sevdirmesi sayesinde bu etkinlik düzenlenmişti. Dolayısıyla Her şeyiyle de o ilgilenmek zorundaydı.
  Seçici jüriye beni de yazdı. Küçük de olsa ismime gelen tepkilere; ”Benden sonra bu jürideki en yetkin kişi Varol Uzlu’ dur. Çünkü aynı zamanda kendisi okulludur.” diyerek, gerekli yerlere mesajı vermişti.
    Saygımı ve sevgimi hiç kaybetmediğim bu adamla sadece sanatı paylaşmadık.
Çok sevdiğimiz batak oyununu da Faroz’ da film çeker gibi hep çok iyi oynadık..
    Bu büyük ustanın değerini çok iyi anlayamadı bu şehir.
    Kimsenin kimseyi beğenmediği bu şehirde, kıçınızla kuş bile tutsanız önemi yoktur.
    Umutsuz baktığımız her projede verdiği moralle beni tutunmaya ve üretmeye yöneltti hep... Kendisini küstüren cenaha da hep olumlu baktı.
    Yaşamın kıyısındaki bu şehre bağlılığını hiç kaybetmedi. 
    
    “Hayat da bir sinemadır, onu siz kurgular ve çekersiniz.” derdi.
    
    Ve eklerdi sonuna şu final sahnesini...
     
    “Sinema kitaplarını çok okumakla, sinema filmlerini çok izlemekle ya da en iyi okullarda sinema eğitimi alarak sinemacı olamazsınız. İyi bir sinemacı hayatın içinde olacak;  Aşkı da bilecek, batağı da bilecek.”